Son derece anlamsız bir maç bahanesiyle Türk diplomasisi inanılmaz bir beceriksizlik sergiledi ve kendisini Azerbaycan-Ermenistan cenderesinin içine soktu.
Azerilerin yüzüne nasıl bakabileceğimizi bilmiyorum. Sırada herhalde Rum gemileri için limanları açıp, Güney Kıbrıs’a da benzer seviyede bir ziyaret vardır.
Neredeyse cehenneme bile, iyi niyet taşlarıyla örülü yolu önde geçip, bir adım önde atlayacağız..
Farkında değiliz ama “turpun büyüğü” aslında torbada duruyor.
Amerika-Rusya tepişirken arada ezilivermek..
İşin kötüsü, işin içine hem AB’de, hem ABD’de “Tanrı’nın eli” de fena halde karışmış durumda..
Hatırlayacaksınız; Avrupa Anayasası olarak kabul edilmesi planlanırken İrlanda’nın itirazı ile rafa kaldırılan Lizbon anlaşması hazırlanırken üye ülkeler Birliğin, Hıristiyan kökenlerine atıfta bulunulmasını uzun süre tartışmışlar ve muhafazakârların çabaları anlaşmada böyle bir vurgu için yeterli olmamıştı.. Ancak duyuyoruz ki AB bugünlerde Polonyalı Kardinal Jozef Glemp’in “Meryem Ana AB’nin resmi koruyucusu olsun” şeklindeki önerisini gündemine almış. Avrupa Anayasası’nda “Avrupa Birliği Hıristiyanlık temeline dayanır” tezinin yer almasının da en ateşli savunucusu olan Glemp’in teklifi AB Piskoposlar Birliği Komisyonu’nda görüşülecekmiş..
Bir diğer “Tanrısal” vahiy haberi de Atlantik ötesinden geldi.
“Rujlu pitbull” tanımı, Cumhuriyetçilerin Başkan yardımcısı adayı, Alaska valisi Bayan Palin için yapılıyor.
İşte Bayan Palin’in uhrevî kelâmları..
“Ne söylediğimi çok iyi biliyorum. Bana inanın. Tanrı beni bu iş için bu kiliseden seçip görevlendirdi”.
“Irak’a askerlerimizi Tanrı gönderdi”.
“Alaska’ya inşa edilecek petrol boru hattının inşasına tüm Hıristiyan gençler duaları ile katılmalıdır”.
Sırada herhalde ve mutlaka Kafkasya’daki enerji nakil hatları için yapılacak toplu bir âyin vardır.
Yalnız Kafkasya’da işler biraz karışık.. Burada acaba Katoliklerin mi, Ortodoksların mı yoksa Müslümanların mı duası kabul edilecek?
Ha, Yahudileri unuttuk..
“Bayan pitbull”un söylemlerine ben hiç şaşırmadım. Dikkatli okuyucu da “Manifest Destiny” lâfını mutlaka bir yerlerden hatırlayacaktır.
Bu yılın Mart ayında “TANRI AMERİKALI MI?” diye bir yazı yazmıştık.. (9 Mart 2008)
““Sınırsız gelecek, Amerikan büyüklüğünün devri olacaktır. Kendi muhteşem zaman ve mekân alanında ulusların ulusu –Amerikan ulusu- insanoğluna ilahi ilkelerin mükemmelliğini göstermek ve dünyada EN YÜKSEK (KUTSAL ve HAKİKAT) olana ibadet etmeye adanan en yüce tapınağı kurmak üzere tayin edilmiştir. Onun zemini bir yarımküre, tavanı ise yıldızlarla süslü Cennetlerin seması olacaktır. Onun birleşimi, yüzmilyonlarca mutlu insanı bir araya getiren ve başka hiçbir insanı efendi olarak görmeyen birçok Cumhuriyetin Birliğidir. Bu birlik, Tanrı’nın, eşitliğin doğal ve ahlâki yasası olan kardeşlik yasası tarafından yöneltilir, -çünkü barış ve iyi niyet onların içindedir..Kuzey Amerika’nın fethi Tanrı tarafından buyurulmuştur. Kızılderililer, ormanlar ve yaban öküzlerinin imhası, bataklıkların kurutulması ve nehir yataklarının değiştirilmesi, iş gücü ve doğal kaynakların sürekli olarak sömürülmesine dayanan bir ekonomi oluşturulması insan değil, Tanrı tarafından emredilmiştir”.
1839’da John L. O’Sullivan tarafından yazılan bir buçuk sayfalık meşhur “Manifest Destiny”den bir bölümü okudunuz. (Hakan Çopur’un tercümesi)
“Manifest Destiny”, yâni “Bâriz (tartışılmaz, çok açık) Kader”.
Özetle, Amerika “zemini yerküre tavanı ise yıldızlarla süslü cennetin seması” olan evrene düzen getirmek üzere Tanrı tarafından görevlendirilmiştir.
Amerika’nın “tartışılmaz, ilahi kaderi” budur.
Tanrı önce Amerika’nın fethini emrediyor.
Sonra dönüp “Kuzey Amerika’nın fethini, Kızılderililer, ormanlar ve yaban öküzlerinin imhasını, bataklıkların kurutulmasını ve nehir yataklarının değiştirilmesini” emrediyor.
Zaman geçiyor..
Tanrı bu sefer Alaska’nın petrol boru hattı için duayı, sonra Irak’a asker göndermeyi emrediyor.
Tanrı şimdi de Kafkasya’yı emrediyor..
Bush ne demişti Cumhuriyetçi Parti Kongresi’nde;
“Çok tehlikeli bir dünyada yaşıyoruz. 11 Eylül’den sonra, saldırıları henüz gerçekleşmeden engelleme anlayışı doğmuştur”.
11 Eylül’de de “Ya benden yanasın, ya teröristlerden” dememiş miydi?
“Gerçekleşmeden vurmak” ne demek?
İstediğin yerde, istediğin şekilde vur, sonra “Tanrı öyle istedi” de..
Vur, sonra bahane uydur..
Amerika’nın Gürcistan krizinden sonra Karadeniz’e “insani yardım” için gönderdiği, “battaniye, bebek maması ve bebek bezi” taşıyan gemilere dikkat ettiniz mi?
“Destroyer”, yâni “Tahrip edici”..
Ve “hazır gelmişken” Sivastopol’a uğrayan Dallas’ın bordasındaki yazı.. “U.S Coast Guard”.
Yâni “Sahil Muhafaza”.. Hangi sahil? “U.S.”.. Yâni Amerikan sahilleri..
Peki Amerikan Sahil Muhafaza gemisinin Karadeniz sahillerinde ne işi vardır?
Vardır efendiler.. Dünyanın her tarafındaki sahiller Amerikan sahilidir, çünkü Tanrı öyle emretmiştir..
Kafkasya’daki enerji nakil hatları için dua edin..
“Tanrı’nın istekleri”nin yeryüzünün Kafkasya bölümünde ete kemiğe bürünmüş hâli de, Savunma Bakanı Gates tarafından 31 Temmuz 2008 tarihinde imzalanan ABD’nin “yeni” Ulusal Savunma Stratejisi”nde buluyoruz.. (Nejat Eslen. Strateji. 1 Eylül 2008. sayfa 19)
“Anavatanın savunulması- uzun süreli savaşların kazanılması- güvenliğin geliştirilmesi- Çatışmaların caydırılması- Ulusal savaşların kazanılması; yeni stratejinin hedefleri olarak tanımlanıyor. Ve ABD’nin, ulusal güvenlik gereksinimlerini karşılamak için enerji kaynakları da dahil olmak üzere kilit coğrafi bölgelere stratejik erişimin ve stratejik hareket serbestisinin idame ettirilmesi öngörülüyor. Bu yapılırken de sert güçle birlikte kamu diplomasisi gibi yumuşak gücün de kullanılmasının önemi” vurgulanıyor.
İşte Gürcistan’a “destroyer” ve “U.S. Coast Guard” gemileriyle (sert güç); bebek maması ve bezi (yumuşak güç) gönderilmesi de bu yeni stratejinin Kafkasya’daki uygulama şekli olarak tezahür ediyor.
Hayrettir, NATO da 2008 Bükreş Zirvesi’nde; “ŞİÖ ülkelerinin sahip olduğu enerji yollarının güvenliğini sağlamayı kendine yeni görev olarak belirlemesi” şaşılacak bir biçimde ABD’nin yeni stratejisi ile çakışıyor.
Yine, aaa hayrettir Brezinski ne demişti “Büyük Satranç Tahtası”nda?
“a) Avrasya, ABD için ana jeopolitik ödüldür. b)ABD’nin küresel önceliği, Avrasya’daki hâkimiyetin ne kadar süre ile ve nasıl bir etkiyle sürdürülebileceğine bağlıdır. c)Avrasya’nın gücü ABD’yi gölgede bırakmıştır. Ama Avrasya’da oluşturulamayan siyasi bütünlük ABD’nin yararınadır”.
Barack Obama mı, Cain mi seçilse daha iyi olur diyenlere duyurulur.
Peki ABD bölgeyi neden bu kadar açık bir “kör parmağım gözüne” politikası ile karıştırmaktadır acaba?
Alain Joxe’a göre (L’Humanite. 29.8.8) Afganistan, Irak ve İran’da yenilgi sonrası dünya liderliği için Rus Şeytanı öcüsü yeniden ısıtılmalıdır. (Hüseyin Baş. 1 Eylül 2008)
“Kefe” yahut “Kefen”in öbür ucundan tutanın Rusya olduğunu söylemiştik..
Yarın.. 7 Eylül 2008
Bir yanıt yazın