Bedri Baykam
Geçen haftaki yazımda, bu ülkede, sonu cinayetle, tecavüzle, tacizle biten yüz binlerce olayın kökeninin nasıl tutuculuk kılıfı ile beslendiğini çeşitli örneklemelerle aktarmış ve cinselliğin bu toplumda doğanın bahşettiği bir mükafat olarak görüleceğine, bir ayıp, günah, yasak olarak değerlendirilmesinin korkunç sonuçları ile artık yüzleşmemiz gerektiğini aktarmıştım.
Ülkemizin kuşbakışı fotoğrafından bazı kareler hatırlatalım: Kimi Kur’an kurslarında çocuklara taciz veya tecavüz ediliyor. Avrupa’dan staja gelen 17-18 yaşında genç kızlar askılı kıyafetler giymişler diye “Nataşa” olarak adlandırılıp TPAO kapısından çevriliyorlar. Google, internette “porno” kelimesini arayan ülkeler arasında Türkiye’nin yine zirve yaptığını açıklıyor. Emekli emniyet müdürleri fuhuş çetesi kurmaktan göz altına alınıyor. Cinayet/tecavüz vukuatlarının açığa çıkan kısmı trafik kazaları kadar olağan olaylar kabul ediliyor…
Bu topraklarda, bir erkek veya kız olarak doğmanın getirdiği farklı dev problemler var. Batıda cinsellik konusunda dev araştırmalarıyla tanınan Master ve Johnson, Alfred Kinsey ve Shere Hite’ın yazdıkları raporlar, cinsel gereksinim ve davranışlar konusunda kaleme alınmış bilinen en bilimsel çalışmalar. Örneğin, genç bir erkeğin, ergenlik çağında belki ortalama günde üç-dört kez boşalmaya ihtiyacı var. Bu büyük “itici güç” çoğu zaman bireyi neredeyse kontrol dışı tahriklere sürükler. Bunu yapan, adına Tanrı veya doğa, ne derseniz deyin, evrenin kanunlarıdır. Bunu yadsımak ve bu gerilimin rahatlamasını engellemek, ortaya her an polisiye olaylar ve ölümler getirecektir. Dini ve sosyal baskılarla, cinselliği keşfettiği andan itibaren her erkek Türkiye’de mastürbasyonun “zararlı”, “günah”, “ayıp” olduğu dayatmalarıyla karşılaşır, bu işlere büyük suçluluk duygusu geliştirerek girişirler. Toplumun üçte iki oranında bir çoğunluğunun başta kızları için olmak üzere, flörte soğuk hatta düşmanca baktıkları ortadadır. Sonuçta genç insanlar bu baskılara boyun eğerek bir kaçış yolu olarak uyumsuz erken evliliklere sığınırlar. Tatminsizlik ve cehennem gibi bir yaşam kapıda beklemektedir…
Bekar gençler bu büyük doğa kuralı karşısında çıkış ararken, “genel evlere” gideceklerdir. 12 Eylül sonrası Saadettin Tantan topluma “iyi” bir hizmet yaptığını sanarak randevu evlerini kapattırmış, o “yol” da yok olmuştur. Bu “sayede” fuhuş, tabii ki engellenememiş, kontrollü sağlıklı ortamlarda yaşanacağına yarısı travestilik olarak, en kötü şekilde o günden beri sokaklara düşmüştür. Toplum, buna karşın, yurtdışından gelen hayat kadınları ile bir çare yaratma yoluna gitmişse de, “devlet” bu ithal fuhuşa karşı da “acımasız” savaşını sürdürerek o yolu da engellemeye çalışmıştır.
Yani, bu topraklarda yaşayan erkekler için en doğal cinsel ihtiyaçları, hayatlarının en büyük “gerilim”lerinden biri haline gelir. Neredeyse erkek olmak bir büyük derttir.
Bundan önceki paragrafı okuyan biri “ne o, yoksa fuhuşu mu savunuyorsun?” diye sorabilir. Hayır, konu, cinsel özgürlüğü ve cinselliğe erişimi savunmak! Sonuçta bunun, İran dahil her ülkede hala var olan “dünyanın en eski mesleği” ile sağlanması dünyada hiçbir gücün değiştiremeyeceği bir gerçektir. Bunu “engellemenin” tek teorik yolu, her isteyenin beraber dost davetine gidebildiği gibi, birbiriyle özgürce cinsellik yaşadığı başka bir ortamdır. Onu da herhalde zaten ne bizim kuşak görür, ne de çocuklarımız!
Bu ülkede dünyaya kadın olarak geldiyseniz, derdiniz daha da büyüktür. Çünkü erkeklerden biraz daha farklı olsa da cinsel ihtiyaçları, bir genç insan olarak aynıdır. Şu farkla ki, doğanın kızlara verdiği “bekaret zarı”, ortaçağdaki bekaret kemerleri gibi onları takip eden bir kabustur. Ergenliğe bu yükle beraber geçen genç kızlar, kendilerinden sorumlu bireyler olacakları yerde, “başka erkeklerin, onların bacak aralarında kendi namuslarını aradıkları” birer obje haline gelirler. Bu “namus” babadan damada, o ölürse kardeşlerine, onlar yoksa amcaya devredilen bir çeşit potansiyel suç kaynağı simgesidir. Genç kızlarımız da doğanın dürtülerine “direnmek” ve “kısmet” beklemek durumundadırlar.
“Tutku cinayetleri” her ülkede olur. Bu ülkede ise, cinselliği yok sayma zavallılığının ortasında, cinsel kökenli ağır şiddet, tutucu toplumun yeşerttiği ve sokağa saldığı bir felakettir. Porno dükkanlarının da, aynen fuhuş sektöründe olduğu gibi, devletin hışmına uğradığı bir düzende, her kalabalık ortamda, bu ülkeyi ziyaret eden zavallı turist kızlar, en rezil şekilde taciz edilirler. İşin acı tarafı, bunu yapanların “en tutucu” ailelerden olmalarıdır. Bu ayıp televizyonlardan dünyaya yayılır.
Evrenin en önemli itici gücünü yok sayan, onu ortaçağ mantığıyla mahalle baskısına almaya çalışan bir toplum, her gün üçüncü sayfada, kendi neden olduğu cinayet, tecavüz ve sapıklıkları okur… ve bunların da suçunu hiç üstüne alınmaz, olan biteni ayıplamakla yetinir…
Bir yanıt yazın