TÜRKÇE = Zeka
Amerika’da, Viskansın Üniversitesinde görev yapan Prof. Dr. Kemal Karpat Amerika’da dil bilim ile ilgili bölümü bulunan bütün üniversitelerde Türkçeye büyük önem verildiğini, gramatikal yapısının büyük bir hayret ve beğeni ile incelendiğini ve bir dilin nasıl bu kadar sağlam bir mantığa, mükemmeliyete sahip olabileceği düşüncesinin Türklere ve Türkçeye karşı bir hayranlık (yanı sıra kıskançlık) uyandırdığını belirtiyor.
Bu ilgi ve hayranlık yalnızca Amerika’ya mahsus değil. Avrupa’da da Türkçe husûsunda ciddi çalışmalar var. Geçmiş yıllarda üç yaşına kadar olan çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada Ana dili Türkçe olan çocuklarda, bu yaş grubunda diğer milletlerin çocuklarına göre zekâ seviyesi, kavrayış kabiliyeti olarak daha önde oldukları tesbit edilmişti. Çocuğun gelişiminde ilk üç yaşın önemi, çocuğun hayatı boyunca kat edeceği mesafenin önemli bir kısmını bu dönemde aldığı göz önünde bulundurulduğu zaman bu durumun hakikaten bir avantaj olduğunu düşünebiliriz.
Bu çocuklarının annelerinin genellikle kültür seviyesinin düşük olması, okuma alışkanlığının olmaması ise çocukların üç yaşına kadar elde ettikleri ilerleme hızını ileriki yıllarda gösterememesine sebep olan etkenler. Daha sonra yapılan çalışmalarda Türk çocuklarının zekâ açısından ilk yıllarda kat ettikleri mesafede en önemli faktörün dil olduğu kanaatine varılıyor.
İnternational Association for he Study of Child Language (Uluslar arası Çocuk Dili Araştırmaları Derneği) adlı kuruluşun Almanya’nın başkenti Berlin’de yapılan onuncu kongresinde, Türk çocuklarının 2, en geç 3 yaşına kadar kendi dillerini dil bilgisi kurallarını da yerli yerinde kullanarak mükemmel biçimde kullandıklarını ispatlıyor. Bu kabiliyet Alman çocuklarında 5, Araplarda 12 yaşına kadar uzayabiliyor.
Dil bilimi profesörü Klan Delius, Türk dilinin kolay öğrenildiğini belirterek, “Türkçenin şahıs ve zaman belirleyen ekleri düzenli. Lego taşlarının yan yana dizilmesi gibi tespitini yapıyor. Yine ilim adamlarının ulaştığı bir diğer sonuç; Türkçenin ezberlenerek değil mantık ve muhakeme yoluyla öğrenilen bir dil olmasından dolayı Türk çocuklarında günlük hayatta gerekli pratik zekâ ve muhakeme kazanımı da diğerlerine oranla daha önde.
Ve bu araştırma sonuçları Avrupa ülkelerinde Türklerle evli Avrupalı annelerde çocuğuna Türkçe öğretme ve evde Türkçe kullanma isteğini teşvik ediyor. Bu istek ve gayreti ile anne bir avantaj daha elde ediyor. Çünkü, kurallı bir dil olan Türkçe şuurlu ve iyi öğrenildiği takdirde diğer dilleri de daha kolay ve kısa zamanda öğrenme yeteneğini kazandırıyor.
Bizler hiçbir mantıklı izahı olmayan tuhaf bir kompleksle başka dil ve kültürlerin kucağına balıklama atlayıp kendimizi kaybederken bizde mevcut değerleri bir gün başka ellerde görürsek hiç şaşırmamalı. Yarının Türkiye’sini İngilizce, Almanca vs. Batı dillerini konuşan Türkler buna mukabil Avrupa’yı Türkçe konuşan Avrupalılar doldurabilir. Türklerle ilgili en detaylı araştırmalar Batı’da yapılıyor, bizim değerlerimizi onlar keşfedip dünya kamuoyunun gündemine sunuyorlar.
BİLGE KAĞAN: “Türk Milletinin, Türk Devletinin adı,sanı yok olmasın diye çalıştım. Az milleti çok, aç milleti tok kıldım. Yoksul milleti zengin, tutsak milleti efendi kıldım. Bunca yere Türk adını, Türk şanını ulaştırdım… Beyleri doğru olunca millette doğru olur… Bilgisiz kağanlar tahta oturmuş, kötü kağanlar gelmiş, bunların buyruk beyleri de bilgisizmiş. Bu durumdanda düşmanları yararlanmış; kardeşi kardeşe, milleti birbirine düşürmüş. Bu tuzağa düşen Türk milleti; il tuttuğu toprağı elinden çıkarmış, oğulları köle, kızları cariye olmuş. Türk adını bırakıp yabancı, adlar almaya başlamış, düşmana boyun eğmişler, işlerini güçlerini yabancılara vererek onlara hizmet etmişler. Düşmanlar, Türk milletini yok edeyim, soyunu kurutayım diye uğraşıyormuş. Türk milleti yok olmaya gidiyormuş Ancak Tanrı, Türk Milleti yok olmasın, millet olarak kalsın diye… Tanrı güç verdiği için; ilsiz, öndersiz kalmış, töresini yitirmiş milleti… Atalarım töresince yeniden düzenlemiş… Kötü kişi gelip, birliğini bozmasın. Silahlı gelip seni dağıtmasın… Üstte gök çökmedikçe, altta yer varılmadıkça, Türk milleti senin devletini, töreni kim bozabilir? Ey Türk Milleti; titre ve kendine dön…!”
ALİ SİR NEVAİ: “….Ana dilim üzerinde düşünmeye koyuldum. Türkçe’nin derinliklerine dalınca gözlerime on sekiz bin alemden daha yüksek bir alem göründü. Bu alemin süsler, bezekler içinde enginleşen göğü, dokuz kat, gökten daha üstündü. Bu erdemler, yücelikler hazinesinin incileri yıldızlardan daha parlaktı. Bahçelerindeki gülleri güneşler gibiydi. Bu alemin aydınlık alanlarında ilhamını şahlanan atını koşturdum… Cihanda Türk Edebiyatı bayrağını kaldırmakla Türkleri, tek bir millet, tek bir topluluk haline sokmuş olacağım. Milli ve yüksek bir edebiyat; ancak milli şuur ve milli zevkin geliştirdiği bir dille yaratılır… Türk, Farstan; daha keskin zekalı, daha anlayışlı, daha saf, üstün, daha kabiliyetli, daha pek yaratılışlıdır. Fars dili, yüksek ve derin konuları anlatmakta yetersizdir… Türkün bilgisiz ve zavallı gençleri, güzel sanarak, farsça şiir söylemeğe özeniyorlar. İyi ve etraflı düşünseler, Türkçe de bu kadar genişlikler, incelikler, derinlikler ve zenginlikler durup dururken, bu dilde şiir söylemenin ve sanat göstermenin daha kolay, şiirlerinin daha beğenilir olacağını anlarlar… Söz ve ibarede, kelimelerin anlam ve kavramında Türkçe, Farsçadan üstündür. Türkün öz dilinde öyle incelikler, güzellikler, sanatlar vardır ki; bu kelime inceliklerini, özlerini ifade edecek Farsçada karşılık yoktur… Türkler, doğru, dürüst, temiz niyetlidirler…”
Yunus Emre, Karacaoğlan, Dadaloğlu ve Köroğlu gibi şairler Türkçe şiir söyleyerek Neva’iyi haklı çıkarmışlardır. Ali Şir Nevai; tarihin hiçbir döneminde, orduyla, kılıçla hiçbir Türk komutanının, bütün Türk boylarını bir bayrak altında toplayamadığını, ancak kendisinin kalemle ve sözle bütün Türkleri; Türklük duygu ve bilincini canlandırarak, Türkçe şiirlerin engin güzelliğinde birleştirdiğini ileri sürmüş ve bunun haklı gurur ve mutluluğunu yaşamıştır. 32 adet eseri vardır.
MAHMUT KAŞGARL1: “…Tanrının devlet güneşini Türk burçlarında doğurmuş olduğunu ve onların uçsuz bucaksız yurtları üzerinde güneşin hiç batmadığını gördüm. Tanrı dünya milletlerinin idare dizginlerini onlara verdi… onlara Türk adını Tanrı verdi… onları üstün kıldı. Tanrıya şükürler olsun ki Türküm, Türkçe’yi en iyi konuşan, en iyi anlatan, en doğru anlayan Türklerdenim… Ben Türklerin bütün şehirlerini, obalarını, bozkırlarını baştan başa dolaştım Bütün Türk boylarının dillerini, ağızlarını belledim… Türk dili ile Arap dilinin at başı beraber yürüdükleri bilinsin… Türkler esas 20 ana kökten oluşmuşlardır. Her boy ayrıca uruğlara bölünmüştür… Akıl, Türkçe’yi öğrenmeyi emreder… Türklerin oklarından korunmak isteyenler, onlara düşman değil dost olsun.
‘Türk dilini öğreniniz, çünkü…’
Kabalcı Yayınları’ndan çıkan Divanü Lügati’t-Türk’ün arkasında Kaşgarlının Balasagun’u merkez alarak çizdiği haritası da ekli. Kaşgarlı Mahmut ünlü kitabını yazmaya 25 Ocak 1072’de başlamış, 10 Şubat 1074’de bitirmiştir. Araplara Türkçe öğretmek ve Türkçe’nin Arapça kadar önemli bir dil olduğunu kanıtlamak amacı ile yazdığı kitap için Kaşgarlı şöyle der:
“Ant içerek söylüyorum, ben Buhara’nın, sözüne güvenilir imamlarından birinden ve başkaca Nişaburlu bir imamdan işittim. İkisi de senetleri ile bildiriyorlar ki, Peygamber, kıyamet belgelerine, ahir zaman karışıklıklarını ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada ‘Türk dilini öğreniniz, çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır’ buyurmuştu. Bu söz (hadis) doğru ise sorguları kendilerinin üzerine olsun Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur. Bu doğru değil ise akıl bunu emreder. Tanrı devlet güneşini Türk burçlarını yükseltmiş ve onların mülkleri üzerinde felekleri döndürmüştür. Tanrı onlara Türk adını vermiş ve yeryüzüne ilbay kılmış, hakanları onlardan çıkartmıştır. Dünya uluslarının yularlarını onlar eline vermiş, herkese üstün kılmıştır. Onlarla birlikte çalışanları aziz kılmış ve Türkler onları her dileklerini ulaştırmış, kötülerin şerrinden korumuştur. Onlara hedef olmaktan korunabilmek için, aklı olana düşen şey, onların yolunu tutmak, derdini dinletebilmek gönüllerini alabilmek için dilleriyle konuşmaktır.”
******************************************
Günümüzde ulu orta yabancı kelime kullanımı çok yaygınlaştı. Bilerek veya bilmeyerek yabancı kelime kullananların sayısı çok fazla…. Şimdi yaygın olarak kullanılan bazı İngilizce kelimelerin yerine DAHA GÜZEL TÜRKÇE KARŞILIKLARINI CÜMLE İÇİNDE VERİYORUM…
Refuse etmek: REDDETMEK (Türkçeyi bir çırpıda REDDETME ahmaklığını gösterenlere yazıklar olsun!)
Realize etmek: GERÇEKLEŞTİRMEK (Bir Türk için kendini GERÇEKLEŞTİRMEK, Türk olmak ve Türkçe konuşmakla mümkündür.)
Tolere etmek: HOŞ GÖRMEK( Diline ve kültürüne yabancılaşanların soytarılıklarını HOŞ GÖREMEYİZ.)
Çek etmek: DENETLEMEK(Dilimize saldıranların yanlış Türkçe kullanımlarını DENETLEMEK gerekir.)
İmpres olmak: ETKİLENMEK (Yabancı kelime kullananların ukalalığından ETKİLENİP onlar gibi olmak isteyenlere yazıklar olsun!)
Asimile olmak: SİNDİRİLMEK(Dilimize yabancılaşıp ulu orta İngilizce kullanmak yabancılar tarafından esir alınmak ve SİNDİRİLMEK değil de nedir?)
Konsensus: UZLAŞMA(Dilimize sahip çıkma konusunda UZLAŞMAMIZ gerekir.)
Handikap: ENGEL (Dilimize ve kültürümüze düşman olanlar yükselmemiz ve gelişmemiz önünde en büyük ENGELdirler!)
Trend: EĞİLİM (Dilinden uzaklaşanların soytarılığa büyük bir EĞİLİMİ ve istidadı vardır.)
Dejenerasyon: YOZLAŞMA(Yabancı kelime kullanmayı şeref saymak YOZLAŞMANIN ta kendisidir.)
Primitiv: İLKEL(Diline ve kültürüne yabancılaşanlardan daha İLKEL kim vardır?)
Atraksiyon: GÖSTERİ (Bugünlerde yabancı kelime kullananların ahmaklık GÖSTERİSİNE tanık oluyoruz .)
Complex: KARMAŞIK(Ulu orta İNGİLİZCE KELİME kullananlar çok KARMAŞIK ve sorunlu bir kişiliğe sahiptirler.)
Cool: HARİKA, MÜKEMMEL(Türkçe düşmanları, ukalalıkta ne kadar da MÜKEMMELdirler.)
Outline: TASLAK, ANA HAT( Sürekli yabancı kelime kullanıp Türkçe’ye yoğun bir saldırı başlatan yazar, çizer ve aydın TASLAKLARI kendilerine de mi saygı duymazlar acaba?)
Sekûrity: GÜVENLİK(Dilimizi ve kültürümüzü savunmada bir GÜVENLİK elemanı gibi olmalıyız.)
NatureL: DOĞAL(Dilini ve kültürünü hemencecik satanları soytarılık, ukalalık ve hainlikle suçlamaktan daha DOĞAL ne olabilir?)
Quiz: KISA SINAV.(Yabancı kelime kullanma hastalığına yakalananları KISA bir Türkçe SINAVINA tabi tutarsak içlerinden kaçı bu sınavı geçer acaba? )
İngilizce ve Türkçe Arasındaki O Muhteşem Fark
DERS 1)
‘Bir Türkçe kelime 17 İngiliz kelimesine bedeldir.’
–
Afyonkarahisarlılaştıramadıklarımızdan mısınız ?
İngilizce tercümesi:
– Are you one of those people whom we tried – unsuccessfully to make resemble the citizens of Afyonkarahisar?
–
DERS 2)
Yeni başlayanlar için tercüme cümlesi :
– Üç cadı üç adet swatch saate bakıyorlar. Hangi cadı hangi swatch saate bakıyor?
İngilizce tercümesi:
– Three witches watch three Swatch watches.Which witch watch which Swatch watch?
DERS 3 )
Şimdi ileri derece tercüme cümlesi :
– Üç travesti cadı üç adet saatin butonuna bakıyorlar. Hangi cadı hangi Swatch saatin butonuna bakıyor?
İngilizce tercümesi: (bunu kendinize sesli okuyun lütfen!)
– Three switched witches watch three Swatch watch switches.Which switched witch watch which Swatch watch
switch?
İngilizce bitti… YAŞASIN TÜRKÇE…
uygun dil olduğu, dünyanın önemli dilcileri tarafından kabul edilmiş ve açıklanmıştır.
******************************************
www.tdk.org.tr
Atatürk, 1928-1938 arasında, Türk’ün kalbi ve zihni
dediği Türkçe’ye, oya gibi işliyerek, muhteşem bir
yol haritasını miras olarak bıraktı ;
TDK.
Bu yol haritası, YANİ tdk, 2008’lerde göz kamaştırıcı ufuklara ulaştı..
Atatürk’ün İş B.’daki hisselerinin önemli bir bölümünün
varisi olan Türk Dil Kurumu, bugün tüm bütçesini bu hisselerden
sağlıyor, hükümetlerden tek kuruş yardım almıyor.
Türk Dil Kurumu sanal ortamın, Türkiye’de en faza ziyaret edilen
sitesi olma birinciliğini, çoktandır, kimseye bırakmıyor.
Son düzenlemelerle TDK sitesine, cep telefonları ile Dünya’nın her
köşesinden ulaşma kolaylıkları sağlandı.
Kısır ve gelişime kapalı İngilizce, özellikle Amerika’da, İspanyolca’ya teslim
olurken, çok öğündüğü abartarak, üçkâğıtla ulaştığı 350 binlik SÖZ VARLIĞI da,
Türkçe’nin TDK’nun sözlüklerinde, 2008 yılında ulaştığı 550 binlik SÖZ VARLIĞI
karşısında, ” yarım dil ” durumuna düştü..
Dünya’daki tüm Türk toplulukları kültürleri ile yakınlaşma sürdükçe, Türkçe
söz varlığının tek sözlükte 1 milyonu rahatlıkla yakalıyacağı tahmin ediliyor..
TDK, sitesinde, başta Manas Destanı olmak üzere, Türk Destanlarını da
sanal ortama taşımaya başladı.
Bu destanların sayısının 100’e ulaşması plâlanıyor.
TDK, mirasını kullandığı Ulu Önderimiz Atatürk’ün ruhunu ş’ad ediyor.
Burhan
******************************************
Türkçe’nin Matematiği
Türkçe üzerine bir matematik modelleme ve bunun olası sosyal yansımaları üzerine bir zihin jimnastiği
[ UYARI : Bu yazı, yazarın kendi görüşlerini yansıtmaktadır. ]
Yazan: Ahmet Okar
Başka bir dilden Türkçe’ye çeviri yapan herkes sözlüğü açtığında, aralarında minik anlam farkları olan bir çok sözcüğün Türkçe karşılığında çoğu zaman aynı kelimeyi okur. Bu, ilk bakışta bir eksiklik gibi görünebilir, oysa öyle değildir. Çünkü yukarıda adı geçen diller kelimelerin statik olan anlamlarını öğrenmeye, Türkçe ise bu anlamları bulup çıkarmaya, yani dinamik anlamlandırmaya dayalıdır. Türkçe’de anlamları sözlükteki tanımlar değil, kelimelerin cümle içindeki konumları belirler. Tam bu noktada, Türkçe’nin, referans olmak üzere sadece gerektiği kadarı sözlüklere alınmış, sonsuz sayıda kelime içerdiği bile öne sürülebilir.
İngilizce-Türkçe sözlükte “sick”, “ill” ve “patient”ın karşısında hep “hasta” yazar. Bu bağlamda ingilizce’nin üç kat daha fazla sözcük içerdiği söylenirse bu doğrudur. Ancak, aradaki farkların Türkçe’de vurgulanamadığı söylenmeye kalkılırsa bu yanlış olur: “doktor falanca beyin hastası olmak”, “böbrek hastası olmak”, “internet hastası olmak”, “filanca şarkının hastası olmak” arasındaki farkı Türkçe konuşan herkes bir çırpıda anlar.Bunun nasıl olabildiğini görmek zor değildir. Bir kalem alıp, alt alta:
3+5=
12+5=
38+5=
yazmak, sonra da bunları toplamak yeterlidir. Hepsinde aynı “+5” yazdığı halde!
Sonuçlar farklı çıkıyorsa, Türkçe’de de hepsinde aynı “hastası olmak” ifadesi geçtiği halde sonuçlar farklı olacaktır. Türkçe’nin az araç ile çok iş yapmasının sırrı matematikte yatar. 0’dan 9’a kadar 10 tane rakam, artı, eksi, çarpı, bölü dört işlem işareti ve bir ondalık ayracı virgül, yani topu topu 15 simge ile sonsuz sayıda işlem yapılabilir. Türkçe de benzer özellikler gösterir. Türkçe matematiğe dayalı olmaktan da öte, neredeyse matematiğin kılık değiştirmiş halidir.
Türkçe’deki herhangi bir fiilin çekiminin ve kelimelerin nasıl çoğul yapılacağının öğrenilmiş olması, henüz varlığı bile bilinmeyen, 5 yıl sonra Türkçe’ye girecek fiillerin nasıl çekileceğinin ve 300 yıl önce unutulmuş kelimelerin çoğullarının ne olduğunun biliyor olması demektir. Bu tıpkı birinci dereceden 2 bilinmeyenli bir denklemin nasıl çözüleceği öğrenildiğinde, sadece “x=6”, “y=23” olan denklemlerin değil, aynı dereceden bütün denklemlerin nasıl çözüleceğinin öğrenilmiş olması gibidir.
Oysa sözgelimi ingilizce’de “go”, “went” olurken “do”, “did” olur. Çoğul ekleri için de durum aynıdır: “foot”, “feet” olurken “boot”, “beet” değil “boots” olur. Bunun tutarlı bir iç mantığı yoktur, tek çare böyle olduklarının bellenmesidir.
Türkçe’de ise, statik kelimeleri ezberlemek yerine dinamik kuralları öğrenmek gerekir. Türkçe’de neredeyse istisna bile yoktur. Olanlar da ses uyumu gereği “alma” olması gereken meyve isminin “elma” biçimine dönmesi gibi birkaç minör istisnadır. Kurallar ise neredeyse, bu dili icat edenlerin Türk olduğuna inanmayı zorlaştıracak kadar güçlü ve kesindir. Bu noktadan sonra, anlatılanları matematik olarak formüle etmek, aradaki ilişkiyi somutlaştırabilmek açısından yararlı olacaktır. Bunu yapmanın en kolay yolu ikili sayı sistemini kullanmak olduğu için de yalnızca 0 ve 1’leri kullanmak yeterlidir. İzleyen örneklerde [1=var] ve [0=yok] anlamında kullanılmışlardır.
Kelime kökü çoğul eki matematik ifade:
ev……..ler…….evler
1.0…….0.1……1.1
Türkçe’deki bütün kelimelerin 2 bit olduğu varsayılabilir (ileride bit sayısı artacak). Tekil olan bütün kelimeler 1.0 (kelime kökü var; çoğul eki yok), çoğul olanlar ise 1.1’dir (kelime kökü var; çoğul eki var). Bu kural hiç değişmemek bir yana, öylesine güçlüdür ki Türkçe’de başka hiç bir dilde yapılamayacak bir şey yapılıp, olmayan bir kelimenin çoğulu dahi söylenebilir (0.1). Birisi karşısındakine sadece “ler” dediğinde, alacağı tepki: “anladık ler de, neler?” türünden bir cevap olacaktır. Bir şeylerin çoğulunun söylendiği bellidir de, neyin çoğulunun kastedildiği açık değildir.
Vurgulama / sıfat kökü zayıflatma matematik ifade
kırmızı
0.1.0
kıp kırmızı
1.1.0
kırmızı msı
0.1.1
kıp kırmızı msı
1.1.1
Türkçe’deki sıfatların anlamını kuvvetlendirmeye veya zayıflatmaya yarayan bu kural da hiç değişmez. Hatta istenirse bu kurala uyan ama hiçbir sözlükte bulunmayan, hem kuvvetlendirilmiş hem de zayıflatılmış garip sıfatlar bile türetilebilir. “Güneş doğmazdan az önce ufuk kıpkırmızımsı (kıp + kırmızı +msı; [1.1.1]) bir renk aldı” dendiğinde, herkes neyin kastedildiğini anlayacaktır. Çünkü ayaküstü türetilen bu sıfat, hiçbir sözlükte yer almaz ama, Türkçe konuşan herkesin çok iyi bildiği bu kurala uygundur.
Fiil çekimlerinde de işler farklı değildir. Burada zorunlu olarak kişi için 3, zaman için 2 bitlik gruplar kullanılacak. Çoklu bit grupları şunları ifade edecek:
011 = ben
010 = sen
000 = o
111 = biz
110 = siz
100 = onlar
00 = geniş zaman
11 = şimdiki zaman
10 = gelecek zaman
01 = geçmiş zaman
kök kişi matematik ifade
yeterlilik……………….Oku (y)abil dim…………………….= 1.1.0.01.0.0.011
olumsuz………………. Oku (y)a ma z mış sın………………….= 1.1.100.0.1.010
zaman……………… Gel me (y)ecek ti……………………= 1.0.1.10.1.0.000
zaman……………….Git me di k…………………… = 1.0.1.01.0.0.111
hikaye……………….Şaşır abil ecek ti niz …………………= 1.1.0.10.1.0.110
rivayet……………….Bil (i)yor lar………………… = 1.0.0.11.0.0.100
kişi
tabloda zaman ile ilgili küme 3 bit yapılıp geçmiş zaman “di’li geçmiş” ve “miş’li geçmiş” olarak ikiye ayrılabilir, soru bileşkeni için ayrı bir bit eklenebilir, emir ve şart kipleri de işin içine katılabilir ancak, sonuç değişmezdi.
Cümleleri oluşturan öğelerin (özne, nesne, yüklem, vb…) Sıralaması da rasgele değildir. Türkçe cümleler bir tür “crescendo” (şiddeti giderek artan dizi) izlerler. Bütün vurgu en sonda yer alan yüklem (fiil) üzerindedir. Diğer öğelerin önemi, yükleme olan yakınlık/uzaklık konumları ile belirlenir. Yükleme yakınlaştıkça önem artar. Gene matematiksel olarak ele almak gerekirse, cümleyi oluşturan her bir öğenin toplam öğe sayısı kadar haneden oluşan bir matematik değere sahip olduğu varsayılabilir.
“dün ahmet camı kırdı” cümlesi 4 öğeden oluşmaktadır; o halde her öğe 4 haneli bir değere sahip olacak, ilk öğe en düşük, son öğe ise en yüksek değeri taşıyacaktır.
Cümle
matematik değer
0001
matematik değer
0011
matematik değer
0111
matematik değer
1111
1 dün ahmet camı kırdı.
2 dün camı ahmet kırdı.
3 ahmet dün camı kırdı.
4 ahmet camı dün kırdı.
5 camı dün ahmet kırdı.
6 camı ahmet dün kırdı.
Şimdi tablodaki cümleler tek, tek ele alınabilir:
1. Cümle: dün ahmet bir iş yaptı ve bu camı kırmak oldu.
2. Cümle: dün kırılan camı başkası değil ahmet kırdı (suçlu ahmet!).
3. Cümle: ahmet’in dünkü işi camı kırmak oldu (belki önceki gün kitap okumuştu).
4. Cümle: ahmet camı herhangi bir zaman değil, dün kırdı (yarın kırması gerekiyor olabilirdi).
5. Cümle: cam düne kadar sağlamdı, kırılmasının suçlusu ise ahmet.
6. Cümle: camı ahmet zaten kıracaktı, bunu dün yaptı.
Cümleyi oluşturan öğeler kesinlikle aynı kalırken (cam hep ‘i’ haliyle “camı” olarak kaldı; fiil hep 3. Tekil şahıs, di’li geçmiş zamanda çekildi, vb.) Sadece yerlerinin değişmesi cümlelerin anlamlarını da değiştirdi.
Her cümlede 0011, 0001’den daha fazla, 0111 bu ikisinden daha fazla, 1111 ise hepsinden daha fazla önem taşıdı. Anlamı belirleyen de zaten her bir öğenin matematik değeri oldu. Kelimelerin statik anlamlar taşıdıkları dillerde, zaman belirtecinin (dün) yeri değiştirilerek elde edilebilecek 2 çeşitlemenin dışında diğer anlamları vermek için kip değiştirmek (edilgen kip – passive mode kullanmak) veya araya açıklayıcı başka kelimeler eklemek gerekir. Türkçe konuşanlar ise her bir cümlenin diğerinden farkını derhal anlarlar.
Matematik ile olan alışveriş yalnızca verilen örneklerle sınırlı değildir. Türkçe’nin ne tarafı ele alınsa bu ilişki ile yüz, yüze gelinir. Türkçe’nin bu özelliğini “insanlar kendilerine ulaşan mesajları nasıl anlarlar? Bunun kullanılan dil ile bir ilgisi var mıdır? Bir Fransız, bir İngiliz, bir Türk aynı mesajı kendi ana dillerinde alsalar, birbirleri ile aynı şekilde mi, yoksa farklı mı algılarlar? Eğer dilin algılamayla ilgisi varsa, işin içine bir dil karışmadığı yani sözgelimi bir pantomim gösterisi izlenir veya üzerinde hiç yazı olmayan bir afişe bakılırken, dil ile ilgili bu alışkanlıklar nasıl etki ederler?” türünden sorulara yanıt ararken fark ettim. Bu özellik konuya ilgi ve sabırla yaklaşıp bakmayı bilen herkesin görebileceği kadar açık. O nedenle, bu güne kadar kesinlikle başkaları tarafından da görülmüş olmalı. “Türkçe çok lastikli, nereye çeksen oraya gidiyor” diyenler de aslında, hayal meyal bu özelliği fark eder gibi olup, ne olduğunu tam adlandıramayanlardır. Türkçe teknik açıdan mükemmel bir dildir.
Bu mükemmelliğin nedeni matematik ile olan iç içeliktir. Keza, ne yazık ki Türkçe’nin, bu dili konuşanlara kurduğu tuzak da buradadır. Kentli-köylü, eğitimli-eğitimsiz, doğulu-batılı, vb. kültür çatışmaları dünyanın her yerinde vardır. Gene dünyanın her yerinde iyi, kötü işleyen bir “asimilasyon” ve/veya “adaptasyon! ” süreci bu çatışmayı kendi içinde bir takım sentezlere götürür. Türkiye bu açıdan dünya genelinin biraz dışındadır. Bizde “asimilasyon” ve/veya “adaptasyon” süreci ya hiç çalışmaz, ya da akıl almaz bir yavaşlıkta çalışır. Sorun, başka sebeplerin yanı sıra kullandığımız dilden de kaynaklanmaktadır. Düşünme, kendi kendine sözsüz konuşma olarak kabul edilirse (bence öyledir), anadilin kişilerin düşünce yapısı üzerinde etkili olduğunu da kabul etmek gerekir; insanlar kendi anadillerinde düşünürler. Türklerin büyük paradoksu işte buradadır. Teknik açıdan mükemmel bir dil olan Türkçe, kendi dışımızdaki dünyayı kendimizce değiştirmeden, olduğu gibi algılamaktaki en büyük engelimizi oluşturmaktadır.
Örneğin, Türkiye dışına yabancı işçi olarak giden ilk nesil gerek bulundukları ülkenin dilini öğrenme, gerekse oradaki yaşam biçimine ayak uydurma konusunda muhteşem bir direniş gösterdiler. Bu direnişin boyutları o denli büyük oldu ki, başka hiç bir diasporada gözlenmeyen gelişmeler yaşandı. Türk diasporası, gettolaşıp kendi kültürünü gene kendi içine kapanık bir çevrede yaşayacak yerde, kendi kültür kurumlarını o ülkeye ithal etti. Asimile olmaya en dirençli kültürlerden biri kabul edilen İspanyollar, gittikleri yere sadece gazetelerini ve bazen de radyolarını taşımakla yetinirken; Türklerin bunlara ek olarak (hem de birden çok) televizyon kanalları ve hatta kendi fast-food’ları (lahmacun, döner, vb.) oldu.
Bunları başaran insanların yeteneksiz olduklarına, dil öğrenmeyi de bu yeteneksizlikleri yüzünden beceremediklerine hükmetmek en azından adil ve gerçekçi olamaz. Keza, böylesine önemli bir kültür direnişi gösterenlerin, orada doğan çocuklarını eğitirlerken, bunca sahip çıktıkları kültürlerini göz ardı etmiş olmaları da düşünülemez. Ancak gözlemlenen o ki, orada doğan ikinci nesil, gene sözgelimi İspanyollar arasında hiç görülmediği kadar hızla asimile oldu. Bunun nedenini evdeki Türkçe’nin yanısıra okulda öğrenilen ve ev dışında yaşanan, o ülkenin dili faktöründe aramak çok yanıltıcı olmayacaktır.
Biz Türkler, konuşmayı öğrenirken (tıpkı sick, ill, patient örneğinde olduğu gibi) farklı durumların farklı kavramlar oluşturduğunu, bu farklı kavramların da farklı adları olması gerektiğini öğrenmeyiz. Aynı adı taşıyan farklı kavramları birbirinden ayırmaya yarayacak sezgisel (sezgisel=doğal=matematiksel) yöntemin kurallarını öğrenmeye başlarız.
Sezgiselliğe şartlanmış beyinler ise dış dünyayı hiçbir değişikliğe uğratmadan, olduğu gibi algılamayı bilemediklerinden, bildikleri tek yönteme yani kendilerince anlam çıkarsamaya veya başka bir ifadeyle “sezdikleri gibi algılamaya” yönelirler.
Algıladıkları kavramların tümü kendi çıkarsamaları doğrultusunda şekillenmiş olan, kendilerince tanımlanmış bir dünyada yaşayan insanlara ulaşan mesajlardaki kodlar ne kadar “herkesçe bir örnek” algılanabilir? Üzerinde emek harcanmaya değer temel sorulardan biri budur. Bu sorunun yanıtı belirginleştikçe, neden batıdaki sistemlerin bir türlü Türkiye’de oluşturulamadığı sorusunun yanıtı da belirginlik kazanabilir.
Türkçe’nin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan bu özel durum kuşkusuz tüm iletişim alanları için geçerlidir. Yunus Emre’nin okuması, yazması olmayan göçebe Türkmen boyları arasında 700 yıl boyunca bir nesilden diğerine büyük bir sadakatle, sözlü kültür ürünü olarak aktarılmasının ardında Türkçe’nin sezgiselliğini sonuna kadar kullanmadaki becerisi vardır. Tanzimat aydınları ve Cumhuriyet aydınlarının bir türlü geniş kitlelere seslerini duyuramamalarının nedeni de gene aynı denklemin içinde aranmalıdır. Fransız gibi, Alman gibi düşünmeyi öğrenenler, meramlarını anlatırken bunu yeni öğrendikleri düşünce sistematiği içinde yapmaya kalkışmış ve Türk gibi anlatmayı becerememiş olduklarından başarısız kalmışlardır.
Yazıları posta kutunda oku