Sabahattin İsmail volkan@kktc.net
YeniVolkan Gazetesi Başyazarı
Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Makedonya, Sırbistan, Karadağ derken, eski Yugoslavya federasyonundan 7. bağımsız devlet olarak Kosova Cumhuriyeti doğdu…
Hiçbir bağımsız-egemen devlet geçmişi bulunmayan Kosova özerk bölgesi, ABD, AB ve BM’nin iteklemesi ile Sırbistan’dan ayrılarak bağımsız oldu…
Bilindiği gibi eski Sovyet Federasyonu’ndan da 15 bağımsız-egemen devlet doğmuştu…
Çeçenistan örneğinde görüldüğü gibi, Rusya’nın şiddete, kan ve ölüme dayalı acımasız baskıları olmasa, en azından 15 özerk Cumhuriyette yaşayan farklı Halklar da egemenliklerini ilan etmek için sırada bekliyor…
Yine bilindiği gibi, eski Çekoslovakya Federasyonu’ndan da, sonradan AB üyesi olan bağımsız Çek ve Slovak devletleri doğmuştu…( Kadife ayrılık )
BELÇİKA FEDERASYONU SIRADA
Ve, şimdi sırada Belçika federasyonu var..
AB üyesi ve AB merkezi olan Belçika’da Valon ve Flamanlar arasındaki güvensizlik had safhaya çıkmış durumda…Geçtiğimiz yıl yapılan seçimlerde siyasi partiler bağımsız Flaman ve bağımsız Valon devletleri için propaganda sürdürdü..Buna karşı çıkanlar ise hiç olmazsa, federasyon yerine, iki bağımsız devletten oluşacak Konfederasyon modeline geçilerek dağılmanın önlenmesini öneriyor…
Anımsanacağı gibi geçen yıl sonunda ayrılma tartışmaları o denli ileri boyuta ulaştı ki, Belçika Devlet televizyonu “Belçika devleti öldü, Flamanlar ayrı bağımsız devlet ilan etti” şeklinde bir haber şakası yapınca, ülkede büyük kaos doğmuştu…
Ve, son olarak, Valon ve Flaman’ların anlaşmazlığı yüzünden, aylarca süren hükümet krizinden sonra, federasyonu kurtarmak hedefiyle Başbakan olan Yves Leterme de pes ederek istifa etti…
Leterme, geçtiğimiz hafta istifasını açıklarken “BELÇİKA ARTIK YÖNETİLEBİLİR OLMAKTAN ÇIKTI” dedi…Leterme’nin bu istifası federasyonu yaşatmak için artık hiçbir ümidin kalmadığını ve tek yolun Çekoslovakya’da olduğu gibi, KADİFE AYRILIKLA yolları ayırarak, ya bir KONFEDERASYON çatısı altında, ya da iyi komşular şeklinde AB çatısı altında işbirliği yapmak olduğunu kanıtladı…
AB ÇATISI ÇATIŞMA VE AYRILMAYA ENGEL DEĞİL
Belçika Federasyonu 1830 yılında 3 toplumlu bir federasyon olarak kuruldu. Göçmen işçilerle birlikte nüfusu 10.5 milyonu bulan Belçika’nın %60’ı Flamanca konuşuyor ve kendisini Hollanda’ya yakın hissediyor, %35’i ise Fransızca konuşuyor ve kendisini Fransa’ya yakın hissediyor…Bunlar dışında küçük bir kesim de Almanca konuşuyor ve kendisini Almanya’ya yakın hissediyor…
Ve, AB çatısı altında bulunmalarına, kişi başına düşen milli gelir 25-30 bin euro’ya çıkmasına, çok gelişmiş bir demokrasiye sahip olmalarına karşın, yine de bağımsızlık rüzgarı engellenemiyor…
Bu da, milli kimlik, ulus devlet, bağımsızlık ve egemenlik duygularının, zenginlik ve refahtan önce geldiği gerçeğini bir kez daha kanıtlıyor…
Flamanlar, geçmişte zengin olan Valonlar tarafından yıllarca aşağılandı, ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördü, yoksulluk içinde yaşadı…Elit Valonlar devleti yönetirken, küçümsenen ve aşağılanan Flamanlar, en pis ve en ağır işlerde çalıştırıldı…Ne ki, bu durum sadece Flaman milliyetçiliğini körüklemekle kalmadı, onları büyük bir hırsla daha fazla çalışmaya itti ve “Flander” denen bölgelerini zaman içinde Valon bölgelerinden daha zengin hale getirdiler…Yükselen statüleri ve refahları ile birlikte devlet yönetimine de girerek etkin oldular…Flamanca’nın da resmi dil olma mücadelesini kazandılar, Flamanca üniversiteler açılmasını sağladılar, mevcut üniversiteler bu temelde ikiye bölündü…
Yeniden şekillenen toplumsal yapıda her konu ayrı bir etnik tartışma sorunu haline geldi…Ulusal havaalanına inip kalkan uçakların hangi güzergahtan uçup hangi toplumun tepesinde gürültü yapacağının bir çizelgeye oturtulması bile çözümsüz sorunlara dönüştü…
Ve sonuçta Belçika, geçen yıl yapılan seçimlerin ardından, ülke tam 7 ay hükümetsiz kaldı…Flaman ve Valon partileri, ortak bir hükümet kurmak yerine, birbirlerini suçlayıp durdu ve ayrılma-bağımsızlık için kamuoyu oluşturdu…Son bir gayretle 5 ay kadar önce kurulan Yves Leterme hükümeti de akıntıya kürek çekmek yerine geçen hafta istifa etti…
Bu durumun bir başka nedeni ise zenginleştirdikleri Kuzeyde yaşayan Flamanların, refahlarını Valonlarla paylaşmak ve fakir Güney bölgesine para akıtmak istememeleri….
Değişik görüşteki Flaman partileri söz konusu Valonlara karşı mücadele ve bağımsızlık talebi olunca her konuda tam bir birlik içinde hareket ediyor…
Ayrılmaya karşı çıkıp kendilerini Valon ve Flaman olarak değil “ Belgic- Belçikalı” ( ‘Kıbrıslılık’ gibi uyduruk birşey) olarak tanımlayanlar ise çok azınlıkta, şaşkın ve etkisiz....
KENDİLERİ AYRILIRKEN, BİZE FEDERASYON DAYATIYORLAR
Uzmanlar bu durumu şöyle değerlendiriyor:
“ Belçika federasyonunda yaşanan süreç, yoğun pazarlıklardan sonra oluşan, iki veya daha çok toplumlu federal yapıların, bir an gelip dikişlerinin attığını gösteriyor. Başarısızlığa uğrayan son derece sofistike, gelişmiş bir demokrasi, sosyal devlet, refah toplumu ve Avrupa birleşmesinin örnek gösterilen merkezidir…Devam eden ayrılma sürecinden çıkacak olanın iki küçük ve psikolojik düşman olacağına artık kesin gözüyle bakılıyor…”
Ne ilginçtir ki, eski Sovyet, Yugoslavya, Çekoslovakya, Sırbistan-Karadağ-Kosova ve son olarak da Belçika federasyonlarında yaşanan bütün bu gerçeklere karşın, Kıbrıs’ta hala bize ırkçı, Türk düşmanı, eline Türk kanı bulaşmış, sicilinde Türk soykırımı bulunan, hegemonyacı, ilhakcı ( Enosis ) ve 1960’daki ortaklık devletini yıkmaktan sabıkalı olan Rumlarla “birleşik bir Kıbrıs Federasyonu” kurmamız dayatılıyor…
Hem de başta, kendi federasyonlarını koruyamayıp dağılan ülkeler ve bu ayrılıkları sonuna kadar destekleyen BM, AB, ABD tarafından…
Oysa Kıbrıs’ta en gerçekçi çözümün ayrı iki egemen-bağımsız devletin ya bir Konfederasyon kurması, ya da, Çek-Slovak modelinde olduğu gibi ayrı ayrı AB’a girerek AB çatısı altında işbirliği yapması olduğu, bunun aksi bir federasyon dayatmasının kısa sürede yıkılacağı çok açık…
Bu konuyu da yarınki yazımda değerlendireceğim…
Bize federasyon dayatılırken Belçika Federasyonu yıkılıyor. Konfederasyon en akılcı çözümdür (2)
Sabahattin İsmail
YeniVolkan Gazetesi Başyazarı
Dünkü yazımda Belçika federasyonunun dağılmasını önlemek için son umut olan Başbakan Yves Leterme’nin de başarılı olamayıp istifa ettiğini belirtmiş ve Dünya’daki bütün federasyonlar dağılırken, Kıbrıs’ta bize federasyon dayatıldığını ifade ederek şöyle demiştim:
“Ne ilginçtir ki, eski Sovyet, Yugoslavya, Çekoslovakya, Sırbistan-Karadağ-Kosova ve son olarak da Belçika federasyonlarında yaşanan bütün bu gerçeklere karşın, Kıbrıs’ta hala bize ırkçı, Türk düşmanı, eline Türk kanı bulaşmış, sicilinde Türk soykırımı bulunan, hegemonyacı, ilhakcı ( Enosis ) ve 1960’daki ortaklık devletini yıkmaktan sabıkalı olan Rumlarla “birleşik bir Kıbrıs Federasyonu” kurmamız dayatılıyor…
Hem de başta, kendi federasyonlarını koruyamayıp dağılan ülkeler ve bu ayrılıkları sonuna kadar destekleyen BM, AB, ABD tarafından…Oysa Kıbrıs’ta en gerçekçi çözümün ayrı iki egemen-bağımsız devletin ya bir Konfederasyon kurması, ya da, Çek-Slovak modelinde olduğu gibi ayrı ayrı AB’a girerek AB çatısı altında işbirliği yapması olduğu, bunun aksi bir federasyon dayatmasının kısa sürede yıkılacağı çok açık…”
FEDERASYON DENGELİ OLMASINA KARŞIN YÜRÜMEDİ
Aslında Belçika Federasyonu, iki kurucu Halk olan Flaman ve Valonlar arasında dengeli bir yapı oluşturmaktaydı…Örneğin;
– Kurucu halkların kendi yetkilerine giren ekonomi, sosyal ve kültürel alanlarda üçüncü ülkelerle ayrı anlaşma yapma hakları vardı.
– Her halk, kendi topraklarında sadece kendi dilinde eğitim yapmaktaydı.
– Kararlar konsensüsle alınmaktaydı.
– Her halk, uluslararası alanda kendi yetkileri çerçevesinde ilişki kurmak için ayrı temsilcilikler açabilmekteydi.
– Her halkın, kendi yetkilerine giren konuların AB’deki müzakeresini yürüten heyetlerde rotasyon uygulanmaktaydı.
– AB’daki oylamalarda tüm Belçika’yı ilgilendiren konularda her iki halk görüş birliğinde olmazsa tarafsız kalınmaktaydı.
Belçika Federasyonu, olası bir Kıbrıs çözümünde bizim de örnek alıp savunmamız gereken bu önemli unsurlara ve dengelere karşın yürümemiştir…Çünkü ayrı ulus bilinci, EGEMEN olma ve kendi kendini bağımsız şekilde yönetme isteği önde gelmiştir…
KIBRIS’TA KONFEDERASYON ŞART
“ Birleşik Kıbrısçıların”, aralarına kan, kin, ölüm, nefret, düşmanlık girmiş, iki farklı dine, dile, kültüre, kimliğe ve birbirleri ile çatışmalarından oluşan farklı tarihlere sahip Türk ve Rumları birleştirmeye çalışan BM’nin, AB’ın, ABD’nin, İngiltere’nin; Belçika’da yaşananlardan gerekli dersleri çıkarması gerekiyor…
Aslında bugün Belçika’da yaşananları Türk ve Rumlar 1960 ortaklık Cumhuriyeti’nde yaşadılar.. Sonra kurucu ortaklardan biri olarak, hegemonyacı, Enosisci, ırkçı Rum ortağımızın saldırısına maruz kalıp dışlandık, katledildik, etnik temizliğe uğradık….
Ne ki şimdi, sanki bu deneyim hiç yaşanmamış ve ilk yaşanacakmış gibi, “ Birleşik Kıbrıs” adı altında aynı süreci yeniden yaşamaya zorlanıyoruz…
Irkçı Rum zihniyeti değişmediğine göre, sonucun 1960 Cumhuriyeti’nden farklı olmayacağı çok açık değil mi?…
Artık, Annan Planının da öngördüğü ve yürümeyeceği açık olan, bağımsızlık ve egemenliği olmayan sözümona iki kurucu “devlete!” ( constituent state-EYALET ) dayalı birleşik Kıbrıs yerine, cesaretle KKTC’nin tanınmasını ve iki bağımsız-egemen devlet esasında bir Konfederal anlaşmayı savunma zamanı gelmiştir, hatta bu konuda çok geç kalınmıştır…
Daha önce birçok kez vurguladığımız gibi, KKTC’nin tanınması ve iki tanınmış bağımsız egemen devletin varlığı, konfederal temelde bir birleşik Kıbrıs’ın kurulmasına ve bu yapının AB içinde yer almasına engel değildir…
FEDERASYON YAŞAMAYACAKTIR
Son 15 yılda yaşanan gelişmelere baktığımız zaman, ortaya çıkan yalın gerçek şudur:
Farklı etnik-dini temele dayanan, aralarına kan, kin savaş, düşmanlık, güvensizlik girmiş olan ve Halkların gönüllü iradelerine dayanmayan, zoraki birleşmelerin, dıştan dayatma federasyonların yaşama şansı yoktur…
Ne kadar inkar edilirse edilsin, çağımız, önce Ulus Devletlerin kurulması ve ancak ondan sonra egemen devletler olarak, gönüllü şekilde ve karşılıklı çıkara dayalı olarak AB gibi, uluslarüstü birliklerde biraraya gelme çağıdır…Ve bu iki süreç paralel gitmektedir…
Yani, kimlik bunalımı içindeki sözde solcuların iddia ettiği gibi, bu çağ, ulus devletlerin ve ulusçuluğun ortadan kalktığı bir çağ değil, etnik ve dini temele dayalı federasyonların ortadan kalkarak ulus devletlerin kurulduğu, ama AB gibi uluslarüstü birliklerde de eşit haklar temelinde işbirliği yaptığı bir çağdır…
Bu gerçekler ışığında, bugün bağımsız Kosova’yı yaratan BM, AB ve ABD’nin; kendi durumuna bakmayan parçalanma sürecindeki Belçika’nın ve hatta KADİFE AYRILIK’la Çekoslovakya’yı tarihe gömen Çek ve Slovaklar’ın bile bizi zorla Rumlarla birleştirmeye çalışması kabul edilemez…
Dış güçlerin içimizde devşirdiği CTP takımı ve diğer sol satanlar da, KKTC’de ifadesini bulan ulus devletimize karşı çıkarak, hala bize tek egemenlik-tek vatandaşlık-tek kimlik temelinde federal birleşik Kıbrıs’ı dayatmalarına boyun eğilemez…
Yürümeyeceğini, kısa sürede yıkılacağını, adada yeniden kan dökülmesine neden olacağını, eski ortaklığı yıkan Rum tarafının yaptıklarından asla pişman olmadığını, özeleştiri yapıp özür dilemediğini, tam aksi, düşmanlık, ırkçılık, saldırganlık, Haçlı Seferi, Osmosis siyasetinin tüm Rum Halkını salgın bir hastalık gibi sardığını bile bile bunu yapmaları akıl ve mantık dışıdır…
“Barış, çözüm, AB, birleşik Kıbrıs” diye diye, yeni bir savaşın ve kan dökülmesinin zeminini hazırladıklarını ve tarih önünde bunun sorumlusu olacaklarını göre göre, aynı yolda ısrarla devam etmeleri nasıl izah edilebilir?…
Bu nasıl bir körlüktür, nasıl bir inattır, nasıl bir dar görüşlülük ve öngörüsüzlüktür?
Kıbrıs Türk Halkı, ekonomik refah ve AB üyeliği uğruna, beyni dış güçler tarafından yıkanmış olan ve dış güçlerin çıkarlarına hızmet eden bu dar görüşlülerin peşinden gitmesi ve bağımsız egemen devletine kararlılıkla sahip çıkmaması halinde, yeniden çok acılar çekeceğini bilmelidir..
Bir yanıt yazın