KAZDAĞI(İDA)’NIN TARİHÇESİ

 

Efsaneler yurdu Anadolu’ nun özü çok derinlerde olan söylencelerinden sadece biridir “ida”. Troialı Priamos’ un torunlarından kalan bir efsanedir günümüze ulaşanlar… bugün bile dolu dolu yaşanır dillerde, gönüllerde. İnsan düşüncesinde, Tanrı her zaman yücedir! Yüksek yerlerde aranır. Bu nedenle Antik Çağ’ da büyük tanrıların hepsi dağ doruklarında ve yalçın kayalıklarda saygı görmüşlerdir. “Olympos” da başı dumanlarla kaplı “yüce dağ” anlamını taşır genelde. Anadolu’ nun aynı şekilde adlandırılmış çok sayıdaki dağlarından biri de, Troas Olympos’ u; ünlendiği adıyla İDA (KAZDAĞI) dır.  

İzmirli Şair Homeros’ un ölümsüz dizelerinde kaynak olan Troia’ nın (Hisarlık) 80 km. güneydoğusunda yeralan İda, 1767 m. lik rakımda bölgenin en önemli yükseltisi durumundadır. Destanlarda sık sık adı geçen Skamandros (Menderes Çayı), Aisepos (Gönen Çayı) ve Büyük İskender’ in Doğu’ nun egemeni Persler’ e ilk yenilgiyi verdiği yer olan Granikos (Biga Çayı), Homeros’ un deyişiyle hep “Bol pınarlı İda’ dan alır suyunu…” Gerçeklerle efsaneleri birleştirerek yaşamak en büyük özelliğidir, Anadolu insanının. Bugün de, aynı hava solunur. çam ağaçlarının gölgesi altında yapılan “İda GÜzellik Yarışmalarında”. Şimdileri bir kenara bırakıp “Yaşayan Efsane İda”ya dönelim yeniden.
 

Efsaneye göre Dağ, Çanakkale Boğazı’na adını veren Dardanos’un iki oğlundan biri olan Idaios’dan alır adını….

Bölgeye ana tanrıça Kybele Kültü’nü getiren de yine Idaios’tur.

İlk Doğu-Batı çekişmesi olan Troia Savaşları’yla başlar İda’nın hikayesi.

“Zeus iki atın çektiği arabasını, savaşları yakından gözlemek için İda’ya sürer.

Gelirler hayvanların anası bol kaynaklı İda’ya”
 

En büyük tanrının böyle yerini yurdunu bırakıp, ida’ya yerleşmesine neden, Troia Savaşları’nı yakından izlemek istemesidir, hiç kuşkusuz. Belli ki Troia Savaşları’nın önemidir bunun altında yatan. Ancak burada, Troia’da yaşanan korkunç çarpışmalar üzerinde değil; savaşların çıkmasındaki en belirgin etken üzerinde duralım: Mitolojiye göre Peleus’la Thetis’in tanrılar yurdu Olympos’ta kutlanan düğün töreni sırasında, kendisinin davet edilmeyişine sinirlenen Eris (Kötülük Tanrıçası), üzerinde “en güzel’e” yazılı bir altın elmayı atıverir ortaya; ardından da bir kavgadır başlar, “en güzel”lik iddiasındaki, tanrıçalar arasında. Olayın hakemliğini üstlenen Zeus, yaptığı ön eleme sonrasında, yarışmanın sonuçlandırılmasını İdalı Çoban Paris’e bırakır, nedense!  

En güzel olduklarında iddialı olan üç tanrıça, Hera,Athenave Aphrodite, İdalı Çoban Paris’e giderler, Zeus’un hakem tayin ettiği. Çoban Paris, Troia Kralı Priamos’la Hakabe’nin küçük oğludur; aynı zamanda kardeşi, ünlü Hektor’un. Onu doğurmadan önce Kraliçe rüyasında kötü olaylar görür: Kendi karnından çıkan azgın bir alev, bütün Troia’yı sararak yakmaktadır. Önbilicilerin kötüye yorumladığı bu kâbus sonrasında doğan Paris, babası Priamos’un isteğiyle öldürülmek üzere ida’ya götürülür. Ama kıyamaz sarı saçlı Paris’e bakıcısı… O’nu İda’nın ıssız mağaralarından birine bırakır. Önceleri bir dişi ayı emzirir küçük Paris’i; daha sonra Çoban Agealos bulur O’nu ve kendi kulübesine götürür. İda’nın diğer çobanlarından daha güzel olmasıyla ayrılan Paris’e sürülere çok iyi baktığı için, “Aleksandros (Koruyucu)” adını takar arkadaşları.  

Karşısında bulunca haberci tanrı Hermes’le birlikte üç güzeli Çoban Paris, şaşırır, donakalır. Sanki alın yazgısını bilirmişçesine, diğer tanrıçaların sunduğu dünya egemenliğini bir kenara iterek, elinde tuttuğu altın elmayı, uzatır kendine “ölümlülerin en güzeli, Spartalı Helen”i vaad eden tanrıça Aphrodite’ye. İlk güzellik yarışmasıdır, bu bilinen. Ve buna tanık olur bütün İda yaşayanları, su perilerinden orman cinlerine…  

Seçici Çoban Paris’in verdiği kararda belki de, Aphrodite’nin önceden Troia’yla olan ilgisi de etkili olmuştur. Tanrıça, Troia krallık soyundan Assarakos’un oğlu yakışıklı Ankhises’i görür, birgün İda yamaçlarında sığırlarını otlatırken. Delikanlının güzelliğine kapılarak iner, İda’ya… Bir sarışın genç kız kılığıyla görünür Aphrodite Çoban Ankhises’e, onun gönlünü çalar; sevişmelerinin sonunda da, doğuracağı oğlanın Troialılara kral olacağını söyler. “Altın Elma”yı Aphrodite’ye vermesinde, Troia’yla olan yakınlığı kadar tanrıçanın güzel sarı saçları da etkilemiştir, Çoban Paris’i. Hellespontus’da Ege’ye boşalan Skamandros da en az İda kadar ün salar, Troas’ta… Bir gün İda’nın kuzey eteklerine yolu düşen Herakles, susuz kalır, yalvarır tanrılar babası Zeus’a susuzluğunu gidermesi için… Bulutları devşiren Tanrı da, bulunduğu yerde toprağı kazmasını bildirir Herakles’e. Herakles’in kazdığı kayalıklardan bir kaynak fışkırır, ardından da Skamandros (Xanthos- Kızılsu- Karamenderes) başlar kıvrımlar çizerek ovaya doğru akmaya… Kaynağı ile bugünkü döküldüğü yer arasındaki uzunluğu yaklaşık 140 km.yi bulan Skamandros’un suları, burada yıkanan kadınların saçlarını sarartırmış; güzellik katarmış güzelliklerine… Bütün Troas kızları zifaf gecesi öncesinde Skamandros’un kutsal sularında paklarlarmış bedenlerini. Tanrıça Aphrodite de bu sularda yıkanmış ve Çoban Paris’in önüne güzelliğini tamamlayıcı kızıl saçlarıyla çıkmış olmalıydı…  

Strabon’un, gidip göremediği Herakles’in kazdığı yerle ilgili bazı anlatımlar vardır: “Akhileus ve Hektor arasında bir yarışma düzenlenir, dağın Kotylos Tepesi eteğinde. Her iki kahraman koşarak iki pınara ulaşırlar. Birinden sıcak su fışkırır ve üzerinden ateşten çıkıyormuşçasına bir duman tüter. Ötekinden ise, yaz gününde bile kar gibi soğuk bir su akar.” Bugün de iki su gözesi kaynar yerden ak köpüklerini kabarta kabarta… Yan yanadır bunlar, biri buz gibi soğuk, diğeri aksine sıcak. Zamanla bu iki kaynak Evciler-Ayazma civarında tek bir gözede toplanır. Yine soğuktur suları, Skamandros’un. Töresine bağlıdır Anadolu toprağı, bu toprağın insanları… Bugün yine, Hıdırellez sabahlarında Skamandros’a girilir, şifa ve güzellik umularak…  

İda ile ilgili efsaneler saymakla bitmez: dağın en önemli doruklarından birinde geçer Sarıkız efsanesi Sarı Kız Türkmenler’in bir hac yeridir bugün. Özde Skamandros’a inen en esrarlı efsanesidir Sarı Kız, İda’nın; şimdi de yaşanılan…  

Efsanenin çok sayıdaki anlatımlarından biri Yörükler’e, diğeri Türkmenler (Tahtacılar)’e aittir: İlk anlatıma göre: Dağ’ın güney eteğinde yerleşik ailelerden birinin bir kız çocuğu doğar. Sarı saçlı bu kız, çocukluğundan itibaren olağanüstü bir güzellik gösterir. “Sarıkız” adını takar arkadaşları; peşine düşer köy delikanlıları; yüz bulamayınca, “çobanla sevişiyor” diye iftira atarlar O’na. Bunun üzerine, kızı kıskanan ve köylerine uğursuzluk geleceğine inanan köylüler, babasından Onu Dağ’a bırakmasını isterler. Gönlü razı olmasa da, SArıkız’ın babası Onu Dağ’a bırakır gözleri yaşlı… Issız dağ başında yapayalnızken Sarıkız, kendine kazları arkadaş edinir. Sonunda ayrılığa dayanamayan ana-baba, Sarıkız’ı aramaya koyulur. Kolay bulamazlar izini, yardım isterler taşlardan, kuşlardan… Kavuşurlar sevgili kızlarına, giderirler özlemlerini, gerçekle düş arası… Kızları büyümüş, dost edinmiştir yabanıl hayvanları, söz geçirir olmuştur onlara. su ister kızından abdest almak için yaşlı babası. Sarıkız daldırır elindeki kepçeyi dağın doruğundan ak köpüklü ege’ye ve almasıyla birlikte suyu, yok olur birden… Sarıkız’ın ailesini yine hüzünlü bir bekleyiş kaplar. dolaşır dururlar dağları. Babası, “Sarıkız” diye bağırdıkça, yankılanır dağlar “Baba” diye… Bu yüzden adını Sarıkız’ın kazlarından alan Dağ’ın bir doruğuna “Sarıkız” diğerine “Baba” denilmiştir.  

Efsanenin Trükmenler arasındaki anlatımı daha da ilginçtir: Sarıkız, Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın kızıdır. Kan Kalesi’nin fethi sırasında, Kale burcundan bakan kral kızı gönül verir, Hz. Ali’ye. Bu sırada “-iki oğlumuz var; bir de güzel kızımız olsaydı” der eşi Hz Fatıma. Bunun üzerine Hz. Ali, “-istediğin kızı git, Kâbe’de bulursun” cevabını verir. İşte o an kendini kucağındaki kız çocuğu ile Kâbe’de bulur Hz. Fatıma. Onu yetiştirip bakması için dostu Selman-ı Pak (Farisi)’a emanet eder Hz. Ali. Selman-ı Pak kızı İda’ya getirir. burada büyütür gözlerden uzak… Büyüdüğünde çok güzel bir genç kız olan Sarıkız’a aşık olmaktan da kendini alamaz, Selman-ı Pak. Ancak Sarıkız genç ve güzel, kendisi ise oldukça yaşlıdır. Tanrıya yakarır, dualar eder, kendisine gençlik ve güzellik vermesi için. Sonunda Tanrı dileğini kabul eder, O’nu yakışıklı bir delikanlı haline dönüştürür. Ancak Selman-ı Pak Sarıkız’a tam kavuşacağı sırada birden kaybolur Sarıkız, Selman da eski yaşlı haline dönüverir. Bir başka anlatıma göre de, Selman sadece bir kez Sarıkız’la kucaklaşır , ardından da ikisi birden kaybolurlar.  

İda’nın en önemli efsaneleri olan Çoban Paris ve Sarıkız mitosları benzer motif özellikleri yansıtmaktadır. Her ikisinde de ailenin başına bela getireceğine inanılan küçük çocuklar İda’ya bırakılır ve vahşi hayvanlar tarafından büyütülür. Her iki efsanenin de kahramanları doğanın verdiği üstün güzelliklere sahiptir. Bu güzellikler İda’ya bağlı olarak dile getirilir anlatımlarda. Tanrıça Aphrodite’nin Skamandros’ta yıkanıp saçlarını kızıllaştırması, Dağ’a bırakılan kızın sonradan “Sarıkız” adını alması yine benzer motiflerdir. İda’nın çevresindekilere ve bağrında yaşattıklarına güzellikler bağışlamasına bir başka efsanede de tanık olmaktayız: Troia Kralı Tros’un üç oğlundan biri olan Ganymed’in güzelliğine hiçbir diyecek yoktur. Onu, İda’nın yamaçlarında sürülerini otlatırken gören Zeus, güzelliği karşısında çaresiz kalır. Tanrılığına bakmadan giriverir bir ulu kartal biçimine, pençelerine alıp kaçırmak için Ganymed’i; Olympos’a tanrılar sofrasına şarap sunucusu yapar Troas’ın güzel delikanlısını.  

İda, sadece ölümler ve tanrılara güzellik bağışlamakla da kalmaz. Yemyeşil çimenlerini tanrılara kokulu bir yatak olarak serer kutsal “Hieros-Gamos”da: Gargaros doruğunda yaşanır Zeus’la Hera’nın ilk kutsal evlilik törenleri, yasak aşkları sayılmazsa. Olayın Anadolu’da İda’nın Gargaros Tepesi’nde geçmiş olması bu vahşi doğa harikası beldenin önemini bir başka açıdan ortaya koymaktadır. Bugün de bir gizemli hava solunur yalçın kayalıklar üzerinde yükselen sisli doruklarında İda’nın… Sevgililer dolaşır elele, çam ağaçlarının koyu gölgelerinde. Aşklar doğar, yeşerir kır çiçeklerinin her açılışında, kekik kokan yamaçlarda…Asırlar sonra İda’nın efsanevi perdesi aralanır. 1974’te Çanakkale Kültür ve Turizm Derneği Başkanı H. Uluarslan’ın kişisel çabalarıyla ilk “İda Güzellik Yarışması” düzenlenir. İlginç bir rastlantı, yine mitoloji rüzgârları eser Evciler-Ayazma’da ve üç köylü güzeli yarışır. Yarışmalar tekrarlanır geçen yıllarda… Bunların 14.sü düzenlenir 15 Ağustos 1996’da. Güzeller sıralanır. fidan boylu. Efsaneye uygun olarak Çoban Paris seçer dünyanın “en güzel” kızını. Elindeki “altın elma”yı sunar. Ardından alıp götürür başı dumanlı İda’nın doruklarına.  

Yarışmalar onca çabaya karşın henüz kurtulamamıştır yöresel olmaktan, bir türlü anlatılamamıştır doğal güzelliklerine dayalı yörenin tarihi ve turistik zenginlikleri… Bu nedenle “Kazdağı (İda) Güzellik Yarışması” nı özet de olsa; tanıtma amaç edinilmiştir yazımızda. Bayramiç, Çanakkale’ye 75 km.lik asfalt bir yolla bağlıdır. Buradan İda’ya ulaşabilmek için 25 km.lik bakımlı yolla Evciler’e, ardından da mitolojik olayların yaşandığı doğa harikası Ayazma’ya uzanılır. Hafta sonu tatiline gelen bir kaç yabancı dışında, bugüne kadar daha çok yerli halkın yararlandığı Ayazma orman-içi piknik ve dinlenme yeri, son zamanlarda canlılık kazanmıştır. Homeros’un dizelerine konu olan olayların geçtiği mekân, bugün aynı güzelliklerle karşımızda durmaktadır.  

Karpuz çatlatan kaynaklar, kuşnameleriyle bütünleşen su sesleri, kent gürültüsünden uzak huzurlu bir ortam sunar ziyaretçilerine. 5m.lik şelalenin verdiği serinlik yaz sıcağını unuttururken, mutluluk yudumlanır şifalı kaynaklardan… Barındırdığı yabanıl hayvanlarla av mevsimlerinde heyecan yaşatır meraklılarına. (Bu bölge Yaban Hayatı Koruma Sahasına girmektedir ve avlanmak 12 ay yasaktır.)Ayazma sadece sunduğu bu tarihi doğal atmosferle yetinmez, nefis alabalıklarıyla da tatlandırır ziyaretçilerinin damaklarını. Bölgede yetiştirilen elma, erik ve şeftali gibi meyveler bir başka tat katar yabanıl güzelliklere. Ayazma’nın tek eksiği turizm yapılanmasının ve konaklama tesislerinin olmayışıdır. Özel araçlarla ve günübirlik gezilerle ziyaret edilebilir. Yörede konaklayabilecek yer bulanlar çok yakındaki Külcüler Ilıcası’na uğrayıp, şifalı çamur banyosundan ve çeşitli rahatsızlıklara iyi gelen kaplıcadan da yararlanabilirler. Bayramiç Belediyesi’nin “Kazdağı (İda) Güzellik Yarışması”nın daha canlı hale getirilmesi ve yörenin turizm etkinliklerinin arttırılması konusunda yaptığı girişimler, kayda değer çalışmalardır.  

Türkmenler başta olmak üzere bir çok kişi tarafından ziyaret edilen Sarıkız Tepesinin yörede ayrı bir yeri ve önemi vardır. Türkmenlere göre Sarıkız kutludur. Onu ziyaret edenlere “nefes evladı” denir. Özellikle 18-25 Ağustos tarihleri arasında Sarıkız’ı ziyaret edenler, dua ederek günahlarından bağışlanırlar. Bir yerde bu tören kutsal hac anlamına gelir onlar için. Baba Tepesi’ndeki “Ebi zemzem” suyundan içilir; Sarıkız, Cılbak Baba ve 40 Evliyalar Hayırları yapılır, yatan-oturan namazları kılınır; ancak yine de tam bilinmez Sarıkız törenlerinde neler yapıldığı…  

İda’nın güzellikleri anlatmakla bitmez, o’nu Ağustos’un yakar sıcağında yaşamak gerekir, ulu çam ağaçlarının serinliğinde…

(Kaynak1: Prof. Dr. Cevat Başaran)

(Kaynak2: www.evciler.com

  - girl 548946 640

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir