Savaş Süzal
savassuzal@habergazete.com
Bir şeye ulaşmak ve başarmak için hedefi doğru tanımlamak, sizi hedefe ulaştıracak araçları iyi belirlemeniz gerek. Bize böyle öğretmişlerdi. Bu kadar yıldır gurbetteyim, gördüğüm şey, yabancıların öncelikle sorunu doğru belirlemeye çalışmaları. Hastalığa doğru teşhis konması gibi.
Düşünün Doktorsunuz ve ölümcül bir kanser hastasını, soğuk algınlığı ilacı ile tedavi ediyorsunuz. Bu gerçeği bugün Türkiye’de yaşanan terörle mücadeleye de uygulamak gerek. Türkiye’de her gün iki üç evladımızın kanına giren olay terör mü yoksa başka bir şey mi? Bunu doğru teşhis etmemiz lazım. Ben bu kan içici olaya artık terör diyemiyorum. Zira artık durum terör olmaktan çoktan çıktı.
Belki şimdi yazacaklarım çok sayıda kişiyi isyan ettirecek, bana kızacaklar ama teşhisi doğru koymamız lazım. Bunun adı artık terör değil bence “iç savaş”. Neden iç savaş dediğimi ise açıklayayım. Türk silahlı kuvvetleri ve güvenlik güçleri terörle uygar biçimce mücadele ediyor. Terörle mücadele de eldeki yasaları uygular hukukun üstünlüğüne uyarsınız.
Şu anda yaşadıklarımızla eldeki yasalar hukukun ve demokrasinin üstünlüğü özgürlükler martavalı ile mücadele etmek yetersiz. Bu durum için özel yasalar, özel sınırlar ve özel silahlar şart.
Açıklayayım, bu noktaya şöyle geldim.
Bölgede ve tüm Türkiye’de şu anda Irak ve Afganistan’da savaş durumuyla ele geçirdiği işgal topraklarındaki Amerikan askerlerinden, Vietnam savaşında Amerikan ordusundan daha fazla kayıp veriyorsak.
Türkiye’de öldürülen bir teröristin cenazesinde yöre halkı bir milli kahraman kaldırır gibi cenaze töreni yapıyor ve terör örgütü bayraklarını açıp, hapisteki terör liderinin adını kullanarak sloganlar atıyorsa. Sizi ve askerinizi düşman olarak görüyorsa.
Büyük kentlerde kurtarılmış mahallelerin oluşturulup, ardından güvenlik kuvvetleri o mahallelere, bölgelere giremiyorsa. Kentlerde can güvenliğin kalmadıysa.
Doğal kaynaklarımıza, ulaşım unsurlarına sabotajlar yapılıp hasar veriliyor, Okullarımızda öğrencilere, sivil yerleşim yerlerinde kadın çocuk her kese saldırılıyor, kanı akıtılıyorsa.
Parlamentonuza giren katillerin temsilcileri size öğütler verip yemin ettikleri bayrak, anayasa için çarpışan askerinizin kaybından bir kez bile üzüntü duyduğunu söylemiyorsa. Basın olayın ciddiyetinin farkına varmayıp ülkenin parçalanmasına çanak tutuyorsa.
Müttefikiniz diye bildiğiniz ülkeler sizin düşmanlarınızla ve topraklarınızın parçalanmasını isteyen guruplarla işbirliği yapıyorsa.
Ve askerinizin üniforması başka bir ülkenin üniformasına benzetilmişse, kendinize özgün bir üniformanız yoksa. Savaş uçaklarınız başka ülkelerin izni olmayan hedeflere kilitlenemiyorsa, düşman hakkındaki istihbarat başkaları tarafından sağlanıyorsa. Ve siz habire yüzlerce birilerini kuşatıp yalnızca birkaç kişiyi vurabiliyorsanız.
Bunun tek bir açıklaması vardır. Beğenin veya beğenmeyin. Kabul edin veya etmeyin kusura bakmayın ama siz savaş halindesiniz demektir ve savaş yasalarını da uygulamak zorundasınız. Bu durumda Avrupa Birliği denen boş savsata ile elinizin kolunuzun bağlanmasına izin vermezsiniz. Durumunuzu savaş haline göre ayarlayıp tedbirini alır, sıkıyönetim mi yoksa başka ciddi önlemler mi gerekiyor yerine getirirsiniz.
Evet, artık olay terörle mücadele boyutlarınız aşmıştır ve bu yeni durum için kendimizi hazırlamalıyız. Memleket elden gidiyor. Ya topraklar elden giderken ardından el sallayacağız, yâda dedelerimizin babalarımızın yaptığı gibi kanımızın son damlasına kadar çarpışacağız. 28/Agustos/2008
Bir yanıt yazın