Mustafa Nevruz SINACI
Modern ve muasır (çağdaş) devletlerin var oluş nedeni halktır.
Eskilerin çok veciz deyimi ile “halkla hizmet, hak’a hizmettir” şiarı doğrultusunda; Milleti yaşat ki, devlet yaşasın. Atatürk’ün emir ve deyimi ile: “Egemenlik (idare-yönetme ve yürütme hakkı) kayıtsız ve şartsız milletindir.”
Adalet ahlâkı ve hukuk bilimi açısından da: “Millet iradesinin devlet idaresinde temsil ve temayüzü” Bunun açıklaması şöyledir:
“Millet devleti, adaleti esas alan ve adına hukuk denen usul ve esaslar muvacehesinde; Kendi içinden müşavere (demokrasi) yoluyla bizzat seçtiği akil, alim, ilkeli-onurlu ve sorumlu siyasi önderler yoluyla yürüteceği ve tam bir eşitlikle yönetileceği ‘iş bölümü’ cihazı amacı ile kurmuştur. Yani, devlet içinde halk huzur, emniyet-güven ve barış içinde olmak; Birbirine paralel gelişen bir denge (adalet-hukuk) zenginlik ve mutluluğu (imkân ve fırsat eşitliği) dâhilinde yaşamak ve paylaşmak zorunda ve durumundadır.
İŞTE DEVLET BUDUR.
Dolayısıyla devletin gündemi halkın gündemidir. Böyle olmak zorundadır.
Ancak halk da, gündemine seçtikleri ve atadıklarını iyi kullanmak, denetlemek ve takip etmek suretiyle sahip ve hâkim olmak mükellefiyetini haizdir.
ÖZGÜN ÖRNEK
Sorumlu vatandaş, yasa bağımlısı Galip Baran’ın yakınmalarını dün bu sütunlarda okudunuz. Orada, gerçek gündemi, insan-birey ve vatandaş bağlamında yaşanan gerçek karşısında yapılması gerekeni her halde anladık, apaçık gördük ve algıladık.
Zira devlet bizim. Türkiye de Türkçe yayınlanan yabancı kaynaklı kartel medyasının aksine; Milli devlet ve milli mücadele banisi, “özgür, adil, hür, hâkim ve hükümran Türkiye” yanlısı yerel basın, bölge basını ve internet gazetelerinin halkın gönül hanesine seslenen, aklına hitap eden sorunsal şu: Milletin kahir ekseriyeti mahvolmuş bir haldedir.
İltimas tek geçer akçe. Rüşvetsiz iş ve ihale alınamıyor. Avantasız iş yapılmıyor.
Yolsuzluk gasp, suiistimal had safhada, ülke baştanbaşa, tam bir sorumsuzluk, basiretsizlik ve aymazlıkla AB sevdası uğruna dipten düze yağmalanıyor.
Osmanlı’nın son yıllarında da durum aynı değil mi idi?
Eğitim amacını yitirdi, yönetim kalitesi tabana vurdu..Koca koca üniversiteler tahsilli hırsız, yolsuz, çete-mafya, anarşist-terörist ve tedhiş elemanları üretiyor. Sanki ülkede alim ve akil adam kalmamış gibi, AB ve ABD’den, Büyük Atatürk’ün şiddetle men ve reddettiği batıdan, kötü batılıdan medet umuluyor. Büyük bir onur kaybı bu…
İLİM EVRENSELDİR
Oysa ilim evrenseldir. Müminin yitik malıdır. Nerede bulursa almalı, halkı için kendi ülkesinde, öz insanı yararına hayata geçirmelidir. Binlerce yıllık Türk medeniyeti ve “Medeni Siyaset” geleneği bunu gerektirir. ‘Gelin yapın, gelin alın” demeyi değil!..
Bu basitliktir. Acizliktir. Basiret ve beka noksanlığından ileri gelir..
Adalet ahlâkı, hukuk ilkeleri, siyaset ve yönetim bilimine aykırıdır.
Şimdi akıllı, imanlı-şuurlu, milliyetçi-memleketçi ve bilinçli olmak zamanıdır.
Bakınız karşımızda yer alan dost, müttefik ve müşterek maskeli haydutlara, ne kadar bencil, çıkarcı, menfaatperest ve emperyalistler. Cumhuriyet bunlara karşı kurulmadı mı? Devlet halk ile kaim ve millet iradesi ile daim denilmedi mi? Yoksa şu zamanın mesulü vekil ve vükelânın okuma yazması da mı yoktur. Yahut bu, anlama, algılama kabiliyetsizliği mi?
Başta Atatürk olmak üzere, kimse medeni devletlerle ilişki kurmayın ticaret yapmayın, dünya devleti olmayın demedi. Aksine eşitlik-mütekabiliyet kaydı şartıyla bunu teşvik ettiler.
NE AB’Sİ KARDEŞİM !…
Milletin sırtına yük, ağırlık, borç ve sıkıntı getirecek, getirdiğinden çok daha fazlasını götürecek bir sömürü düzeninde bu ülke ve halkın işi ne? Daha şimdiden millet batmış. Esnaf ve zanaatkâr çökmüş. Tarım-toprak, ziraat bitmiş. İşsizlik, açlık, yokluk-yoksulluk almış yürümüş. Yalan-talan, yolsuzluk-suiistimal, nitelikli dolandırıcılık, görev ihmali, anarşi-terör-tedhiş olabildiğince büyümüş. İşte tefessüh etmiş batıdan ithal kültürün eseri bu..
Ümraniye iddianamesi açıklandı. Şapka düştü kel göründü. Darbe faili zanlılarla demokrasi havarileri birbirine karıştı. Dillerde dolaşan isimlerin % 90’ı dışarıda medya sahibi, eski bakan, vekil, büyük iş (!) adamı, hatırlı-nüfuzlu, muteber yurttaş rolünde! Karşımıza bir ördüğüm çıkmış durumda. Allahtan korkmadan, milletten utanmadan Ergenekon adıyla tanımlanan organizasyonda anarşi-terör-tedhiş zanlılarından, kıdemli mason, misyoner, dönme-devşirme, koza ve kriptolara kadar her melânet var. Bu ne iş? Mesele vatan kurtaran Şaban komedisine dönüştü. Olay: Tam teşekküllü “temiz eller” operasyonunu zorunlu kılıyor.
TEKLİF VE TEMENNİ
Ey Hükümet, Yargı yahut Yasama! Yapın artık şu “TEMİZ ELLER” Operasyonu’nu daha ne bekliyorsunuz? Sanki başka çare mi var? Elbette yok.
Abdullah Gül, Recep Tayip, bakanları ve partisine sorarlar:
“Yoksa bir korkunuz, çekinceniz, karanlık maziniz ve meş-um bağlantılarınız mı var? Hüküm, hikmet ve adaletle ifa edemediğiniz ‘yürütme’ bu kadar tatlı, kârlı, kazançlı, cazip ve dayanılmaz mı geliyor. Şart mı? Bunca şaibe altında parlamenter kalmanız?
Açın adalet ve hukukun önünü, çözün Cumhuriyet Savcılarının elini.
Beklenen ve istenen: Adaletin tecelli-i ve “Hukuk Devletinin” avdetidir o kadar.
BİR DERS: ÖZGÜRLÜK & AŞK (*)
“Olgunlaşmamış insanlar aşka düştüklerinde birbirlerinin özgürlüklerini yok eder, bir tutsaklık yaratır ve bir hapishane yaparlar.
Olgun bir kişi tek başına kalacak sağlamlığa sahiptir.
Ve olgun bir kişi sevgi verdiğinde ona bir ip bağlamadan verir, sadece verir.
Onun sevgisini kabul ettiğinde sana minnet duyar.
Birbirini seven olgun insanlar birbirlerine özgürleşmeleri için yardım ederler;
Birbirlerine her türden tutsaklığı yok etmek için destek olurlar.
Sevgi zorunlulukla aktığındaysa çirkinlik vardır.
Unutma, özgürlük sevgiden daha yüksek bir değerdir.
Hindistan’da nihai (ulaşılacak en yüksek) noktaya ‘moksha’ denir.
Moksha özgürlük demektir. O halde şayet sevgi özgürlüğü yok ediyorsa buna değmez. Sevgiden vazgeçilebilir. Ama özgürlükten asla!.. Özgürlük kurtarılmalıdır. Özgürlük daha yüksek bir değerdir. Özgürlük olmadan mutlu olamazsın, bu imkansızdır!.”
‘OSHO-MATURITY’ & ‘GALİP BARAN’
(*) Gönderen ‘Bilinç Üniversitesi’ Türkiye,