Kurtuluş Savaşına girdiğimiz yıllarda işgal devletlerin doğu sınırlarımızda bizi zayıf düşürmek için aldıkları önlemler çerçevesinde kurdukları üç devlet vardır. Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan.
Cevdet Karim İncedayı tarafından Osmanlıca olarak 1925 te kaleme alınan ve benim tarafımdan yayına hazırlanan Kurtuluş Savaşı ile ilgili ilk kitap olan İstiklal Harbi Garp Cephesi adlı eserde ilgili bölüm günümüz Türkçesi ile verilmiştir.
Tarih tekerrür mü ediyor acaba?
Türkiye’nin Direniş Araçlarını Yoketmek İçin Alınan Tedbirler:
Bu tedbirlerin birincisi Türkiye’nin kesin bir şekilde kuşatılması ve abluka altına alınmasıdır.
Türkiye, bugün Adalar Denizi ve Karadeniz sahillerinde ve Avrupa cephesinde karadan ve denizden kuvvetle kuşatılmıştır. Suriye Cephesi, Hicaz’dan İskenderun’a kadar İngiltere ve Fransa tarafından kuvvetle, ihtiyaçla, nifakla ve halkın “bütün işlerini Allah’a havale etmişcesine” teslim oluşuyla kuşatılmış sayılabilir. Irak ve İran Cephesi’nin maddî bir surette ve kesin şekilde kapalı olmayan durumları hızlı ve geniş istifadelere tabiat itibariyle pek müsait değildir. Mesafeler geniş, birleşmeler ve kavuşmalar kaybolmuş, milletler şuursuz ve zâten memleket de işgal altındadır. Türkiye’nin diğer cephesi Kafkasya’dır ki, müsait olmayan sulh şartlarına karşı silahlı direniş gücünü en çok veren cephe burasıdır. Türkiye, Kafkasya’dan Bolşevik yayılmasını kolaylaştırmak ve onunla işbirliği etmekle Batıdan Doğuya doğru Anadolu, Suriye, Irak, İran, Afganistan ve Hindistan kapılarını müthiş bir şekilde açmış olacaktır. Bu açık kapıları kapamak için Müttefikler saldırı amaçlı asker sevki harekâtı yapacak kuvvetleri süratle tedârik edemezler. Gerekli hareket üslerine ise tabiat olarak sahip değildirler. Böyle harekât ancak Batum’dan sözkonusu olabilir ki, bu durumda da Kafkasya ile Hazar Denizi’nin arasının tıkanması için Batum’dan itibaren dörtyüz kilometreden fazla uzaklaşmak icap eder. Bu duruma karşı İtilaf Devletleri Bolşeviklerle Türklerin arasını Kafkas milletleri vasıtasıyla kesmek planını bulmuşlardır. Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve belki Kuzey Kafkasya Hükümetlerinin bağımsızlıklarını tanıyarak onları elde ettiler. Şimdi Bolşeviklerin vuruşmalarını bir emrivaki yapmak için onları her şekilde kışkırtıp ve sıkıştırmaktadırlar. Bundan başka bizzat kuvvet sevkine de başlamışlardır ki, bu kuvvet tesiriyle hem Bolşeviklerle çarpışmayı çabuklaştırmak hem de Kafkas milletlerinin gerek Türklerle ve gerek Bolşeviklerle herhangi bir temaslarını engellemek ve denetlemek düşüncesindedirler. Plân, son derece ciddiyetle ve hızlı bir şekilde uygulanmaktadır.
Eğer bu plan muvaffak olur ve Kafkas milletlerinin bize karşı kesin bir set vaziyeti almasıyla memleketimiz mahsur kalırsa artık Türkiye için direniş sebepleri esasından yıkılmış olur. Ondan sonra siyasî varlıklarını tamamen kaybedebilecek olan Anadolu Türkleri İtilaf Devletleri subaylarının kumandası altında müstemleke askerleri olarak ordular teşkil edecek, hem Kafkas milletlerinin İtilâf emrinde tutulmasını ve hem Bolşevik yayılmasının durdurulmasını sağlamak için kan dökeceklerdir. Bu halde İtilâf Devletleri’ne teslim olunsa bile Türkler için canını feda etmekten kurtulmak emniyetli değildir. Bundan dolayı Kafkasya seddinin yapılmasını Türkiye’nin “kesin yokedilmesi” projesi kabul edip bu seddi İtilaf Devletleri’ne yaptırmamak için en son yollara başvurmak ve bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz.
Direnme Araçlarımızı Yokedecek Tedbirlerin İkincisi:
Fiili olarak mevcut olan müşterek idareden istifade etmek suretiyle Türkiye’yi içinden oyarak yıkmaktır. Bu hususta memlekette var olan siyasî nifak İtilâf Devletleri’nin elinde gayet iyi bir araçtır. İtilaf Devletlerinin adamları bu vasıtadan bazı makamların kayıtsız şartsız olarak teslim olma eğilimlerinden istifade ederek çalışmaktadırlar. Tabii ilk işleri, Kuva-yı Milliye’nin dağılmasını ve Türkiye elinde kalan silah ve cephanenin istifade edilemez bir hale konulmasını her şeyden önce sağlamaktır.
Birinci derecede Kafkasya plânını, ikinci derecede dahilî, iç dağılma ve çözülmeyi temin için gereken zamanı İtilaf Devletleri ancak zayıf ve korkak hükümetler sayesinde temin edebilirler. Çünkü bu gibi hükümetler İtilâf baskısına baş eğerek dahilî kuvvetlerin ortaya çıkıp gelişmesini pek ziyade sınırlandırdığı gibi kamuoyunu da sürekli olarak korku ve endişe içinde tutarak resmi ve gayri resmi kararlar alınmasına kesinlikle engel olurlar.
Bundan başka İtilâf Devletleri, İstanbul’un dikkate alınması gereken bütün kişileriyle dahilî ve haricî akla gelebilecek bütün mahfilleriyle dolaylı olarak temas ederek millete kesintisiz açık ve doğru olmayan ümitler aşılamaktadır. Bu şekilde kazanılan zamanlardan istifade ederek İtilafçılar sonunda Türkiye’nin abluka altına alınmasını ve yok edilmesi tedbirlerini tamamlayacaklar ve ondan sonra maskelerini birden bire atarak İstanbul’da geniş çaplı tutuklamalara, mahsur Türkiye’nin muhtelif cephelerinde yığınaklar yapmaya ve abluka önlemlerine başlayacaklar ve aynı zamanda idam hükmü demek olan barış şartlarını bildireceklerdir.
İşte Şubat 1920’de aleyhimizde tatbik edildiğini gördüğümüz plân budur.
Bu plan masaya yatırılıp incelendiği zaman, Anarolu’ya yönelik ele alınan tedbirler ve görevleri göstermektedir. Bu tedbirler aşağıdaki gibidir:
Şark (Doğu) Cephesi’nde, resmî veya gayri resmî seferberlik yaparak Kafkas seddini arkadan yıkacak yığınak yapmaya başlamak.
Yeni Kafkas hükümetleriyle özellikle Azerbaycan, Dağistan gibi Müslüman hükümetlerle acilen temasa geçilerek İtilâf plânına karşı karar ve durumlarını anlamak.
Kafkas milletleri bize set olmaya karar verdikleri halde saldırı harekâtımızı birleştirmek için Bolşeviklerle anlaşmak.
Dahilî olarak Kuva-yı Milliye’yi son derecede genişletmek, takviye etmek, silah, cephane ve malzememizi vermemek için silâh kullanmaktır.
En mühim vazife ise İtilâf’ın zaman kazanmasına meydan vermemek ve onu maskesini atıp memleketin bütün direniş elemanlarını birleştirecek yolları açmayı zorunlu kılmaktır. Bunu ancak vaziyeti bu şekilde düşünen kesin karar sahibi bir hükümet yapabilir.
Zaten Şark Cephesi’nde kuvvet hazırlıkları ve şiddetle karşı koymak gibi bazı noktalar, sadece böyle bir hükümet sayesinde gerçekleşebilir.
Böyle bir hükümet sınırlara dair sulh şartlarımızı ve bu şartların kabulünü geciktirmeye gücümüz kalmadığını resmen ilan ile beraber Doğudaki topraklarımızla ilgili olan yukarıdaki tedbirlere ve memleketin ihtiyaç duyduğu bir zamanda Anadolu’dan idaresini mümkün kılacak diğer hazırlıklara bizzat giriştiğini de ortaya koyar. Buna karşı İ‘ilâfçılar kesin niyetlerini söylemek mecburiyetindedirler. Eğer bu niyet bizimle çarpışmayı kabul şeklinde tecelli ederse biz bu çarpışmaya iki ay sonra gerçekleşeceğinden daha müsait şartlar dahilinde ve İtilâf düzenin hazırlığını daha ikmal etmemiş bulunduğu zamanda dahil olacağız.
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti için acil olarak yapılması gereken bir vazife ve siyasî durumun icaplarına uygun tedbirleri hükümetle tam bir fikir birliği içinde almaya imkân olup olmadığını bir an önce kestirmektir. Eğer böyle bir hükümet kurulmasına imkân yoksa -ne yazık ki ümit verecek bir sebep görünmüyor- aldanmayarak bu durumu şimdiden görüp kabul etmeliyiz.
Bunun üzerine alacağımız tedbir, Heyet-i Temsiliyye arkadaşlarımızı derhal İstanbul’dan çekmek, derhal Kafkas milletlerine başvurmak ve derhal yukarıda bildirilen tedbirlere gayri resmî fakat fiilî olarak teşebbüs etmektir.
Bu hareket hattı dahilinde dahilî ve haricî münasebetlerin kesilmesi ne vakit ve ne şekilde gerçekleşeceği şimdiden kestirilemez.
Fakat işler bir defa bu yola girdikten sonra ilişkilerin kesilmesi her halde uzak görülmemelidir.
Gerçekten de bu ihtimâller hemen tamamıyla vuku bulmuştur. Fakat Anadolu daha ilk günden vaziyeti bu suretle ve isabetle değerlendirerek hiç tereddüt etmeden kararını vermiş ve kesin bir kararlılıkla yürüyerek bütün engelleri çiğnemiş ve sonuçta hayat ve istiklâlini kurtararak Türk ruhuna uygun bu günkü idare şeklini kurmuştur.
İstiklal Harbi (Garp Cephesi)
Cevdet Kerim İncedayı (Hazırlayan: Muhammet Safi)
YKY Yayınları İstanbul 2007 sf 44-47
Muhammet Safi