Kurucu Siyasi Birimleri Devlet olarak tanımlamak için ne gerekir?Federasyon- Konfederasyonun Kıbrıs’ta uygulanabilirliği

Emete GÖZÜGÜZELLİ CİVAN

(Ayşe Kocatürk)

ayse@aysekocaturk. com

 

Uluslar arasında varılan anlaşmalar, oluşturulan anayasalarda kullanılan o kadar ince ve hayati tanımlamalar vardır ki, bu ince hatları iyi idrak etmek lazımdır. Örneğin, uyuşmazlık yaşanan taraflar arasında Kurucu siyasi birimleri devlet olarak tanımlamak için hangi modelin uygulanabileceğini bilmek gibi…Kıbrıs’ta da her iki taraf arasında “kurucu ortaklar” diye basında devamla ele alınan yeni bir birleşik Kıbrıs yaratma çalışmalarındaki tanımlamalar, hatta KKTC’nin egemenliğinin devam edeceği veya Kıbrıs Türk egemenliğinin kabul göreceği gibi açıklamalara bakıldığı zaman esasen bugün bu tanımlamaların yazılı metinlerle ne kadar örtüştüğünü de iyice idrak etmek gerekir. Zira bugüne kadar two sovereign states yani iki egemen devlet tanımlaması varılan mutabakatlarda hiç ele alınmayarak Turkish federal state(Türk Federe Eyaleti) tanımlamasının dayatılması acaba ne anlama gelmektedir?

Gerçekten de kamuoyunda vatandaşlarımıza duyurulan şekilde mi herşey ilerlemektedir? Tek egemenlik ve vatandaşlık konusu iki egemen halkın yaşadığı Kıbrıs’ta nasıl uygulanacaktı r? Federal devlette, kim yöneten kim yönetilen olacaktır?

Federal devlet kavramı temelinde Kıbrıs konusunda varılması hedeflenen yeni çözüm modelinde var olan kavram karmaşasında Kıbrıs Türklerinin federal devleti tanımlama şekli ile GKRY’nin federal devleti tanımlama şekli acaba ayni midir? Yoksa farklılıklar taşımakta mıdırlar? Ayni zamanda Kıbrıs anlaşmazlığı için en uygun çözüm modeli Federal Devlet mi yoksa Konfederasyon mudur? Bu suallerin cevaplarını bu yazıda irdeleme şansımız olacaktır. 

Bugün dünayada “federalizim” tanımı çeşitli gruplarla işbirliği yapmak üzere birlik oluşturma anlamına gelmektedir. Birlik oluşturmak veya birleşmek ise birçok değişik şekiller alabilecek kadar esnek bir açıklamadır. Örneğin NATO, Uluslararası Futbol Federasyonu, Rusya Federasyonu gibi. Bu örgütlenmeler kimi zaman siyasi, kimi zaman sportif kimi zaman da askeri içerikte olabilir. Kıbrıs’ta devamla dile getirilen federal birlik tanımı siyasi olarak yeniden birleşmeyi öngörmekte olduğu belirtilir. Burada kullanılan Federal bir yapıda Devlet yada federasyondan söz edilir.

Bugün dünyada ayrı devlet kurulması yönünde eğilimler hızla artarken Kıbrıs’ta zoraki evlendirme yoluna gidilmesi oldukça düşündürücüdür. Örneğin Kosova’nın bağımsızlığını kazanmasına müsaade eden batı dünyası, bugün Belçika’da farklı bir sınavdan geçmekte olduğu görülmektedir. Bu durumda hangi modelin Kıbrıs’ta en uygun çözüm modeli olabileceği iyi idrak edilmesi gerekmektedir.

Geçmişte Kıbrıs’ta kurulan “Ortaklık Cumhuriyeti” de federal bir yapıdaydı. Ama işlemedi. Bunun çeşitli sebepleri var. Başta Kıbrıs Türkleri ile bir egemenlik paylaşımında bulunmak gibi…3 yıllık süreçte Kıbrıs Türkleri var olan anayasanın işlerliği açısından çok sıkıntılar yaşadılar. Nitekim, terörü başlatan Rum yönetimi ile Kıbrıs Türkleri mevcut yönetimden dışlandılar, bir daha da söz alamayacak konuma sokuldular. Kıbrıs Türklerine karşı başlatılan mezalim ve soykırım dolu tam 11 yıl sürdü. Nihayet sampson darbesi Türkiye’nin müdahale hakkını doğurdu. 1974 Mutlu Barış Harekatı ile katliamlar, savaş sona erdi. Ardından başlayan görüşmeler sürecinde taraflar bir türlü anlaşmaya varamadılar ve Rum-Yunan ikilisi Enosis söylemlerini devam ettirdiği için sonunda Kıbrıs Türkleri kendi egemenliklerini ilan etme kararı aldılar. Böylece, KKTC kurulmuş oldu. Ama BM Güvenlik Konseyi’nin 541 sayılı kararı neticesinde dünya devletleri tarafından tanınmaması çağrısı yapıldı ve bütün yaşamsal haklarımız yasaklandı. Seyehat etmek bile suç sayıldı. Sportif faaliyetlerde bulunmak dahi engellendi. Kıbrıs Türkü kendi içinde varoluş mücadelesi verdi. Her görüşmeler süreci başladığında masa başında görüşmelere otursa da bir sonuç alınamadı. Anlaşmazlığıımızın ana konularından olan egemenlik,garantile r,mülkiyet konuları hep düğüm noktası oldu. Kıbrıs Türk tarafının bu yöndeki önerileri rumlarca hep reddedildi.  Mesela Gali Fikirler dizisine 1990’lı yıllarda evet diyen Kıbrıs Türk tarafı, Rumların masadan kaçması ile netice alınamadı. En son Annan planı sunuldu ve yine bir sonuç alınamadı.

Ancak bugün farklı bir sürece girmiş durumdayız. 2008’de Hristofyas’ın lider seçilmesinden sonra, 2005 yılında KKTC CB seçilen M. Ali Talat ile olan yakın bağları neticesinde ille de bir anlaşmaya varılması isteniyor. Bunun içindir ki çoğu zaman yüksek sesle haklarımızı istiyoruz bile diyemeyecek konuma getirildik. Sayın Talat’ın 2008 yılında başlatılan 21 Mart sürecinden bu yana Hristofyasla vardığı mutabakatlar zincirinde Kıbrıs Türklerinin mukadderatını tehlikeye sokacak birtakım hükümleri kabul etmesi adada Kıbrıs Türkünün ikiye bölünmesine de imkan kılmıştır. Şimdi biraz federasyon-konfeder asyon hususlarını ele alalım;

Öncelikle, Rumlarla Türklerin arasındaki etnopolitik farklılıkları iyi algılanması da gerekmektedir. Zira Kıbrsı Türklerinin belirttikleri federal devlette “egemen devletleri” olacağı iddiaları tek egemenlik hususunu kabul eden bir anlaşmada mümkün değildir. Zaten çift egemenlik Rumların Türklere yönelik öngördüğü çözüm modelini yansıtmaktadır.

Mesela, Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Brezilya, Belçika örnekleri ile Kıbrıs federal sistemine bakıldığında her bir sistemin ne kadar farklı olduğu da ortaya çıkar. Buradan da açıkça anlaşılacağı üzere federal sistemi oluşturan devletlerde farklılıklar olduğu görülebilir. Zira bugün federal devlet olarak tanımlanan birçok ülkenin yapsısında “üniter devlet, bölgeli üniter devlet, federal devlet, konfederasyon, devletler  ligi” şeklinde sınıflandırmalar yapılmaktadır. Bunu da yaparlarken federalizmin tanımlanmasındaki güçlüğü aşma yoluna gidilmiştir..

Kurucu Siyasi Birimleri Devlet olarak tanımlamak için ne gerekir?Federasyon- Konfederasyonun Kıbrıs’ta uygulanabilirliği(II)

 

Özellikle de Rum basınında devamla Rum liderliğinin üniter bir federal devlet temelinde anlaşmaya gitmek istedikleri vurgusu bugün varılan mutabakatlar ile eyalet (state) terminolojisinde uniter bir federal sistem oluşturma yoluna gidildiği görülmektedir. Peki federal devlet nedir?Üniter devlet nedir?

Federal devlet, iki farklı yönetim alanından oluşur. Bu iki yönetim alanında yetkilerini doğrudan halktan alan çok sayıda iktidar merkezi vardır. Birinci yönetim alanı ulusal ölçekte kurulmuş olup tek bir yönetimi barındırır. Buna federal yönetim -federal government yada merkezi yönetim-central government  denir. Federal yönetimin yetki alanı ülkenin tümünü kapsadığı dikkate alındığında bugün tek egemenlik temelinde Kıbrıs’ta federal bir sistem oluşturmanın sonucunda Kıbrıs Türklerinin içine sokulduğu tehlikeli durum daha bariz bir şekilde yerini alıyor. Federal devletin ikinci yönetim alanı ulusaltı ölçekte örgütlenmiş olup en az iki olmak üzere çok sayıda  yönetimden oluşur. Bu alanda faaliyet gösteren yönetimler de, “eyalet yöntemleri”, “bölgesel yönetimler” gibi adlarla anılan federe yönetimler(state governments)’dirler. Federe yönetimin yetki alanı ise ülkenin belli bölgeleri veya yurttaşların belirli bir kısmı ile sınırlıdır.

İşte bu hususlar dikkate alındığında şuan hazırlanma aşamasında olunan  Kıbrıs Türk federe eyaletinin anayasası ( Constitution of Turkish Federal State) ile  bir eyalet yönetimi hedeflenmektedir. Yani bu sistemde Kıbrıs Türk yönetimi sadece kendi bölgesinden mesul olacak, adanın genelinde  tek egemenliğe sahip olacak olan Rumlar ise Kıbrıs Türk eyaletine gerektiğinde müdahale edebilecektir.

Türkçede genellikle federal yönetim (federal government )için “federal devlet” veya “merkezi devlet” kullanıldığını görüyoruz. Yani “government” kelimesinin “devlet” olarak Türkçeleştirildiği görülmektedir. Kıbrıs’ta öngörülen çözüm modelinde “devlet” özelliği, tek başına ne federal ne de federe yönetimlerde vardır. Devlet tek egemenlik hususundan kaynaklanan federal ve federe yönetimlerin birlikteliğinden oluşan siyasal örgütün niteliğidir.. Kurucu siyasi birimleri “devlet” olarak tanımlamak için konfederal birliktelik olmalıdır. Bu tür bilrliklerde ise birleşen taraflar uluslararası hukuk bakımından da egemen statülerini korudukları için devlet olarak nitelendirilebilirl er. Bunun içindir ki federal birleşmenin konfederal statüde sağlanması Kıbrıs Türk egemenliğinin baki kalması açısından önemlidir. Yoksa yeni bir oluşum denilerek, Kıbrıs Türklerinin Rum egemenliği altında eyalet yönetimi ile belirli alanlarda kendilerini yönetmeleri, özellikle dış politika savunma gibi konularda merkezi devlete yani tek Devlete bu yetkinin aktarılması Kıbrıs Türk egemenliğini yok eder.Federe yönetimlerin ikinci yönetimi kendi içinde oluşturduğu eyalet veya bölgesel yönetimlerde yerel yönetim sınıfına girmektedir.

Örneğin en çok yapılan tanımlama hatalarından biri de federe yönetimler (states, cantons,lander, provinces) için  “federal devlet” veya “üye devlet” terimleri kullanılmasıdır. Bu şekildeki yönetim şekilleri “devlet” değil  “yönetim” anlamına gelmektedir.   

Kıbrıs’ta oluşturulması hedeflenen federal devlet modelinde Kıbrıs Türk tarafı için öngörülen federe yönetim(yani eyalet modeli) ile sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, ulaşım gibi konular kendisine bırakılırken, dış ilişkiler, ulusal savunma gibi konular federal yönetim yetki alanına girecektir.  Tabi oluşturulacak anayasada bu tanımlamaların nasıl olacağı ve altlarının nasıl doldurulacağı merak konusudur.

Bağımsızlık uluslararası hukuk ve uluslararsı ilişkiler açısından egemen devletin özelliğini tanımlar. Kıbrıs’ta da Kıbrıs Türk tarafına öngörülen federe yönetimin bağımsızlığı tanımlaması uluslararası hukuk bakımından bağımsız(egemen) birer devlet olduğunu değil, anayasa hukuku açısından başka bir yönetime bağımlı olmadıklarını ifade eder. Bu noktada Kıbrıs Türklerine devamla egemenliklerinin devam edeceği Türk Federe “Devleti” yani Yönetimi(Turkish Federe State) tanımlaması ile KKTC’nin isim değiştirerek kendi idaresini devam ettireceği algılaması yaratılmaya çalışılmaktadır. Burada da federal devletin anayasasında federal yönetimlerin yetki alanları belirtilirken, tek egemenlik kavramı doğrultusunda oluşturulması planlanan yeni çözüm modelinde Kıbrıs Türk egemenliğinin ciddi anlamda sıkıntıya girdiği görülmektedir.

Kurucu Siyasi Birimleri Devlet olarak tanımlamak için ne gerekir?Federasyon- Konfederasyonun Kıbrıs’ta uygulanabilirliği(III)

 

Rum liderliği neden üniter devlette bölgesel yönetimi savunmaktadır? Çünkü federal devlet yerel yönetime verdiği bir kısım yetkileri geri alma yetkisini elinde bulunduracak şekilde bölgesel birimlere yani eyaletlere aktarır. Yönetimlerin eşitliği ve bağımsızlığı da mümkün değildir. Merkezi yönetim üstündür ve diğer yönetimler merkezi yönetime bağımlıdır.

Kıbrıs’ta konfederasyon temelinde bir çözüm bulunmuş olsaydı, o zaman KKTC Devletinin egemen varlığı tehlike altına girmeyecekti. Bu durum da uluslararası hukuk açısından delinmesi daha zor olacaktı. Konfederal birliklerde her ne kadar taraflar sınırlı amaçlar için bir araya gelseler de her iki taraftan birinin diğeri üzerinde egemenlik iddiası mümkün olamayacaktı. Bu hususlar ışığında bugün adada federal bir sistemde çözüm denilerek, Kıbrıs Türk tarafına öngörülen eyalet modeli, 23 Mayıs mutabakatında açıkça gün ışığına çıkmış olmasına karşın, hazırlanan yeni anayasada da gerek 1 Temmuz mutabakatında öngörülen tek egemenlik ve vatandaşlık konuları, gerekse 23 Mayıs anlaşmaları ekseninde veya öncesindeki 8 Temmuz 2006 mutabakatı temelinde yeni bir plan hazırlanacağı ortaya çıkmaktadır. İşte bunun içindir ki KKTC Cumhurbaşkanı’nın vardığı bu mutabakatlarda zemin kaybettiğimizi ve egemenliğimize zarar verdiğini belirten birçok kesimin itirazları gerçekleşmiştir.

Dış ilişkiler ve ulusal savunma konusunda federal devlet ile konfederasyon arasında farklılıklar vardır. Federal devlette, dış ilişkiler ve savunma konusu federal yönetimin yetkisindedir. Konfederasyonda, üye devletler dış ilişkiler ve savunma konularında bir kısım yetkileri genel yönetime devretseler de uluslararsı hukuk bakımından bağımsız ve egemen devlet olarak varlıklarını sürdürmelerinden ötürü üye devletler ayrı ayrı uluslararası antlaşmalar yapabilirler uluslararası alanda hak sahibi olabilirler ve yükümlülük üstlenebilirler. İşte neden konfederasyon temelinde bir anlaşma arzuladığımızın ana gerekçelerinden biri de Kıbrıs Türk egemenliğinin kabul görmesinin yegane unsurunun konfederasyon temelindeki çözüm modelinden kaynaklandığının apaçık bir göstergesidir.

Federal devlette, federe yönetimlerin uluslarararası kişilikleri yoktur. İşte bu husus, Rumların en çok sarıldığı konulardan biridir. Tek egemenlik üzerine anlaşmanın özü de bu konuya dayanmaktadır. Bugün federal devletin Kıbrıs Cumhuriyetinin var olan anayasasının tadil edilerek yeniden şekillendirileceği ve bu düzenlemede Kıbrıs Türklerine bir eyalet sistemi öngörüldüğü gerçeği dikkate alındığında perde gerisinde yaratılmaya çalışılan tuzak da daha belirgin bir hal almaktadır.

Peki oyun nedir? Kimin yöneten kimin yönetilen olması konusudur. Yani federal anayasalar yönetenler ile yönetenler arasında bir sözleşmedir. İşte bunun içindir ki Rumlar tek egemenlik esasına dayalı anlaşma istediklerini Talat’a kabul ettirerek yöneten konumunda olmalarını korumuşlardır. Kıbrıs Türklerini yöneten taraf olarak yönetecekleri düzenlemeleri oluşturma pazarlığında şuan teknik komiteler çalışmalarına devam etmektedirler. Yıllardan beri federal devlet modeline dayalı bir çözüm modeli öngörülmesinin ana maksadı, Kıbrıs Türklerini Rum yönetimi altında yönetmenin formülünü yaratmaktan ötürüdür.

Federe devlette, federal ve federe parlamentoları n yetkileri ile sınırlıdır. Esas güç anayasadadır. Federal devlette yönetimler arasında çıkabilecek uyuşmazlıklar konusunda nihai karar verme yetkisine sahip kurum yargı organıdır. Bunun tarafsız olması için ona göre düzenleme yapılması şarttır.

Federe birimlerin federal yasama organında temsil edilmesi konusunda eyalet yönetiminin meclis(ikinci meclis) üyeleri uluslarını değil, federe birimleri temsil ederler. Şuan var olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde veya oluşturulacak yeni Devlet altında oluşturulacak olan eyalet yönetimi bağımsız hareket edemeyecektir. Zira yöneteni “Kıbrıs Cumhuriyeti” veya başka bir isimdeki Rum Devleti  olacaktır. 

Özellikle de belirtmekte fayda vardır ki federalizim anayasasında öngörülen hükümler ile uygulamada gerçekleşen uygulamalar çoğu kez farklı olabiliyor. Bu klasik teoride federalizmin hukuki boyutunun değerlendirilmesi yapılırken ortaya atılan ana görüşlerdendir. Prof.Dr. Oktay Uygun’un görüşlerinde; “Bir ülke federal bir anayasaya ve federal kurumlara sahip olabilir. Fakat anayasa işleyişi ile kurumların işleyişi o denli farklı olabilirki ilgili ülkeyi federal ülke olarak nitelendirmek hayli zor olabilmektedir. Federal anaysalara sahip Latin Amerika ülkelerinin veya Sovyetler Birliğinin merkeziyetçiliğin çok güçlü olması nedeniyle üniter devlet şeklinde yönetilmeleri gibi”. Bu tanımlamadan da açıkça görülebileceği gibi Rumların uniter federal devlet oluşturma yönünde bugüne kadar atılan tüm adımlarda rahat ve itirazsız şekilde davranmalarını n da esas yüzünü anlattığı daha çok anlaşılmaktadır. Yani adına federal devlet denir ama üniter yapıda idare eder..Bunlar olabilir.

Kurucu Siyasi Birimleri Devlet olarak tanımlamak için ne gerekir?Federasyon- Konfederasyonun Kıbrıs’ta uygulanabilirliği(IV)

 

Federalizim konusunda geniş bir araştırma yapan W. Livingston, federal sistem bakımından evrensel veya temel araçlar olarak kabul edilen ilke ve kurumları 6 grubta topladığı belirtilir. Bunlar; yazılı anayasanın varlığı, iktidarın iki eşit yönetim düzeyi arasında bölünme ilkesi, anayasayı yorumlayacak, yetki paylaşımına ilişkin uyuşmazlıkları çözecek bir organın varlığı, eyaletlerin ulusal parlamentoda temsil edilmesi, çifte yurttaşlık; bireylerin hem federal hem de federe yönetimlere yurttaşlık bağı ile bağlı olması, ulusal yönetimde yürütme organının federal özellikler göstermesi. Bu metotla tek devlet altında bir eşitliğin sağlanabileceğini belirten Livingston bugün içerisinde bulunduğumuz bazı anlaşmalarda Kıbrıs Türk tarafının yaptığı siyasi hataları da daha net anlamamıza imkan kılmıştır.

Tek vatandaşlık ve egemenlik konusunda varılan mutabakat ve federal bir devleti yeniden tesis etme çalışmalarında varılan anlaşmalardan bize şu sonuç çıkmaktadır; Bugün görüşmeler dünyanın ve Rumların gözü ile şu şekilde gerçekleşmektedir; “Adanın tek egemen gücü Rumların, sayıca az olan ise Türklerin sahip oldukları topraklarda yani Rumların  kontrol edemedikleri bölgeye hakim olma savaşıdır. Bunun sona erdirilerek Kıbrıs’ın birleştirilmesi ve Türklerin de bu birleşmede kendi kendilerini bazı konularda yönetecek yapıya getirilmesi, yani eyalet sistemi altında bir idareye kavuşturularak ayrı egemenlik hususundan vazgeçmelerinin sağlanması mücadelesidir. ..“. İşte dünyanın ve Rumların Kıbrıs Türkleri ile masa başında oturma gerekçelerinin esas niyeti budur. Bu noktada şunu ifade etmek lazımdır; Federalizim, ulusal lider ile yerel lider arasında bir pazarlık konusu görüntüsünü almıştır. Bu konuda William H. Riker çok önemli bir açıklamada bulunmaktadır;

” Riker, federalizmi, iki grup siyasi lider arasında yapılan pazarlığın bir ürünü olarak görür. Birinci grup, daha geniş toprak parçasını denetim altında tutmak isteyen liderlerden oluşur. Bu genişleme ve büyüme isteği, dış askeri veya diplomatik tehditleri savuşturmak amacından kaynaklanabileceği gibi, saldırgan, yayılımcı amaçlardan da kaynaklanabilir. Fakat söz konusu istekler askeri gücün yetersizliği veya güç kullanımına karşı duyulan tepki nedeniyle savaşarak fethederek gerçekleşmez. Bu durumda genişleme ve yayılma isteğini gerçekleştirmenin tek yolu kalıyor; bölgesel birimlerde iktidarı elinde bulunduran yöneticilerle anlaşmak. Bölgesel birimlerin yöneticileri ikinici gruptur. Birinci grup (ulusal lider) ikinci grup lidere (bölgesel lider) tek bir yönetim altında birleşmeyi teklif eder. Bu teklif de genel anlamda ikinci grup lider tarafından kabul edilir. Çünkü bölgesel birim, bağımsızlığına yönelen dış tehditleri savuşturmak veya daha büyük topraklar üzerinde söz sahibi olmak bakımından tek başına yeterli güce sahip değildir. Ayrıca federal birlik kurulması halinde bölge lideri kendi bölgesinde iktidarda kalmaya devam edeceği için bu durum birleşme teklifinin kabulünde olumlu etki yapar”.

Riker’in bu açıklamalarına bakıldığında bugün dünyanın gözü önünde KKTC “bölgesel bir idare” veya “işgal altındaki alt yönetim” olarak tanımlandığı dikkate alındığında rumların dünyaya kendilerini tek egemen varlık olarak göstererek Kıbrıs Türklerini “azınlık” görmeleri ve bunun için eyalet sistemi önermeleri daha belirgin bir hal alabilir. O halde Riker’in de belirttiği gibi Rumların Kıbrıs Türklerine tek bir yönetim altında birleşme teklifinin kökeninde var olan yayılımcılık duygularının halen sürdüğü söylenebilir. Zira bugüne kadar gerçekleştirilen tüm siyasi faaliyetlerde Rumlar bu yönde davranmışlardır.   

Tüm bu gerçekler ışığında Talat’ın federal bir sistemde tek egemenlik ve vatandaşlık çerçevesinde bir anlaşmaya gitme yönünde vardığı mutabakattan derhal vazgeçmesi lazımdır. Yoksa, aksi bir anlaşma sağlanması sonucunda tarih kendini yeni acılara yineleyebiliecektir . Bu acıların yeniden yaşanmaması için KKTC Devletinin egemenliği pazarlık konusu yapılmayacak kadar hayati ve kutsaldır. Çünkü bu egemenlik ısrarı Kıbrıs Türkünün adadaki güvencesi, Doğu Akdeniz’deki barış ve istikrarın yegane simgesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin de gelecek ve güvenliğinin garanti altına alınmasıdır.

Son söz olarak, egemenlik konusundaki bu ince çizgi konusunda yapılan hatanın farkına varılmaz veya nasıl olursa olsun bir çözüm olsun diye görmezden gelinirse, bunun sonuçları dünya tarihinde yeni bir dönüm noktası yaratacaktır. ..Bir zamanlar “Girit Türktür Türk kalacaktır” denilmekteydi. Ancak Girit Yunan adasına dönüştürüldü. Çeşitli batı ve Bizans entrikaları ile Osmanlı’nın elinden alındı. Bölgedeki Türkler kesildi ve sürgün edildi. Şimdi ayni oyun Kıbrıs’ta yapılıyor! Bu tarihi süreci ve dış unsurların hilekarlıkları nı görmezlikten gelmek en büyük hıyanetlerden biri olacaktır.

Kıbrıs Türkünün şuan yapması gereken tek şey egemenliğinin kabul ettirilmesidir. Unutulmasın ki, AB komisyonu, Kıbrıs Türküne, Annan planına evet derse izolasyonlardan kurtulacağı sözünü vermişti.. Bugün sonuç ortadadır. Tıpkı geçmişte adada toplu katliamlar yapılırken, BM askerleri ve batı dünyası önünde katledilen kıbrıs Türklerine hiçbir yardım yapılmadığı gibi, bugün izolasyonlar dahi kaldırılmadı. Bu batı dünyasının Kıbrıs Türklerine karşı işlediği en büyük insan haklarıdır. O nedenle kimse bize insan haklarının savunuculuğunu bu unsurlar yapmaktadır diye karşımıza çıkmasınlar. Ne diyelim; Davasını bilmeyene asla şahit olmayın!

5 Ağustos 2008

Emete GÖZÜGÜZELLİ CİVAN - fft99 mf2219178

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir