[Yorum – Elsever Salmanov]
Uluslararası hukuk, ülkeler arasında dostane ilişkileri tavsiye etmekte ve düşmanca faaliyetleri de yasaklayarak yaptırıma bağlamaktadır.
Azerbaycan hiçbir zaman hem kendisiyle başka ülkeler, hem de üçüncü ülkeler arasında kötü ilişkilere taraf olmadı. Bilakis dünyada bütün ülkeler arasında barış ve işbirliğinden yana oldu. Dolayısıyla Azerbaycan, esas olarak Türkiye ile Ermenistan arasında yakınlaşmanın karşısında yer almamaktadır. Azerbaycan’ı rahatsız eden husus, uluslararası düzeyde tanınmış devlet sınırlarının dokunulmazlığına saygıdır.
Bilindiği gibi Türkiye, Ermenistan ile sınırlarını kapalı tutmasını ve söz konusu komşusu ile diplomatik ilişkiler kurmamasını bu sebeplerle izah ediyor: Ermenistan’ın bağımsızlığını elde ettikten sonra iki ülke arasındaki sınırı belirleyen Kars Antlaşması’nı resmi olarak hâlâ tanımamakta, Ermenistan’ın Bağımsızlık Beyannamesi’nde doğrudan Türkiye’ye karşı yöneltilmiş toprak ve sözde Ermeni soykırımını kabul taleplerine devam etmekte ve Ermenistan’ın Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanımayarak hâlâ Azerbaycan topraklarının % 20’sini işgal altında tutmaktadır.
Her şeye rağmen iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesi için nedense “fedakârlıkla” çalışıp çabalayanların “ilişkilerin normalleştirilmesine karşı çıkanların sayısı az” demesine karşın Türkiye ve Azerbaycan toplumlarında bütün bunlar iyi bilinmekte ve süreç hassasiyetle takip edilmektedir. Çünkü, saldırgan tutumundan dolayı Ermenistan, ekonomik olarak çok kötü durumda ve bölgesel projelerden her gün biraz daha dışlanıyor. Bütün bunlara rağmen hâlâ sahip olduğu saldırgan, işgalci ve uluslararası hukuka saygısız tutumunu devam ettiriyor ve etrafından da onun böyle kabul edilmesi gerektiğini talep edercesine girişimlerine devam ediyor. Bunun en açık örneği son günlerde gündemi işgal eden “futbol diplomasisi”dir. Nitekim Ermenistan’ın yeni seçilmiş Cumhurbaşkanı S. Sarkisyan, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü 2010 yılı Dünya Kupası elemeleri için iki ülke milli takımları arasında oynanacak futbol maçını izlemek için Erivan’a davet etti. Abdullah Gül’ün daveti kabul edip etmeyeceği henüz belli değil. Ama Ermenistan tarafının yukarıda bahsedilen Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini geliştirmeme gerekçelerini dikkate almaması veya bu doğrultuda somut adımlar atmaması durumunda Sayın Abdullah Gül’ün bu daveti kabul etmeyeceği ihtimali yüksektir. Aksi takdirde Türkiye, Ermenistan’ın saldırgan tutumunu üstü kapalı bir şekilde onaylamış olur. Çünkü Sayın Abdullah Gül, makamı gereği sıradan ve basit bir kişilik değildir. Dolayısıyla yaptığı hiçbir davranış basit olamaz. Bir futbol maçını izlemek sıradan bir insan için basit olabilir. Ama bir cumhurbaşkanı milli futbol maçını kendi evinden veya ülkesinden başka bir yerde izliyorsa bu durum diplomaside farklı yorumlanır. Hele bu ülke size ve müttefiklerinize karşı saldırganlığıyla tanınıyorsa.
Bölge ülkeleri açısından genel görünüm
Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir. Uluslararası ilişkilerde aktör durumundadır. Dolayısıyla kendisini tehditle bir şeyden vazgeçirmek veya bir adımı atmaya zorlamak, hele Ermenistan gibi bir ülke tarafından mümkün olmamalıdır. Hiçbir somut adım atmadan önce iki ülke arasındaki sınırın açılması, daha sonra “soykırım”ın araştırılması için komisyon kurulması teklifi Ermenistan’ın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıdan bir an önce kurtulma amacı taşımaktan başka bir şey değildir.
Uluslararası ilişkiler açısından meseleye yaklaştığımızda büyük güçlerin ve diğer komşu ülkelerin bu durum karşısındaki tutumunu incelediğimizde şu sonuçlara varıyoruz. ABD, Türkiye-Ermenistan arasındaki sınırın açılmasını, dolayısıyla da Ermenistan’ın ekonomik zorluklardan kurtulmasını istiyor. Çünkü ekonomik olarak şimdikinden daha rahat bir Ermenistan, ABD için Rusya’nın etkisinden kurtulmuş olacak ve İran’la daha düşük düzeyde ilişkiler kurmak zorunda kalacak. Böylece bölgede ABD için Rusya’nın ve İran’ın ağırlığı bir nebze azalmış olacak. Rusya ve İran’ın Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasını istemelerinin sebebi ise Azerbaycan’ın Karabağ meselesinde kaybedecek olmasıdır. Çünkü ekonomik olarak şimdikinden daha rahat bir durumdaki Ermenistan tarafı, Karabağ meselesiyle ilgili barış görüşmelerinde daha da uzlaşmaz tavırlar benimseyecektir. Nitekim Rusya ve İran, Karabağ sorununun öylece dondurularak “sorun” olarak kalmasını istiyorlar. Çünkü bölgede sorun olduğu zaman bölgeye müdahale onlar için daha kolay oluyor. Ayrıca İran’daki 30 milyonu aşkın Azeri nüfusun varlığı daima İran’ı Azerbaycan’a karşı dikkatli davranmaya zorlamıştır. Öte yanda Gürcistan, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin iyileşmesini, Ermenistan’ın ekonomik olarak şimdikinden daha rahat bir duruma gelip Gürcistan’dan da toprak talep edebileceğinden ve başka sebeplerden dolayı istemiyor. Dolayısıyla bu konjonktür göz önüne alındığında Türkiye’nin, Ermenistan’dan güvenilir taahhütler almadan veya Ermenistan’ı uluslararası hukuk kurallarına uymaya zorlamadan onunla yakınlaşması bir taviz niteliği taşıyacaktır ve uluslararası hukuk suçlusunu daha da cesaretlendirecektir. Böylece Kafkaslar’da adaletin anahtarı Türkiye’nin elindedir dersek mübalağa etmiş olmayız. Ayrıca Türkiye’de Ermenistan ile ilişkilerin “ne olursa olsun bir an önce” mantığıyla normalleştirilmesini isteyenlerin bunu neden istedikleri iyice araştırılmalıdır. Türkiye’de yaşayan Ermeni kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hoşnutluğunu kazanmak ve ikili ticari ilişkiler kurulması sonucunda elde edilecek ekonomik yararlar için bütün Türkiye’nin ulusal çıkarından taviz verilmesinin akla ve mantığa uygun bir adım olmayacağı kanısındayım. Ayrıca Ermeni kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bu ülkeyle bütünleşmesi ve kendilerini Türkiye’nin bir parçası olarak hissetmeleri doğrultusunda adımlar atılmalıdır. Yoksa her fırsatta onlara “ana yurt hatırlatma”sı Türkiye’nin ulusal çıkarına uygun değildir.
Ziyaret beklenen neticeyi vermez
Bu önemli hususu da vurgulamak yerinde olur kanımca. Türkiye-Ermenistan ilişkilerini Türkiye’nin iç siyasi durumuyla ilişkilendirmek çok yanlıştır. Şöyle ki, Ermeni kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değerli bir aydının öldürülmesi sonucunda Türkiye yönetiminin gerçekten de demokratik bir devlet yönetimi olduğunu göstermek için Ermenistan’la ilişkilerini geliştireceğini ummak veya bu yönde tavsiyelerde bulunmak çok yanlıştır. Çünkü bir demokratik hukuk devletinin yapması gereken her şeyi Türkiye Cumhuriyeti yönetimi ve ilgili kurumları yapmışlar ve yapmaktadırlar. Dolayısıyla Türkiye’nin ilgili kurumlarının, çeteleri veya gizli örgütlenmeleri açığa çıkardıktan sonra Ermenistan’la iyi ilişkiler geliştireceğini umanlar veya Ermenistan ile iyi ilişkiler kurulacağını bu hukuki sürecin devamı olarak görenler çok büyük bir yanılgının içindeler ve çok yanlış şeyler umuyorlar. Çünkü bu hukuki süreç tamamen ve tamamen Türkiye’nin bir iç meselesidir ve yukarıda söylendiği gibi Türkiye Cumhuriyeti yönetimi ve ilgili kurumları üzerlerine düşen her şeyi yapmışlar ve yapmaktadırlar. Ayrıca Türkiye’nin kendi ve yakın müttefiklerinin güvenliğinden dolayı Ermenistan’dan güvence aldıktan sonra ilişkilerini geliştireceğini bir şart olarak ortaya koyması bir “kendi kabuğuna çekilme” veya “izolasyonist” bir dış politika değildir.
Dolayısıyla Sarkisyan’ın Gül’ü Erivan’a “maç izleme”ye davet etmesi Türkiye için bir “fırsat” değil. Çünkü ekonomik olarak zor durumda olan ve buna rağmen saldırgan tutumunu devam ettiren taraf Ermenistan tarafıdır. Bunu “fırsat” olarak sunanlar, çeşitli nedenlerden dolayı “ne olursa olsun bir an önce” veya “oldu bitti” mantığıyla meseleye yaklaşanlardır. Eğer Türkiye tarafı uluslararası hukuka saygılı olmayı Ermenistan tarafına kabul ettirmeden ilişkilerini geliştirecek doğrultuda adımlar atmaya başlarsa, uluslararası hukuk suçlusu cesaretlenecek ve Gürcistan’dan da toprak istemeye başlayacak. Durumun daha da ileri gitmesi uluslararası teamül olarak bir emsal bile olabilecek. Bir mühim mesele de Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin çok ağır yara alacağıdır. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin Ermenistan’ın uluslararası hukuka bağlılığı sağlanmadan geliştirilmesinin Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini onarılamayacak düzeyde zedeleyeceği açıktır.
ELSEVER SALMANOV – AZERBAYCAN DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
31 Temmuz 2008, Perşembe
Bir yanıt yazın