ÖMER TAŞPINAR
WASHİNGTON
AK Parti’nin kapatılmamış olması Avrupa’da olduğu kadar Washington’da da Türkiye’yi yakından takip eden çevrelerce memnuniyet yaratan bir “sürpriz” olarak karşılandı. Ancak büyük bir iyimserlik söz konusu değil. Türkiye’nin sorunlu imajı zihinlerde yer etmiş durumda. Bu kriz kıl payı atlatıldı ama bakalım bir sonraki kriz nasıl atlatılacak, sorusu hemen kulağa geliyor.
Peki bir sonraki kriz nasıl engellenir? Bu soruyu sorunca her ağızdan aynı cevap geliyor: AK Parti Avrupa Birliği’ne daha sağlam sarılmalı.
Aslına bakılacak olursa, bu gözlem ve talep zaten son iki yıldır hep söz konusuydu Washington’da. AK Parti’nin 2006’dan bu yana Avrupa’yı boşlamış olması en büyük hata olarak görülüyordu. Ancak son zamanlarda başka bir önemli soru gündeme geliyor Amerikan yönetimi çevrelerinde: acaba Kemalistler gerçekten AB’yi istiyor mu? Ergenekon soruşturması nedeniyle bu soru artık çok daha sık sorulur oldu.
Aynı şekilde Amerikan gazete ve dergilerinde çıkan birçok yazıda Türkiye’nin kimlik sorunları ve çelişkileri açıkça tartışılıyor. Amerikalı analistlere ilginç gelen iki temel konu var. Bunlardan birincisi Türkiye’de askerin rolüyle ilgili. Cumhuriyet’i kurmuş, Batılılaşmayı amaç edinmiş, devletin resmi ideolojisi haline gelmiş Kemalizm ve Türk Silahlı Kuvvetleri bugün Batı’ya, küreselleşmeye, kapitalizme, demokrasiye nasıl bakıyor? Bu soruya cevap aranıyor.
İkinci merak konusu ise Türkiye’deki İslami hareketin dönüşümü. Temel soru şu: nasıl oldu da eskiden İslamcı olanlar bugün demokrasi, AB ve küreselleşme kavramlarıyla barışık hale geldi? İslami yönü güçlü olan AK Parti gibi bir siyasi hareket nasıl oldu da bu kadar ciddi bir evrim geçirdi ? Komplo teorileri kurarak “AK Parti aslında hala İslamcı, sadece ‘Takiye yapıyor’ diyen pek yok. Amerikan basını ve Amerikalı yetkililerin büyük çoğunluğu AK Parti’nin Kemalizm’e oranla Batı ile daha barışık olduğunun bilincinde.
Zaten tam da bu nedenle Türkiye’ye entelektüel ilgi artıyor. Türkiye’nin kimlik çelişkileri insanlara çok ilginç geliyor. Zira Türkiye, dünya genelinde tam aksi yönde giden dinamiklere meydan okuyor durumda. İslam ve Batı küresel bir gerginlik içindeyken ve Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” senaryosu adeta gerçek olmuşken, Türkiye’de İslam, Batı ve demokrasi gittikçe birbirine yaklaşıyor. Laikler ise Batı’dan uzaklaşıyor.
Bütün bunlar nedeniyle kimi gözlemcilere göre Türkiye medeniyetler çatışmasını geçersiz kılan yegane siyasi model.
Washington’ın TSK analizi
Öte yandan ABD’nin Türkiye’yi bu şekilde bir model olarak algılaması Kemalizm ile Batı arasındaki ilişkileri daha da geriyor. Zira emekli generaller başta olmak üzere hemen hemen bütün Kemalist cemaat Washington’un AK Parti’yi kullanarak Ortadoğu’da “ılımlı İslam” modeli yaratma peşinde koştuğunu düşünüyor. ABD Dışişleri Ankara’da böyle bir “Atatürkçü” algılama olduğunun farkında olduğu için bazen AK Parti’ye mesafeli davranma ihtiyacı duyuyor. Buna bir de Kuzey Irak’a operasyon konusunda en istekli gözüken kurumun Genelkurmay olmasını ekleyin. İşte o zaman Washington neden Türkiye’de direkten dönen yargı darbesine karşı yeterince tavır alamadı anlaşılıyor. Sonuçta Washington Kemalistleri bütünüyle kaybetmekten korkuyor.
Bu korku hali Washington’u askerler konusunda daha detaylı analiz yapmaya zorluyor. Mesela en çok merak edilen konulardan biri Genelkurmay içinde demokrasi konusunda herhangi bir görüş ayrılığı bulunup bulunmadığı. “İrtica” ile mücadele alanında TSK içindeki kararlılık, amaç birliği ve yekpare duruş biliniyor. Ancak bu mücadelenin nasıl en etkili şekilde verilmesi gerektiği konusunda “ılımlılar” ve “şahinler” arasında ciddi bir mücadele olduğu da sezinleniyor.
Sonuç olarak şurası kesin: Washington AK Parti’nin AB’ye dört elle sarılmasına önem verdiği kadar, askerlerin de aynı şekilde demokrasiye, sivil bir anayasaya, AB’ye de sıcak bakıyor olmalarına önem veriyor. Yüksek Askeri Şûra kararları okyanusun bu yakasında biraz da bu gözle izleniyor olacak.