Açık İstihbarat, “AKP tarihinin” gizli kalmış karanlıklarına ışık tutuyor. Meyyal Uygur’un kaleminden, Erdoğan-Putin arasındaki ‘gizli diplomasi’ ve sonucundaki büyük fiyasko… —————————————————————
Putin, 19 Temmuz’da Erdoğan’ı aradı, “insani bir konuda özel bir ricasını” iletmek üzere, Yardımcısı Victor Zubkov’u Ankara’ya göndereceğini söyledi. Bu ziyaretin gizli tutulmasını da özellikle rica etti.
Putin, “insani bir konu” dedi ya, bizimki, bunun o sıralarda Antalya’da sorun yaşayan 120 çocukla ilgili olduğunu sanıp, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ı apar topar Antalya’ya gönderdi. Sorunu birkaç saat için de çözdü.
Zubkov 22 Temmuz’da Ankara’ya geldi ve Erdoğan’la “gizlice” görüştü?!..
Putin’in Erdoğan’dan isteği, Fener Rum Patriği Bartholomeos ile görüşerek, “arabulucu” olmasıydı. Neyin arabuluculuğu mu? Başbakan, geçen hafta gümrük krizi için, “Bu iş birkaç gün içinde çözülür yoksa ben Putin ile konuyu görüşeceğim” demişti. Hiç sanmıyoruz!.. İş işten geçti. Zira Rusya’nın Türkiye’ye kestiği gümrük cezasının ardında görünen-görünmeyenlerin ötesinde çok farklı bir sebep ve derin bir güven bunalımı var. ABD-AB ile Rusya arasındaki mücadele için, “Türkiye’nin tümüyle bir tarafa itilmesine müsaade etmem. Türkiye’nin ulusal çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre hareket ederiz“ diyen Başbakan Erdoğan, sadece Rusya değil Türkiye için de hayati önemde olan hassas olan bir konuda, Türkiye’yi tamamen Batı cephesine itti. Bundan önemlisi, Putin’in “gizli kalsın” ricasını dikkate almadı. Ve Erdoğan, Putin nezdinde de “güvenilirliğini” kaybetti, fatura ise Türkiye’ye kesildi. Türkiye’nin önün konan sadece ekonomik bir fatura değildir. Ağır siyasi faturalara da hazır olalım!..
Gürcistan krizi, dünyanın yeniden kurulduğunu ortaya koydu. Bu büyük savaşta silah, para, din-mezhep ne varsa hepsi kullanılıyor, kullanılacak. Başbakan Erdoğan da güya bunun farkında, geçen hafta Fikret Bila’ya, Türkiye’nin konumunu şöyle izah ediyordu: “Gürcistan olayından sonraki süreçte bizi bir tarafa doğru itmeye çalışıyorlar. Bazıları tümüyle ABD’nin, bazıları tümüyle Rusya’nın tarafına itmeye çalışıyor…Ben Türkiye’nin tümüyle bir tarafa itilmesine müsaade etmem. Türkiye’nin ulusal çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre hareket ederiz.”
Acaba?…
Türkiye ile Rusya, daha doğrusu Erdoğan-Putin arasında gerçekte ne olduğunu anlatmak için biraz geriye gidelim.
2004 Eylül’ünde Putin, “Tayyip Erdoğan’ı tanıyor musunuz? Şahsi ilişkiler kurabilir misiniz?” şeklindeki bir soruyu, “Şahsi ilişkileri sevmem önemli değil. Önemli olan, güven ortamının oluşması. Güven ortamı işlerin halledilmesine yardımcı oluyor. Sizin başbakanınızı, sözünü tutan bir insan olarak tanıyorum…”diye cevaplandırıyor, “Erdoğan’ın bu özelliği, şahsi konulardan ziyade devletlerarası ilişkilerde çok önemlidir” diyordu.
Özetle Putin, “güven, sözünü tutma”nın kendisi için her şeyden daha önemli olduğu mesajını veriyordu.
Ama o da ne?..Gürcistan krizi patlak verdi ve iddialara göre Putin, Erdoğan’ın telefonuna bile çıkmadı. Erdoğan ise Putin’i aramadığını söylüyordu. Özrü de kabahatinden büyüktü; Bush, Putin’le görüştüğü için, kendisi görüşmeye gerek duymamış. Hani şimdilerde, “Dışişleri Bakanımı muhalefet liderlerine gönderiyorum” diyor ya, demek ki, “Bush’unu da Putin’e göndermişti” !..
Ve Ardından Rusya’nın Türkiye’ye gümrük ambargosu geldi. Bu kadar yakınlık, bu kadar muhabbetten sonra, neden? Görünenlerin, söylenenlerin ötesinde, daha derinlerde bir sorun mu var?
Var, hem çok derin, hem çok önemli!..İşin bir ucunda Bartholomeos ve Ukrayna’da egemenlik savaşı, diğer ucunda, “güven” var!..
BARTHOLOMEOS’UN ELİNİ ÖPMEYEN YEGANE LİDER KİM?..
İzliyoruz, ABD-AB-NATO üçlüsü, turuncu devrimler, NATO üyeliği, AB üyeliği yemleri ile Rusya’nın eski egemenlik alanları Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini kontrolü altına alıp, Rusya’yı kuşatıyor. Yetmiyor, Lozan’la statüsü belirlenmiş, Fatih Kaymakamlığına bağlı bir Türk kurumu olan Fener Rum Patrikahenesi üzerinden de sessiz ve derinden bir çalışma yürütülüyor. Onların iddiasına göre, Patrik “ekümenik” yani “evrensel” ve tüm dünya Ortodokslarının lideri. En önemlisi, “birleşik Avrupa’yı temsil ediyor”, bir diğer ifadeyle, Balkan ve Doğu Avrupa’daki kiliselerin ruhani merkezi… Ve AKP iktidarı döneminde Bartholomeos, tabir-i caizse gemiyi azıya alıyor. Gittiği her ülkede “devlet başkanı” gibi karşılanıyor, Türkiye’ye gelen her lider ve bakan Fener’e koşup, Patriğin elini öpüyor. Yetmiyor, Lozan’a göre, sadece İstanbul’daki Rumların ruhani lideri olan Patrik, İstanbul’daki Bulgar kilisesine baskı yapıp, Başpiskoposunu görevden aldırıyor, Kudüs Kilisesi Başpiskoposu için İstanbul’un ortasına mahkeme kurup, onu azlediyor, Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki kiliselere metropolit tayin ediyor, yine Lozan’da Patrikhane yöneticilerinin Türk vatandaşı olma mecburiyeti bulunduğu halde Sen Sinod-Kutsal Meclis’ine yabancı patrikler atıyor vs. Sözüm ona Gül ve Erdoğan, Patrikhanenin “ekümenliğini” tanımıyor ama, bunlar da gözlerinin önünde oluyor. Daha vahimi, bazı Ortodoks kiliselerin Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlanması operasyonunun ABD sorumlusu Dışişleri Bakan Yardımcısı Nicholas Burns, “Gül ve Erdoğan’ın her ikisi de Ekümenik Patrikliği kuvvetli şekilde desteklediklerini söylediler” diyor. (14 Kasım 2007-ABD Temsilciler Meclisi Alt Komisyon toplantısında) Gerçi Erdoğan da, Ekim 2006’da, partisinin bir grup toplantısında, “Fatih İstanbul’a geldiğinde ekümenikliği serbest bıraktı. Çünkü, kendine güveni vardı, bizim de kendimize güvenimiz var” diyerek, “ekümenliği” tanıdığını fiilen ilan etmişti. Dayanağının aslı-astarı olmamasına rağmen…Zira Fatih Sultan Mehmet, Patriğe “ekümenik” demediği gibi, onu sadece Osmanlı sınırları içindeki Ortodoksların başı yapmış ve kendi otoritesine bağlamıştı.
Peki, Bartholomeos’u ziyaret etmeyen, elini öpmeyen tek lider kim? Putin…Peki “ekümenliği” tanımayan kilise hangisi, Moskova Patrikhanesi…Moskova, Fener için, “Eşitler arasında birinci ama ekümenik değil” diyor. Kavga öylesine tarihi ve büyük ki, anlatmaya sayfalar yetmez. Tek kelimeyle bu, Doğu Kiliseler Birliği savaşıdır. Hıristiyanlar arasındaki mezhep savaşlarını, Balkanların kopuşunu hatırlayın yeter!.. Şu kadarını söyleyelim, bu savaşın bugünkü en büyük arenası Ukrayna’dır. Turuncu devrim, Batılı emperyalistlerin Ukrayna’ya hükmetmesine yetmedi. Zira Ukrayna’daki kiliselerin çok büyük bölümü Moskova Patrikliğine bağlıydı. O yüzden Fener de tüm gücüyle devreye sokuldu. Haziran 2005’te Türkiye’ye resmi ziyarette bulunan Ukrayna Devlet Başkanı Yuşçenko, Bartholomeos’un elini öptü, Bartholomeos da, “Ukrayna’daki Ortodoks kiliseleri hakkında görüştük. Orada yerel problemler var. Ortodokslar arasında bölünmeler var. Bunların nasıl giderilebileceğini konuştuk. Oradaki Ortodoksları patrikhanemize getirdi. Bizim patrikhanemiz, Ukrayna’daki Ortodoksların ana kilisesidir” dedi.
19 TEMMUZ’DA PUTİN, ERDOĞAN’I NİÇİN ARADI?
Sabrınızı daha fazla zorlamadan, bugüne gelelim… Putin, 19 Temmuz’da Erdoğan’ı aradı, “insani bir konuda özel bir ricasını” iletmek üzere, Yardımcısı Victor Zubkov’u Ankara’ya göndereceğini söyledi. Bu ziyaretin gizli tutulmasını da özellikle rica etti.
Putin, “insani bir konu” dedi ya, bizimki, bunun o sıralarda Antalya’da sorun yaşayan 120 çocukla ilgili olduğunu sanıp, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ı apar topar Antalya’ya gönderdi. Sorunu birkaç saat için de çözdü.
Zubkov 22 Temmuz’da Ankara’ya geldi ve Erdoğan’la “gizlice” görüştü?!..
Putin’in Erdoğan’dan isteği, Fener Rum Patriği Bartholomeos ile görüşerek, “arabulucu” olmasıydı. Neyin arabuluculuğu mu?
28 Temmuz’da Ukrayna’nın Başkenti Kiev’de, Rusların atası olan Kiev Prensliği’nin Hıristiyanlığı kabul etmesinin 1020’nci yıldönümü kutlanacaktı ve Ukrayna Devlet Başkanı Yuşçenko, törenlere Bartholomeos’u davet etmişti. İşte Zubkov, bundan rahatsız oldukları, törenlerin siyasi bir şov haline getirilmek istendiği mesajını getirip, Erdoğan’dan Bartholomeos ile görüşüp Kiev’e gitmekten vazgeçirmesini istedi. Erdoğan ise, Bartholomeos’u ikna etmeye çalışacağını ancak durumun zor göründüğünü söyledi.
İyi de hançerin en büyüğünü Türkiye kendi kendine saplamış, “Türkiye tümüyle bir tarafa itilmiş” hatta bir tarafa mahkum edilmiş olmadı mı?
Erdoğan geçen hafta, “Çok ciddi bir gümrük krizi yok. Bu biraz da abartıldı… Bu iş birkaç gün içinde çözülür, yoksa ben Putin’le konuyu görüşeceğim” dediğinde, acı acı güldüm…Biraz zor görüşürsünüz!..
Kaynak: Meyyal Uygur- Açık İstihbarat |
Bir yanıt yazın