Türkiye ve Akdeniz Boru Hattı

 

M. Mete Göknel

1 Agustos 2008

Türkiye, 17-20 Temmuz 2008 tarihleri arasında 21. yüzyılın en önemli konusu olan “enerji güvenliği” konusunda İsrail, Rusya Federasyonu (RF) ve Hindistan’dan gelen misafirlerini ağırladı. Konu, RF’nun Karadeniz’e çıkan ve Hazar Havzası petrol ve doğalgazının yeni rotası ile ilgili idi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı H. Güler, İsrail Altyapı Bakanı B. Ben Eliezer, Hindistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Narayanan ve Gazprom Başkan Yrd. A. Medvedev’in görüşmelerini ele almadan önce, Türkiye, bölge boru hatları ve bölge ülkelerinin politikalarına kısaca değinmekte fayda görülmektedir.

Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı’nın da (ITP) İskenderun Körfezi’nde olması nedeniyle, bölge enerji kaynaklarını Türkiye üzerinden uluslararası pazarlara iletmek ve ülke ihtiyacını karşılamak için 1992 yılından bu yana sarf edilen çabalar sonucu oluşturulan Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattı ile bu bölgeye Doğu Akdeniz’de bir “Rotterdam” hüviyeti verilmesi amaçlanmıştır. Ancak, Körfez ve Irak savaşları sonucu ITP 1990 yılından bu yana bazı yıllar ya işletilememiş ya da düşük kapasitede petrol sevkıyatı yapılmıştı. Irak’ın ABD tarafından işgali sonrası, tam kapasitede işletilmesi beklenen boru hattında beklenenin tam aksi, 2003 öncesi değerlere dahi ulaşılamamıştır. Yaklaşık 20 yıldan bu yana faal olmayan Kerkük-Hayfa petrol boru hattının yeniden devreye alınma planları ve yürütülen çalışmalar ve Irak’ın faal olan körfez hattı göz önüne alındığında, ITP’nin yakın tarihte istenen kapasitede çalıştırılamayacağı da anlaşılmaktadır.

Karadeniz’e inen petrolün, uluslararası pazarlara çıkışta tek yolu olan Türk Boğazlarından geçişindeki mevcut kısıtlar, 1992 yılından buyana RF ve bu bölgede faaliyette bulunan uluslararası petrol kuruluşlarını yeni rota arayışlarına yönlendirmiştir. Trakya geçişi (İğneada-İbrikbaba), Karadeniz-Akdeniz (Zonguldak-Ceyhan) rotaları üzerinde yapılan çalışmalara özel bir kuruluşun yapım iznini aldığı Samsun-Ceyhan rotası da ilave olmuştur. Ancak bilindiği gibi, petrol boru hattının yapılabilirliği throughput/yükleme, doğalgaz borun hattının yapılabilirliği ise GSA/gaz satış anlaşmasına bağlıdır. Bu anlaşmalar olmaksızın, boru hattı finansmanı ve yapımı mümkün olmamaktadır. Ordu (Ünye)-Ceyhan boru hattı yükleme anlaşması için RF ve Kazakistan kamu ve özel petrol kuruluşları ile bugüne kadar yapılan görüşmelerde olumlu bir sonuç alınamamış, RF’nun Zonguldak Rafineri ve terminal girişimine Hükümetin olumsuz yanaşması sonucu RF, Bulgaristan ve Yunanistan ile Burgaz-Dedeağaç petrol boru hattı yapımın için anlaşmaya varmıştır. 

Türkiye-İsrail arasında Akdeniz’e döşenecek boru hatları ile petrol, doğalgaz ve su taşımacılığı görüşmeleri de bu tarihlerde başlamıştır. Başbakan Erdoğan’ın Mayıs 2005’teki İsrail gezisi sırasında gündeme gelen proje, Ceyhan’ı İsrail’in Aşkelon (Ashkelon) limanına bağlayacak, petrol, gaz, su, fiber optik kablo ve elektrik hattı taşıyacak bir boru demetidir. Daha sonra, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’in 2006’daki İsrail ziyaretinde, İsrail Altyapı Bakanı B. Ben Eliezer ile 13 Aralık’ta imzaladığı mutabakat zaptı, yeni boru hattı projesinin İsrail’in Akdeniz kıyısındaki Aşkelon limanı ile Kızıldeniz’deki Elat (Eilat) limanı arasında 1969’da tesis edilmiş olan Süveyş Kanalı’nı by-pass eden 254 kilometrelik 42 inç çapında 60 milyon ton/yıl kapasitedeki boru hattının da kullanımını gündeme getirmiştir. 

17-21 Temmuz 2008 tarihlerinde yazılı ve görsel medyaya yansıyan görüşme notlarında, İsrail’in RF ile görüşerek, Mavi Akım doğalgaz hattının Akdeniz’e ve oradan da İsrail’e uzatılmasını talep ettiği anlaşılmaktadır. Hızlı bir gelişme gösteren ve enerji ihtiyacı aynı oranda hızlı artan Hindistan ise RF ile görüşmelerinde IOC-Hindistan’ın ortak olmayı planladığı Ordu-Ceyhan hattına RF’nun petrol yüklemesi yapmasını, bu hattın Aşkelon’a uzatılmasıyla, Elyat limanından petrolü alıp Hindistan’a sevk edilmesinin planlandığı anlaşılmaktadır. Hindistan’ın devreye girmesi, alım garantisi açısından Ordu-Ceyhan hattının hayata geçirilmesinde stratejik önem taşımaktadır. Bakan Güler tarafından “Barış Projesi” olarak adlandıran rotadan, Türkiye de İsrail’e su ve fiber optik iletişim kablosu bağlantısı yapmayı planlamaktadır. 

Planlanan bu boru hatları demetine teknik ve stratejik yönlerden bakıldığında ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadır; 

1.  Petrol ve LNG gibi enerji kaynakları “ilk dolum/yükleme” merkezlerine “ticari ve stratejik” önem kazandırmaktadır. İlk dolum sonrası ara terminal ve boru hatları ile aktarım, ilk merkez olmanın önemini taşımamaktadır. Bu nedenle ITP ve BTC hatları ayrı bir öneme haizdir. Ceyhan’a ITP ile bağlanmış Irak petrolleri, BTC’nin mevcut yapısı ve geliştirilerek bağlanacak Hazar petrolleri, ulusal doğalgaz şebekesinin geliştirilmesiyle Gazprom-RF’nun tesis edebileceği LNG Train, Karadeniz’e inen RF ve Kazakistan kaynaklı petrollerin iletilmesini sağlayacak boru hattı, Ceyhan’ı çok önemli bir enerji merkezi durumuna getirecek ve Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de önemli bir konuma taşıyacaktır. İsrail’e boru hatları ile aktarılacak her türlü enerji kaynağı, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin konumunu zayıflatacak ve/veya İsrail ile paylaşmasını gerektirecektir. Bazılarının söylediği gibi “petrolün Ceyhan’dan geleceği, bunun da Türkiye’yi önemli bir istasyon yapacağı” sözleri, ana istasyon olmayı transfer istasyonluğuna yeğlemek olmaktadır. Bu safhada bu paylaşımın, ülke menfaatlerine aykırı olacağı düşünülmektedir. 

2.  Yıllık 710 milyon metreküp ulusal üretimi olan İsrail, Mısır’la Nisan 2007’de yaptığı 20 yıllık anlaşma sayesinde, Mısır’ın Al-Arish bölgesinden Aşkelon’a uzanan bir doğalgaz boru hattı ile gaz alımını sağlamıştır. Yaklaşık 7,2 milyon nüfusu olan İsrail’in, ABD işgali nedeniyle Irak’la gelişen ilişkileri ve Irak’ın gaz kapasitesi göz önüne alındığı takdirde, çok daha ucuza mal edeceği Irak gazı varken, oldukça pahalı bir çözüm olan RF gazını ne yapacağı soru işaretidir. Boru hattının İsrail ucunda tesis edilecek bir LNG Üretim Tesisi/LNG Train, Akdeniz ve Avrupa pazarında Türkiye’nin elde edeceği maddi ve stratejik kazancın İsrail’e devredilmesi olacaktır

3.  Enerji, ülkelerin ulaştırma, üretim, savunma ve toplumun yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanması için vazgeçilmez bir unsur ve ülkelerin kalkınmasının belirlenmesinde de bir ölçüt olmakla birlikte, kaynakların alternatifleri vardır. Ancak, yaşam için çok daha önemli ve olmazsa olmaz bir unsur da, yaşamın kaynağı olan su ve bu kaynağa sahipliliktir. Su, alternatifi olmayan, yaşamsal öneme haiz bir maddedir. Suyun sahip olduğu bu vazgeçilmez önemden hareketle, bulunduğumuz Bölge içindeki diğer bir sorun da insanların kullanılabilir/içilebilir “su” ile ilgili sorunlarıdır. 

Hâlen bölgedeki su varlığı ortalama 1,500 metreküp/kişi/yıl mertebesindedir. Dünya ortalaması ise 7,600 metreküp/kişi/yıldır. Bölgede “Su Yönetimi”nin iyi ve verimli olduğu da söylenemez.

Türkiye, bölgesinde her ne kadar 3,170 metreküp/kişi/yıl “yenilenebilir su kaynağına” sahip olan ülke olsa da, “kullanılabilir su kaynağı” olarak 1,430 metreküp/kişi/yıl seviyesindedir. Nüfus artışı, sahip olunan genç nüfus ( 0–35 yaş yüzde 50) ve bu nüfusun yaşam ve geçim ihtiyaçlarını karşılayacak zirai ve sanayi gelişme göz önüne alındığında, sabit olan su kaynakları çerçevesinde uygulanacak etkin, efektif ve ekonomik bir “su yönetimi” dahi, mevcut seviyenin altına düşülmesini önleyememektedir. Türkiye, mevcut kaynaklarıyla, Orta Doğu’nun su sorununa çözüm getirecek konumda değildir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Güler, Tokat’ta yerel basına verdiği bir demeçte küresel ısınmanın yaşandığı günümüzde suyun petrolden daha önemli olduğuna dikkat çekerek, Türkiye’de boşa akan suları değerlendirmeleri gereğini vurgulamıştır. 

Türkiye’nin sınır aşan suları, coğrafi konumu itibariyle, çok geniş bir alanı ve dolayısıyla nüfusu kapsamaktadır. Hâlen, Orta Doğu’da yeterli su kaynaklarına sahip ülke olarak Türkiye, stratejik bakımdan kuvvetli bir pozisyondadır. Bölgede Suriye ve Irak topraklarını sulayan ve bu coğrafyaya suyu getiren nehirler Türkiye’den doğmakta ve bu da Türkiye’ye kaynaklar üzerinde etkili bir kontrol sağlama olanağı vermektedir. Ancak, Brüksel’de Ekim 2004’te yayınlanan AB Komisyon Kurmayları Çalışma Belgesi’nde, bölge için Türkiye’nin “sınır aşan sularının” öneminin, önümüzdeki yıllarda artarak stratejik bir konuya dönüşeceğini vurgulamakta ve Fırat ve Dicle havzalarındaki baraj ve ilgili altyapı projelerinin daha önce bu konuda muhatap kabul edilmeyen İsrail ile Suriye ve Irak gibi komşu ülkelerin “su yönetimi” konusundaki işbirliğini öngörmektedir. Yukarıda bahse konu belge ve raporlarda, Türkiye’nin AB’ne katılmasının AB için yaratacağı karışıklık/sorunlar vurgulanarak, bu sular ve ilgili altyapının yönetilmesi için bir “uluslararası yönetim”  oluşturulması gereği açık olarak belirtmektedir. 

Yukarıda açıklanan nedenlerle, içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda, alternatifleri bulunabilecek “petrol veya doğal gazın” yerine alternatifsiz bir yaşam kaynağı olan “su” kaynaklarına hâkim olma stratejilerinin ve/veya kavgalarının hâkim olacağı zamanlar çok uzak gözükmemektedir.  

Bunun bilincinde olunarak, Fırat ve Dicle sularının yanında, Akdeniz’e çıkan Seyhan, Ceyhan, Manavgat, Göksu gibi nehirlerin sularını fazla görerek “barış suyu” vb. projelerle ortaya çıkmak, bu ülkenin gelecek nesillerinin yaşam kaynağını riske atmak olacaktır.

Bu nedenlerden dolayı; İsrail ile birlikte yürütülmesi planlanan ve “Ceyhan’ın boru hatlarıyla Hindistan ve Uzakdoğu’ya bağlanacağı” sözleriyle pazarlanmaya çalışılan “Akdeniz Hattı”, ülke menfaatleriyle çelişmektedir. 

Enerji kaynakları ve ihraç yolları ile bölgesel su kaynaklarını kontrol konuları, ülkenin enerji yatırımları, çevre ülkelerin kaynaklarını uluslararası pazarlara ulaştıracak boru hatları, enerji kaynağı temin için anlaşma konularının takip ve koordinasyonu, çoklu perspektiften ele alınmadığı takdirde sorunlar yaratabilecektir. Özellikle uluslararası enerji politikalarının gelişimi büyük önem kazanmaktadır. O nedenle, bu gibi konularda “Devlet Politikaları” oluşturmak için sadece ilgili bakanlık olan ETKB değil; Dışişleri Bakanlığı, Genel Kurmay Başkanlığı, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıkları, üniversiteler ve ilgili odalar özerk bir yapılanma altında organize olmalı ve çalışmalarını “Millî Güvenlik Kurulu” sisteminde siyasi iktidarların etkisinden bağımsız yürütebilmelidirler. 

Ülkeyi yönetenlerin, Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik konumunun bilincinde olarak, dış politikada, Türkiye’yi ve kazanımlarını her alanda öne çıkaracak, komşuları ile denge sağlayacak bir program ve strateji uygulamaları gerekli ve şarttır. 

 Dipnotlar

 [1]Samsun-Çarşamba mevkiinde Temmuz 2007’de temel atılmış, ancak daha sonra terminal kurulum yeri yaklaşık 50 km doğuya, Ünye-Ordu mevkiine taşınmıştır.
  [2]Bu hat, İsrail-İran ilişkilerinin yakın olduğu 1968 yılında yüzde50+yüzde50 ortak olarak kurulan bir şirket tarafından yapılmıştır. İran Petrollerinin Akdeniz’e çıkışını kolaylaştıran bir hat olarak planlanmıştır. Şah dönemi ardından bozulan İsrail-İran ilişkileri nedeniyle ortaklık kaldırılmıştır. 2003 yılında hat iki yönlü çalışacak şekilde düzenleme yapılmıştır. Böylece Akdeniz’e inen RF ve Hazar petrollerinin Süveyş Kanalı’nı by-pass ederek ve daha ucuza Kızıldeniz’e çıkması sağlanmıştır. Hatlar 42 inç çapında, 254 km uzunluğunda, Elyat-Aşkelon yönünde 3 pompa istasyonu mevcut olup 60 milyon ton/yıl kapasitede, Aşkeleon-Elyat yönünde 2 pompa istasyonu ve 20 milyon ton/yıl kapasitesindedir. Bu sistem, Aşkelon-Hayfa arasında 16/18 inç çapında 197 km. uzunluğunda bir hat ile Hayfa Rafineri’sini de beslemektedir.
  [3]Ronit Morgenstern, “The Green Peace: Egypt-Israel Undersea Natural Gas Pipeline Plan Approved”,  Newspaper Ma’ariv (Asaqim supplement), BBC Monitoring Middle East, 19 Nisan  2007.
  [4]“Kişi Başına Düşen Kullanılabilir Su Miktarı  (m3/kişi/yıl); Suriye 1,200, Lübnan 1,300, Türkiye 1,430, Irak 2,020, Asya Ortalaması 3,000, Batı Avrupa Ort. 5,000, Afrika Ort. 7,000, Dünya Ortalaması, 7.600” Bkz. Su Kaynakları, .
  [5]Anayurt Gazetesi 22 Temmuz 2008.
  [6]Commıssıon of the European Communities, Issues Arising From Turkey’s Membership Perspective, Commission Staff Working Document, SEC (2004) 1202, COM (2004), 656 final,  Brüksel, 6 Ekim 2004, Section 1.3 “Trans-national issues”, s. 9.

 

M. Mete Göknel - TurkiyeHalki

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir