Önümüzdeki günlerin Türkiye için son derece kritik dönemeçlere gebe olduğu hiç tartışılamayacak bir hakikattir.
Batı tarafından büyük bir dikkat ve özenle hazırlanmış, tohumu iki yüzyıl önce dikilmiş, bugüne kadar da düzenli olarak bakımı yapılmış olan Kuzey Irak’ta kurulması planlanan bir Kürt devletinden hasat yapılmasının gecikmesi, AB ve ABD için hasadın çabuklaştırılması gereken bir proje konumuna alınmıştır.
Her birisi başlı başına bir baş belası olan ve büyük problemlerle çepçevre kuşatılmış bir halde bulunan Türkiye, bu projede de şu anda ateşten bir çemberden geçiyor ve Irak politikamız ise sisle kaplı ve belirsiz bir vaziyette.
Bu sıkıntılı süreçte güçlü bir halde bulunması gereken Türkiye ise, politik olarak çok zayıf ve çok kolay karışıklık yaratılabilir bir durumda. Ekonomi bitme sınırında, devlet bütçesi borçların faizini ancak ve zorlukla karşılamaya çalışıyor, ana borçlar döndürülemez bir vaziyette bulunuyor.
Ülkemizin zenginliklerinin çoğu yağmalandı, elde edilen karlar yatırıma dönüşmeden dışarıya götürüldü. Israrla yabancı yatırımcı adını verdiğimiz talancı sermayenin gözü hala elimizde kalan milli kuruluşlarımızda. Geriye pek bir şey kalmadı ama ne kaparsak yanımızda kar kalır düşüncesi şu an geçerli.
Zenginliklerini kaybeden ülkemizde yatırımlar durmuş vaziyette. Çarkın çevrilebilmesi için ekonomi günlük yaşanıyor. Her ne kadar istikrardan söz edilse de politik ve ekonomik arenada durum son derece belirsiz.
1980 lerden sonra gelen hükümetler dertlere deva olmak bir yana, eski dertleri büyüttüler, diğer yandan da dert üstüne yeni dertler ekleyerek kendileriyle beraber ülkemizi de bitirdiler.
Türk halkının ekonomik ve psikolojik anlamda adeta omurgası kırılıyor, dışarıya karşı boynumuz, en umutsuz olduğumuz zamanlarda bile görülmemiş bir şekilde eğriliyor. İçinde yaşadığımız işbirlikçi ve cıvık liberalizm dönemi, toplumun milli refleksini neredeyse yok etmek üzere. Kim bu milletin üstüne nasıl bir ölü toprağı serpti ki bu duruma geldik?
Kuzey Irak’ta yakında kopacak büyük fırtınayı görmek bile bizi harekete geçiremiyor. Güngören katliamı niçin yapıldı kimse farkında bile değil. Sıradan bir PKK terör saldırısı olarak şimdiden unutuldu bile.
Biraz hafızalarımızı yoklayıp Irak savaşının başlangıcına dönersek, önce Irak tahrip edilecek ve sonra da imar için Irak’ı bir daha soyacak olan emperyalist Batı firmalarının bize vermesi beklenen taşeronluk hesapları yapılıyordu. Nasıl bir ülke olduk biz? Hangi vicdanla bu hesaplar yapılabiliyordu? Kimler bu hesapları yapıyorlardı?
Kirli ellerini BOP adı altında bölgeye uzatan emperyalizm artık Ortadoğu’nun yeni bir haritasını yapmak için olanca gücüyle çalışıyor. Çünkü Batı geçmişte aldıklarını tüketti, şimdi daha fazlasını istiyor. Dünyanın en zengin petrol kaynaklarına sahip ve en stratejik bölgelerinden birisi olan Ortadoğu’yu bütünüyle kendi emrindeki bir uyduya dönüştürmek ve sömürgeleştirmeyi tamamlamaya çalışıyor.
Saldırgan emperyalist güçler, Türkiye başta olmak üzere bölge insanlarının idraksizlik ve tarih bilinci zayıflığından öylesine eminler ki, oynanan oyunun senaryosunu değiştirmeye bile lüzum hissetmiyorlar. Senaryo ana hatlarıyla aynı, sadece aktörlerde değişiklik yapılmış. Geçmişte Türk’ün paçasına Arapları salan emperyalizm bugün onların yerine Kürtleri kullanıyor.
Daha düne kadar Türkiye karşısında hazır olda duran Barzani ve Talabani gibi aşiret başları kendilerini sağlam kayalara yasladıklarından öylesine emin bulunmaktalar ki, bin yıllık Türk şehri Kerkük’ü Kürt şehri ve uyduruk Kürdistan’ın başşehri ilan etme çabalarını hızlandırdılar. Güngören katliamının ucu bunlara kadar uzanıyor.
Bütün Ortadoğu bölgesi göz göre göre ateşe doğru sürükleniyor. Türkiye’nin başına ve herkesin gözleri önünde aynen Osmanlı’nın yıkılışındaki gibi türlü çoraplar örülüyor.
BOP için haritalar yeniden planlanırken, acaba niçin? Türkiye’nin haritasının da hazırlanmakta olduğunun farkında değilmiş gibi davranıyoruz. Böyle bir davranış gaflet sayılabilir mi?
Necmi ÖZNEY
Bir yanıt yazın