Bedri Baykam
Anayasa Mahkememizin Değerli Üyeleri,
Ülkemizin çok kritik bir siyasi tünelden geçtiği bu yıllarda, tarihte hatırlanacak bir karar aldınız. Bu yargı süreci tamamlanmış olduğu için, size gönül rahatlığıyla yazıyorum.
Sn. Başkanınızın geçen çarşamba günü yaptığı açıklamaların halkımız tarafından henüz “tatmin edici bir yorum” olarak algılandığını pek söyleyemem. Aldığınız karar, 6 üyenin AKP ‘nin kapatılması, 4 üyenin “mali yardım kesintisine uğraması” yönünde açıklandığına göre, 11 üyenin 10’u, Cumhuriyet Başsavcısının tezlerinin haklılığına kanaat getirerek AKP’nin anti-laik odak konumunu kabul etmiş oldu. AKP’nin, bir “tek parti iktidarı” olduğunu hatırlarsak, Mahkemenizin tespitinin vahameti, kendiliğinden ortaya çıkıyor. Öte yandan Sn. Başkanınızın söylediği gibi bunun bir “ihtar”a dönüşebilmesi, anladığım kadarıyla ancak “gerekçeli karar” açıklamanızda somutlaşabilecek. Çünkü “hazine yardımının yarısının kesilmesi” cezası, uzaktan yakından AKP’nin anti-laik icraatlarının hızını kesici bir önlem olarak kabul edilemez. Zaten Sn. Başbakan, karardan sonra yaptığı açıklamalarda hiçbir şekilde Cumhuriyet veya laiklik karşıtı bir odak olmadıklarını söyledi ve suçlamaları hiç üzerine almadı.
Dolayısıyla, Yüce Mahkemenizin aldığı kararın, içeriğine ve Siyasi Partiler kanununa uyum göstermesi açısından, açıklayacağınız gerekçeli karar, büyük önem kazanmaktadır: Bu metnin, çok net bir şekilde kararın nasıl bir “ihtar”a dönüştüğü, icraatların bundan sonra Anayasa’nın temel maddelerine uyumlu olması konusunda nasıl özenli ve gerektiğinde “caydırıcı” bir yargı takibi yapılacağını topluma açıklaması lazımdır.
Çünkü Anayasa Mahkemesi duyarlılıklarını özenle koruyacağını bildirmezse, AKP kendisine tam bir “yeşil ışık” yakıldığı hayaline kapılabilir ve ülkemiz bu ağır vakadan önemli toplumsal uzlaşma umuduyla çıkacağına, yine kaoslara itilir. AKP’nin, malum ağır laiklik ve demokrasi ihlalleri konusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da, iktidarın bundan sonraki icraatlarında Anayasa Mahkemesi kararının ışığında davanın takipçisi olmaya devam edeceğini açıklayarak, ülkenin iç barışına sahip çıktığını kanıtlamalıdır. Bu şekilde, bu iki kurum tarafından, AKP iktidarına bugünden itibaren bir beyaz sayfa açılır ve yalnız bundan sonrasına bakılır.
Sonuçta rejim, toplumsal uzlaşma adına, AKP’ye bir şans vermiş ve “bunu iyi kullan, artık oyunun kurallarını kabul ettiğini kanıtla” demiştir. Bu yakın takip yapılmazsa, neler olur? Dediğimiz gibi, AKP iktidarı kendi geçmişinin “onaylandığı” yanılgısıyla, daha da sertleşir, daha da anti-laik/anti-demokratik yollara sapar. Üstelik bundan sonra varolan veya yeni kurulacak her partinin de, “hazine yardımından vazgeçerek, laiklik karşıtı faaliyet yapabileceği” gibi, kabul edilemez bir tablo ortaya çıkar. Herhalde ülkemizin bu şekilde tehlikeli mecralara çekilmesi, en başta sizleri rahatsız eder.
Değerli Üyeler; medyada sık sık “mühim olan AKP’nin sandıkta mağlup edilmesi” gibi sözler dolaşmaktadır. Takdir edersiniz ki bu konu, tarafsız olan mahkemenizin gündemine tabii ki giremez. Ama her partinin, oyunun kurallarına ve anayasaya uyması, kendini yasalardan üstün görmemesi ve hepsinden önemlisi T.C devletini değil, o devletin geçici bir hükümetini temsil ettiğini unutmaması lazımdır.
İşte bu nedenlerle, açıklayacağınız gerekçeli karar, öncekilerden çok farklıdır. Mahkemeniz, AKP’yi kapatmayarak, demokratik uzlaşma adına olduğu kadar, Cumhuriyetin sağlıklı devamı konusunda da büyük bir sorumluluk almıştır. Bu tarihi metin, sürmesini seçtiğiniz bu iktidarın, rejimin değişmez kuralları ile nasıl barışabileceğini ortaya koymalıdır. Nasıl bu “hazine yardımlarından kesinti yapma” ve “ihtar çekme” uygulamaları bir ilkse, ortaya çıkacak gerekçeli karar da bir ilk olmalı, bundan sonraki sürece net olarak ışık tutmalıdır. Aksi bir uygulamanın, Anayasa’yı ve laik rejimi tamamen korumasız hale getireceğini bizden çok daha iyi bildiğinizin tabii ki bilincindeyim. Saygılarımla…
Bir yanıt yazın