KELİMELERİN KAVGASI, KAVRAM KARGAŞASI VE KARANLIK İLİŞKİLER

Mustafa Nevruz SINACI

Eğer, ortalıkta nutuktan geçilmiyor, herkes konuşuyor fakat bir türlü işler doğal yoluna ve oluruna girmiyorsa; Ülkede kelimelerin kavgası ve maksatla üretilen bir kavram kargaşası var demektir. Günümüzde bu bir taraftan darbe söylemleri, diğer taraftan tam bir muammaya dönen Ümraniye soruşturması nedeniyle yoğunlaşan söylemler sorunun adeta tezahür biçimi.

BİR GÖZLEMCİ’DEN ÖRNEK

            “DARBE HAKKI” …

            Bu ülke çok darbeler gördü: başarılısı, başarısızı! İnsanlar gördü: darbeden çok şey bekleyeni, beklemeyeni!

            Ortalık toz-duman; ülke gene cadı-kazanı; yeni darbeler yolda gibi, ey halkım!

            Darbeyle bir yere varılamayacağı artık öğrenildiyse, bu ders alındıysa, yapılması gereken şey: darbeden çok şeyler bekleyenlerin ve de beklemeyenlerin “kendi kendilerine bir darbe” yapmalarıdır, eş deyişle,  “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni samimi olarak özümsemeleridir, yani;

            Sakın gülmeyesin, “kendi kendine darbe” nasıl olur“ demeyesin ey halkım!

            Ben, “kendine darbe” yapanlardan birisiyim.

Kendine darbe yapmak, yukarıda da işaret edildiği üzere, “yurdu ve milleti özden çok sevme” ilkesini özümsemekle gerçekleşiyor.

Bunun hiç kimseye zararı olmadıktan başka, faydası da cabası, bu tür bir darbenin…

Sözü edilen ilkenin özümsendiği ortamda hiç kimse bir başkasına haksızlık etmez.

Haksızlığın olmadığı yerde, darbeden bir şeyler bekleyen de olmaz;  “darbe hakkı “ da doğmaz. “Darbe”ye gerek kalmaz. Bu kadar basit…(Bilinç Üniversitesi Rektörü Galip Baran)

ESASA BAKALIM

Lügât da kavram:

a) Bir nesnenin, duygunun ya da düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı, anlamı, anlam yükü, genel kabul görmüş, bilim ve toplumca onaylanmış, kullanılan anlamı.

b) Felsefi. Nesneler veya olayların ortak özelliklerini içine alan ve onları bir ortak ad/ isim altında toplayan genel tasarım.

Kavram kargaşası: Kavramların birbirine karıştırılması, konu ve kavramlar arasında anlaşmazlık, uyumsuzluk, belirsizlik ve karışıklık olması hali.

GÜNCEL SORUNLAR BAĞLAMINDA

Örneğin: “Yasa”, “demokrasi” ve “bilinç” kavramları ile ilgili saptamalarımız:

Bir ülkede Cumhurbaşkanları dâhil olmak üzere herkes; kurallar ve yasa’ya, işine ve kolayına geldiği yerde; işine ve kolayına geldiği zamanda ve işine ve kolayına geldiği kadar uyuyor ve demokrasinin “sınırsız özgürlük” olmadığını bilmiyorsa;

Trafik Yasası’nın yayalarla ilgili kırmızı ışık kuralını (belki sürücü iken değilse bile) yaya iken çiğniyorsa, sözü edilen yasanın yayaları ve sürücüleri ilgilendiren kurallarıyla bir bütün olduğundan bi-haberse; lafı güzafa gelince “duyarlıyım-hassas’ım” gibi laflar ediyor, lâkin “bilinçliyim, ya da toplumu, halkı, birilerini bilgilendiriyorum-aydınlatıyorum” demesi gerekirken ‘bilinçlendiriyorum’ diyorsa yani toplum bilinç yoksulu ise:

Çok açık bir anlatımla;

Edilen laflar ile yapılan uygulamalar ve davranış biçimleri birbirini tutmuyor, bütünleşmiyor, örtüşmüyor “eylemler ve söylemler” birbirini net olarak tamamlamıyorsa; İman ile amel edilmiyor demektir. Ortada bir yalancılık, iki yüzlülük, çifte standart ve popülizm vardır. Bu davranış biçiminin tam karşılığı mürailiktir. 

O ülkede kelimelerin kavgası, dilde anarşi ve “kavram kargaşası” var demektir.

O ülkede “barış” olamaz. Demokrasi ve uzlaşma kültürü gelişemez. Karşılıklı anlayış, hoşgörü ve toleranstan söz edilemez. İşte O ülke Türkiye’dir. Meselâ:

Çevre: İnsanı saran ve hayatın istikrarla devamını sağlayan doğal bitki örtüsü, hava, su ve buna mütedair mütemmim cüzler (tamamlayıcı ve bütünleyici unsurlar) milli servet ve millet malı olarak kabul edilip korunmuyorsa; Dereler, denizler ve göllere lâğımlar bağlanıyor ve şehir atıkları sahraya dökülüyorsa, üretim tesisleri ve fabrikalarda arıtma tesisi yoksa;

Tüketim: İktisadi imkânlar ve tasarruf ilkelerine riayet edilerek yapılmıyor, üretici ile tüketici arasına hak ve hukuka aykırı ‘maliyet arttırıcı faktörler’ giriyor, üründen katlamalı vergi alınıyor, kalite gözetilmiyor, serbest rekabet yapılamıyor, garanti kurumu işletilmiyor, standartlar uyulmuyor ve sonuçta üretenle tüketen zararda, aracı-tefeci, komisyoncu haksız, ahlâksız fahiş kârda oluyorsa.. Ülkede pahalılık, yoksulluk ve kronik enflasyon varsa;

Trafik: Yılda asgari 5000 can alıyor, ardında her yıl 13-14 bin sakat bırakıyor ve yol açtığı tahribatla toplumda onarılması imkansız derin acı, yara, kayıp, kaygı-korku ve tahribata neden oluyorsa; Cadde ve sokaklarda araçlar park edebiliyor ve bu önlenemiyorsa;

Sağlık: Sektörde mafyalar cirit atıyor, ‘insanlık düşmanı’ yasa dışı örgütler tarafından sömürülüyor, ilâç ateş pahasına satılıyor, devlet hastaneleri ücretli bakım-tedavi uyguluyor,  hastanelerde rehin kalınabiliyor veya fakir-fukara-guraba hastanelere gidemiyor, sağlıklı beslenemiyor, temiz su içemiyor ve çağdaş standartlara uygun meskenlerde oturtulamıyorsa:

Vergi: İnsan hakları, adalet ve hukuka en ziyade uygun olması gereken kamu vergi düzeni “az kazanandan az, çok kazanandan çok” realitesi üzerine kurulu değilse, toplumsal denge, adalet ve hakkaniyetten uzaksa, mükellefin ekseriyeti vergi kaçırıyorsa;  

Rüşvet: Resmi-özel bütün sektörlerde işler rüşvet ve iltimasla yürüyor, şeffaf devlet ilkesi hayata geçirilemiyor, avantasız ihale alınamıyor, ‘temiz toplum-temiz hükümet’ ilkesi uygulanamıyor, mutlaka ve acilen gerekli olmasına rağmen ülkede bir “TEMİZ ELLER” operasyonu yapılamıyorsa: Kelime-kavram ve yasal erkler üzerine şaibe çökmüş, kara eller ve menfur karanlık emeller ‘hükümetler üzerinde’ vesayet ihdas etmiş demektir.

            YÖNETİŞİM SORUMLULUĞU

            Şimdi sıra, İstanbul ve Bodrum HABİTAT Konferanslarında öğrendiğimiz Yönetişim kavramına geldi. Bu kavram, devletle Sivil Toplum Kuruluşlarının işbirliği yapmalarını sağlamak amacıyla geliştirilmiş olan bir başka ilkeyi, “çözümde ortaklığı” yaşama geçirmek için düşünülmüştü.

Yukarıdaki açıklamalardan kolayca anlaşılacağı üzere, halkın bilinç düzeyi uygun olmadığından “çözümde ortaklık” da maalesef gerçekleşemedi. Sebebi kelimelerin kavgası, kavram kargaşası ve anlaşmak-uzlaşmak yerine, çözümsüzlüğü çözüm olarak gören; “Bulanık suda balık avlama avantajını kullananlara” zaman kazandırmak.

Yukarıda yazdıklarımla; devleti yönetenlere, yaşadıklarımızdan çıkarmaları gereken bazı dersler olduğunu hatırlatmak; benim gibilerin, devlete sahip çıkma çabalarında neden yalnız kaldıklarını anlatmak istiyor ve böylece “Devleti denetleme sorumluluğu” mun gereğini de yerine getirdiğime inanıyorum.

Anlayana Sivrisinek SAZ, Anlamayana davul zurna AZ…  

*Galip BARAN; HABİTAT Yasa Bağımlıları Kozası Kolaylaştırıcısı

Mustafa Nevruz SINACI - bodrum

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir