Hüseyin MÜMTAZ
Dün “kefe”nin yahut “kefen”in öbür ucundan Rusya tutuyor demiştik..
Devam ediyoruz.
Rusya Karadeniz Filosu eski komutanı Amiral Eduard Baltin bir sahilde balık tutarken kendisini görüntüleyen muhabirlere Gürcistan krizi ile ilgili olarak “Karadeniz filosunun buradaki NATO savaş gemilerini 20 dakikada yok etme potansiyeline sahip olduğunu” ifade etmiştir. Baltin, “Karadeniz’deki NATO gemileri Rusya için bir tehdit oluşturmuyor. İhtiyaç halinde NATO gemileri Karadeniz filomuzun sadece birkaç gemisi tarafından 20 dakikada yok edilebilir” diye konuşmuş, Karadeniz filosunun son yıllarda azaltılmasına rağmen hala vuruş gücünün yüksek olduğunu belirtmiştir.
Rusya Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na göre Karadeniz’de şu an NATO’nun 10 savaş gemisi bulunuyor. Bunlardan 3’ü ABD, 4’ü Türkiye ve 1’er de İspanya, Almanya ve Polonya’ya ait. NATO’nun daha 8 savaş gemisinin Karadeniz’e gelmesi bekleniyor.
Karadeniz’i ‘fare kapanı’ olarak tanımlayan Rus Amiral, “Buraya girebilirler ama her hangi bir çatışmada buradan çıkmaları imkânsızdır. Karadeniz’de bizim sadece donanma değil sahil güvenlik ve hava savunması da güçlüdür. İkinci Dünya Savaşı döneminde Almanlar bile buraya girmekten çekiniyordu” demiştir.
Karadeniz’de Rusya ve NATO arasında her hangi bir çatışmanın olma ihtimalinin bulunmadığını da ifade eden Baltin, “Biz onlara saldırmayacağız. Onlar da intihar saldırısı yapacak birilerine benzemiyor” şeklide konuşmuştur.
Baltin NATO gemilerine doğal olarak 4 Türk gemisini de katıyor ve diyor ki, “20 dakikada yok ederiz”.
Neredeyse onbeş gün geçti, birilerinden herhangi bir cevap bekledim kamuoyunu rahatlatacak..
Susmak, Türk gemilerinin “de” yirmi dakikada yok edileceğini kabul anlamına mı geliyordu?
Hadi siyasi cenahı anladık, Sarkisyan, Barzani, Hristofiyas üçgeninde ince politikalar üretmekle çok meşgul..
Yeni dönemde bir takım “imaj ve uygulama” farklılıkları hissettirmeye başladığı söylenilen askerin hiç olmazsa devir teslim ve madalya törenlerinin ardından bir şey söylemesini bekledik.
Ne yazık ki “yeni açılım”ın “da” bu konuya bir şekilde yansımasını göremedik.
Peki meselenin ekonomik boyutuna gelirsek..
İşte orası daha da basit, çünkü elde somut rakamlar var..
Türkiye 20 sene önceye kadar evlerde ve elektrik üretimindeki yakıt ihtiyacını yerli kömür ocaklarından karşılamıyor muydu?
Karşılıyordu..
Son bulunan linyit rezervlerinin, Türkiye’nin 100 yıllık ihtiyacını karşılayacağı belirlenmedi mi?
Belirlendi.
Peki hem bunları kapatıp hem de “hepsi ithal” doğal gaza bağlanmak ne demek?
Üstelik içeride üstü örtülü kömür ocakları dururken kömür ihtiyacını da tonu 500 dolara Sibirya’dan karşılamak ne demek?
Peki, doğal gaz ihtiyacınızın % 60’ından fazlasını Rusya’dan alıyor musunuz? Alıyorsunuz..
Rusya, vanası elinde olan doğal gazı silah olarak kullanabilir mi? Kullanabilir.
Geçmişte kara kışın ortasında Ukrayna ve Gürcistan’a sattığı gazı kesmedi mi? Kesti.
Bırakın Rusya’yı, İran bile son iki kışın ortasında “iç ihtiyaçlara yetmediği için” Türkiye’nin parayla aldığı gazı kesmedi mi?
O da kesti.
Yerli kömüre hiç bakmayın, TKİ batmış vaziyette.
“Kömür yardımları”nın parasını hazineden gecikmeli aldığı için borçlanan TKİ’nin borcu 2007 yılında 529 milyon YTL oldu.
Geliyoruz “ticaret”e..
Rusya’nın, bir anlamda Amerika’nın Montrö’yü delme çabalarına misilleme olarak yüzlerce Türk kamyonunu sudan sebeplerle sınırda bekletmesine tepki olarak Tüzmen “Rus TIR’larına kırmızı hat uygulaması” başlatmaya niyetlendi.
Olmadı..
Çünkü; 2007’de Rusya’dan ithalatımız 23 milyar dolar; ihracatımız 4 milyar dolar..
Arada neredeyse aleyhimize 6 misli fark var..
Bu Rusya ile “ticareten” nasıl mücadele edebilirsiniz?
Üstelik “kara kış” da kapıdayken..
Onun için hesapları doğru yapmak gerek.,
“Hesapları doğru yapmak”; Amerikan dayatmalarına karşı çıkarken, Rus’un her dediğine eyvallah demek, Güney Osetya işgalini alkışlarla karşılamak değildir.
En az iki bin yıldır bu coğrafyada yahut Kafkas-Hazar ötesinde nasıl komşu-komşu yaşadıysak, yine yaşarız..
Dostluksa dostluk, düşmanlıksa düşmanlık..
Fakat bunun için başkalarının dolmuşuna binmeden..
Karadeniz’de başkalarının kayığına binip onların türkülerini çağırmadan..
Her şeyden önce “Türk Milli Menfaatlerini” gözeten akılcı ve ince politikalar gütmek gerek..
Gürcistan’ı Amerika’nın; Ermenistan’ı da Rusya’nın kullanabileceğini, kullanmakta olduğunu göz ardı etmeden.
Kendinizi kullandırtmadan..
“Ucuz tâvizlere” kanmadan..
Ermenistan ne yapmış? Futbol federasyonu armasından Ağrı Dağı’nı çıkarmış.
Türk resmî heyeti geçerken de Soykırım Anıtı’nın ışıklarını kapatmış.
Vay anasına sayın seyirciler, amma geri adım atmış!
Siz Sarkisyan’ın “bizim” televizyonlara verdiği mülakatta makam masasının arkasındaki haritaya dikkat ettiniz mi?
Doğal olarak Sarkisyan’ın makamında ne haritası olur? Ermenistan değil mi?
Değil..
Hazretin arkasında, “sınırlar ancak orada muhayyer gösterilebileceği için” fiziki bir harita vardı.
Ermenistan ile beraber bizim Doğu Anadolu’nun haritası..
Ve… Doğu Anadolu’nun “o bölümü” spotla aydınlatılmıştı.. “Malûm bölümü”..
Lâfın burasında Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi ve Anayasası’na bir göz atmaya ne dersiniz?
Tarihi bir kenara bırakınız fakat bugünkü Ermenistan’ın millî ülküsü en iyi, üç belgeye bakılarak anlaşılabilir.
Bunlar ”Bağımsızlık Bildirgesi”, ”Bağımsızlık Kararı” ve 1995 yılında kabul edilen ”Ermeni Anayasası”dır.
Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti’nin 23 Ağustos 1990 tarihli ”Bağımsızlık Bildirisi”nin 12. Maddesinde ”Ermenistan Cumhuriyeti, 1915 Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen soykırımın uluslar arası alanda kabulünün sağlanması yönündeki çabaları destekleyecektir” denilmektedir.
Ermenistan Parlamentosu da, 23 Eylül 1991 tarihinde aldığı bağımsızlık kararında aynı konuyla ilgili olarak ”Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi’ne sadık kalacağını” beyan ve taahhüt etmiştir.
Nihayet 1995 yılında kabul edilen Ermeni Anayasası’nda ise ”Ermenistan’ın bağımsızlık bildirisindeki ulusal hedeflere bağlı kalacağı” bir anayasa hükmü haline getirilmiştir.
Dolayısıyla olmayan bir soykırımın kabul ettirilmesi ve Batı Ermenistan olarak nitelendirilen Türkiye’nin doğusundan toprak talebi, gizli bir emel olmaktan çıkmış, belki de bir başka ülke anayasasında rastlanılmayacak şekilde, resmen dünyaya açıklanmıştır.
Şimdi..
Ermenistan sınırlarımızı tanımamakta, doğumuzdan, “Batı Ermenistan” olarak söz etmektedir.
Kerkük’ün Irak’ın iç sorunu olduğunu belirten Barzani, Gürcistan krizi ile aynı günlerde Londra’da yayımlanan Eş-Şark El Avsat gazetesine “Güç kullanmak istemiyoruz” demekle birlikte, merkezi hükümetin referanduma karşı alternatifte ısrar etmesi halinde Kerkük İl Meclisi kararına uyarak Kerkük’ü Kürt bölgesine katacakları tehdidinde bulunmaktadır.
Emekli Rus Amirali, “Gemilerinizi 20 dakikada batırırız” sözleriyle Karadeniz’in Rus Gölü olduğunu ima etmektedir.
Hristofiyas “Artık anavatanların ipoteğinden kurtulmamız lâzım. Yerleşiklerin çoğu geri dönecek” demektedir.
Karadeniz Rus gölü, Ege Yunan gölü, Doğu Akdeniz Rum gölü (Petrol arama izni verdiler)..
Peki, biz nerede balık avlayacağız?
Atsız Korkut Ata ne demişti?
“Bu kadar düşmanla mücadele edebilmek için çok çalışman gerek”.
Bu şartlarda gece siz başınızı yatağa koyduğunuzda uyuyabiliyor musunuz?
Doğan Kuban ne diyor?
“Türkiye’nin uykusu çok pahalı bir uykudur”. 8 Eylül 2008