BOP VE NATO

ahmet oskay [[email protected]]]

Amacı dünyayı sosyalizm etkisine kapatmaktır. Bu sürecin sona ermesiyle beraber NATO’nun ortadan kalkması gerekirken, durum bu şekilde gelişmemiştir. Tersine Sovyetler’in dağılmasıyla birlikte dünyadaki tek egemen güç konumuna gelmiş olan ABD, eski müttefiklerini ve pazar alanlarını denetleme aracı olarak NATO’yu yeniden tanımlama sürecine girmiştir. NATO zirvesinin gündemi olan Büyük Ortadoğu Projesi bu ihtiyaca hizmet etmektedir.Büyük Ortadoğu Projesi Nedir?Projenin iki önemli yönü var:ABD’nin Kuzey Afrika’dan Pakistan’a kadar 22 ülkeyi kapsayan coğrafyada siyasal, askeri ve ekonomik yapıyı kendi çıkarları doğrultusunda yeniden tanımlaması.
NATO’nun, ABD’nin müttefiklerini hem denetleyerek hem de onları kullanarak Ortadoğu’ya hakim olabilmek için yeni tehdit kavramlarına göre yapılandırılması.
Kısaca BOP ile bölgemizde ABD düzenini tesis edebilmek için tüm dünya seferber edilecek. Bu proje yeni bir proje değil. Projenin temelleri 1. Körfez Krizi’nden sonra 6 Mart 1991’de Bush’un yaptığı “Yeni Dünya Düzeni” başlıklı konuşmada atılmıştır. Bu konuşmaya göre:

Bölgedeki kitle imha silahları kontrol edilecektir
Siyasal sistemler demokratikleştirilecektir
Bölgenin güvenliği için NATO çatısı altında oluşturulacak bir güç bölgeye her an müdahale edebilecek duruma getirilecektir.
Yukarıdaki açıklamalar ABD’nin bölgemize yaptığı seferlerin bir bahanesidir. Bölgede en çok kitle imha silahına sahip olan İsrail silahlandırılırken, bölge halkının yeraltı ve yerüstü zenginlikleri yağma edilerek yoksullaştırıldı. Yıllardır bir arada yaşayan Yugoslav halkları NATO aracılığıyla parçalandı.

BOP, kamuoyuna ilk kez Amerikan Silahlı Kuvvetleri için Joint Forces Quartly dergisinin 1995 Sonbahar sayısında “The Greaten Middle East” başlığıyla yayınlanan bir yazıyla yansıdı. Aynı yıl AB, Almanya-Fransa ikilisince hazırlanan “AB – Akdeniz Girişimi Projesi”ni Barcelona’da başlattı. Bu AB projesine göre, bölgede ekonomik reformlar desteklenecek ve 2010 yılında bir serbest ticaret bölgesi kurulacaktı. Ama bu bölgeyi AB’ye bırakmak istemeyen ABD daha sonra Kuzey Afrika’yı da BOP içine aldı.

Bu arada Türkiye’de önemli bir olay oldu ve 28 Şubat post modern darbesi sahneye çıktı. Fazilet Partisi iktidardan düşürüldü, radikallerden temizlenen “Siyasal İslam” arayışlara girdi. Bugün Siyasal İslam’ın bu yeni kadrosu ile ABD ilişkileri her geçen gün gelişmektedir. Bunun bir tesadüf olmadığı kesin.

NATO’nun Yeni İşlevi

23-25 Nisan 1999 NATO Washington Zirvesi’nde “Yeni NATO Konsepti” zorlu müzakerelerden sonra kabul edilmiştir. Alınan kararlar kısaca şöyledir:

NATO’nun, “Alan Dışı” askeri harekatlarda kullanılması
NATO’nun, kitle imha silahları, uluslararası terör, uyuşturucu kaçakçılığı ve ırk ayrımı gibi sorunların çözümünde kullanılması
Askeri harekat ve savaş kararlarının BM kararlarına bağlı olmaksızın NATO’da alınması
NATO’da “Çokuluslu Birleşik Görev Kuvvetleri” kurulması, bu kuvvetlerin askeri harekatlarda kullanılması
NATO’ya küresel boyutlarda ekonomik, politik, demokratik ve stratejik görevler verilmesi.
ABD’nin 11 Eylül 2001 saldırıları sonucunda yönetime yakın düşünce kuruluşları tarafından daha sık dile getirmeye başlanan “Ilımlı İslam Modeli” teorik olarak öncelikle Graham Fuller, John Esposito ve John Voll gibi Beyaz Saray’a yakın isimlerce gündeme getirilmiş ve uygulamaya geçirilmesi için çalışmalar başlatılmıştır. Graham Fuller, Foreign Affairs dergisinin Mart-Nisan 2002 tarihli sayısına yazdığı “Siyasal İslam’ın Geleceği” başlıklı makalede Türkiye’nin hangi özellikleri ekseninde İslam ülkelerine bir model olmaya başladığını şu sözlerle ifade etmiştir:

“Türkiye kesinlikle bir model haline gelmektedir. Çünkü Türk Demokrasisi katı devlet ideolojisini yıkmakta ve gönülsüz de olsa, ülkenin gelişmekte olan demokratik ruhunu, kamuoyunun önemli bir kısmını, geleneği yansıtan İslami Hareket ve partilerin doğuşuna izin vermektedir.”

Türk-İslam sentezinden Ilımlı İslam’a doğru geçiş, yeşil kuşaktan BOP’a geçişle aynı zamana rastlamıştır. AKP’ nin kuruluş çalışmaları hızla gelişirken Başbakan Erdoğan’ın ABD’de geziler yapması tesadüf mü? Tam bu sırada Eylül 2002’de yayınlanan ve Bush Doktrini olarak adlandırılan “ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi” başlıklı belge ortaya çıkmıştır. Olaylar birbirini takip etmiş, gizli bir el sanki her şeyi arka planda organize etmiştir.

4 Ekim 2002 tarihinde yapılan NATO Daimi Konseyi Toplantısında ABD’nin görüşleri, NATO Genel Sekreteri George Robertson tarafından dile getiriliyor. Bu konuşmada NATO’nun genişlemesine göre geliştirilecek talepler sıralanmıştır:

NATO ülkeleri, istihbarat, işbirliği ve bilgi paylaşımında bulunmalıdır.
Terörle karşılaşan NATO veya diğer üyelere destek verilmelidir.
ABD, NATO üstlerinden yararlanmalıdır.
NATO topraklarında bulunan ABD üstlerinin güvenliği bağlanmalıdır.
NATO ülkeleri havaalanlarını ve limanlarını ABD’ye açmalıdır.
NATO gücü Doğu Akdeniz’e kaydırılmalıdır.
Hegemonik Bataklık:

26 Şubat 2003’te yani Irak’ın işgali için düğmeye basılmasından kısa bir süre önce ABD Başkanı George Bush, yeni muhafazakarların üssü olarak bilinen “Amerikan Girişim Enstitüsü” adlı düşünce kuruluşunda bir konuşma yaparak “Ortadoğu’da demokratik değerlerin yayılmasını öngören” planı açıklamıştır.

Brezinski, “Natıonal İnterest Dergisi”nin kış 2003 sayısına yazdığı “Hegemonik Bataklık” başlıklı makalesinde:

“…ABD, Global Balkanları, kendi stratejik çıkarlarına uygun olarak şekillendirmelidir. Bu bölge o kadar önemlidir ki ABD herhangi bir bölgesel gücün beklenti ve önceliklerini buraya dayatmasına izin vermemelidir.”

Bu arada, Bush bu konuda ısrarlı olduğunu göstermek için 9 Mayıs 2003’te yaptığı bir konuşmada on yıl içinde bir ABD-Ortadoğu Serbest Ticaret Bölgesi’nin kurulacağını açıklamıştır.

12 Mayıs 2003’te Brüksel’de düzenlenen Avrupa Güvenlik Forumu için Henry J. Barker tarafından hazırlanan “Türkiye’nin Stratejik Geleceği: ABD Perspektifi” başlıklı belgede, yeni dönemde Washington açısından Türkiye’nin stratejik öneminin artacağı belirtilerek şu görüşlere yer verilmiştir:

“Türkiye’nin artan stratejik değeri, bu ülkenin iç istikrarını ABD’li politika belirleyicileri için daha da önemli bir kaygı haline getirmiştir.”

Bu arada AKP iktidarının desteklenmesi konusunda, ABD Dışişleri Bakanlığı Siyaset Geliştirme Dairesi Direktörü Richard Haass, muhafazakar The Washington Quarterly Dergisi’nin yaz 2003 sayısına yazdığı bir yazı ile Müslüman dünyada demokrasinin yaygınlaştırılması amacıyla, “Yeni Türk Hükümeti’nin sonuna kadar destekleme konusunda kararlı” olduklarını açıklıyordu. Böylece Türkiye’nin BOP bağlamında “Ilımlı İslam Modeli” olarak Ortadoğu ülkelerine önerilmesini savunmuştur.

Yeni Marshall Planı :

Artık Ortadoğu Projesi çerçevesinde eski Marshall Planı’na benzer bir planın hazırlanıp uygulanma zamanının geldiğini gören ABD, kendisi ile birlikte hareket eden ülkelere bir nevi ekonomik yardım yapma kararı alıyor.

NATO ile işbirliğini genişletmek isteyen ABD’nin NATO Büyükelçisi Nicholas Burns’un, 19 Ekim 2003’te Prag’daki NATO toplantısında yaptığı konuşmadan bazı önemli noktalar şöyle aktarılabilir:

NATO artık Büyük Ortadoğu hedefine kilitlenmelidir.
Kavramsal ilgimizi ve askeri gücümüzü Doğuya ve Güneye yerleştirmeliyiz. NATO’nun geleceği Doğu ve Güneydedir: Bu da Ortadoğu’dur.
NATO’nun genişlemesini “Akdeniz Diyalogu” ile değil, Kafkasya ve Orta Asya ile birlikte düşünmeliyiz.
Yeni ortaklar, yeni üyeler, yeni askeri yetenekler ve stratejik misyon: Hepsini topladığımızda yeni bir NATO’muz oluyor.
Eğer NATO ile AB arasında işbirliğini garanti altına alırsak ve ilişkilerimizin ruhu ve gerçeği bu olursa, durum iyi olacaktır. Ama bazı AB üyeleri bunu rekabetçi bir ilişkiye çevirirse o zaman aramızda büyük anlaşmazlıklar olacak demektir, çünkü biz Amerikalılar NATO’yu devam ettirmek istiyoruz.
2004 yılında, ABD’nin BOP çerçevesinde ilk somut adım olarak Senatör Joe Lieberman ve Chuck Hagel, Ortadoğu’da bir kalkınma bankası kurulması ve bu ülkelere ekonomik yardım sağlanmasını içeren bir tasarıya kongreye sundu. Tasarıda, “Büyük Ortadoğu ve Orta Asya Kalkınma Bankası” kurulması maddesi yer alıyor. Ayrıca tasarıda ABD’nin söz konusu ülkelere beş yıl boyunca yılda bir milyar dolar bağışta bulunması ve programa diğer ülkelerden de destek sağlanması öngörülüyor.

Brezinski, 8 Mart 2004’te The New York Times gazetesinde yayınlanan “Büyük Ortadoğu’ya Dikkat” başlıklı bir uyarı yazısında, “Yönetimin Büyük Ortadoğu Girişimi ile ilgili hatalı işler yaptığına kuşku yok.” diyerek şöyle devam ediyor:

“Daha başlangıçta, demokrasi girişimi Başkan tarafından burnu büyük biçimde sunuldu. Bush bu konudaki açıklamasını, Irak savaşının destekçiliğini yapan ve Arap dünyasının gözündeki imajı hiç de iyi olmayan Washington merkezli bir düşünce kuruluşunda, Amerikan Girişim Enstitüsü’nde yaptı.”

Bu arada 12 Mart 2004’te Suriye’nin Kamışlı bölgesinde Kürtler ile Araplar arasında çıkan ve etnik çatışmaya uzanan kanlı olaylar, bu çatışmaların bölge ülkelerindeki etnik unsurların üzerinde yarattığı etkinin tespiti için küçük bir prova niteliğinde görülmektedir.

Ilımlı İslam-Laik Amerikancılık

Genelkurmay İkinci Başkanı Org. İlker Başbuğ, ABD’den döndükten sonra 19 Mart 2004 günü yaptığı açıklamada ABD ile BOP konusunda anlaşmaya vardıklarını söylüyordu:

“…Bu açıdan BOP’ un yararlı, isabetli olacağı düşüncesindeyiz. Teröre karşı mücadelenin sadece askeri tedbirlerle olmayacağını biz 80’lerden beri söyledik. Eğitimsel, ekonomik, sosyal, kültürel unsurlar da olmalı. Bu girişimin şeffaf olması, tepeden inme, zorlayıcı olmaması gerektiğini de muhataplarımızla paylaştık. İslam devleti modeli gibi kavramlar ortaya atılıyor. Hem laiklik, hem ılımlı İslam devleti bir arada olmaz. Ya biri ya diğeri olur. Biz anlattık. Türkiye’nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu, bunu dışındaki düşüncelerin uygun olmadığını düşünüyoruz. Bu muhataplarımızca çok iyi anlaşıldı.”

Kısacası Ordu’nun fikri BOP’a evet, Ilımlı İslam’a hayır… Buna Laik Amerikancılık da denebilir.

TSK NATO temsilcisi Korg. Engin Saygun da, 4-7 Nisan 2004 günlerinde Washington’da gerçekleştirilen Amerikan-Türk Konseyi 23 yıllık Konferansında aynı görüşü dile getirmiştir.

Türkiye’de siyasal iktidar BOP’ un ortaya atıldığı andan itibaren kendileri için kaçırılmaz bir fırsat olduğunu düşünmüş ve projenin en büyük sahiplenicilerinden biri olmuştur. Başbakan Erdoğan “Diyarbakır yıldız olabilir” diyerek projenin parçası olduğunu ilan etmiştir. Erdoğan’ın G-8 zirvesine çağrılmasının nedeni budur.

4 Nisan 2004’te “Stockholm School of Economics”de bir konuşma yapan ABD’nin NATO nezdindeki büyükelçisi R. Nicholas Burns NATO’dan İstanbul Zirvesinde istediklerini şöyle özetledi:

ABD’ye Afganistan’da destek
Irak’ta destek
Müslüman dünya ile işbirliği için destek
“Büyük Ortadoğu”yu oluşturmak için destek
NATO ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler
ABD güdümünde Avrupa mı yoksa bağımsız Avrupa mı?
Türkiye’nin Önemi…

Türkiye’nin BOP ve “Yeni NATO” için ne kadar önemli olduğu, Washington’un İzmir’deki ikinci bir NATO karargahı kurmak istemesiyle de açıkça görülmektedir. İzmir’deki bu ikinci karargahın “Yeni NATO”nun asıl karargahı olarak düşünüldüğünü, 5 Nisan 2004 günü Ege Üniversitesi’nde yapılan uluslararası bir panelde NATO’nun ilgili masa sorumlusu Stefani Bobst’un şu sözleri ortaya koyuyor:

“NATO’nun yeni güvenlik misyonu, ABD’nin Büyük Ortadoğu Planını içeriyor ve bu paralelde Belçika dışında, burada, Türkiye’de ikinci bir üsse ihtiyaç var. İzmir’in üs olmasını istiyoruz. NATO Büyük Ortadoğu ile ilişkilerini düzenlemek için Türkiye’de İzmir’i merkez olarak kullanmalıdır.”

Buna Washington merkezli düşünce kuruluşlarının İstanbul’da NATO’nun bir “Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi” kurması gerektiği fikrini telkin etmeye başlamalarını da eklemeli. NATO’nun “Acil Müdahale Gücünü” İstanbul’a taşıma kararı ve İstanbul’daki 3. Kolordu’nun AGSK üzerinden doğrudan NATO karargahına tahsis edilmesi bu bağlamda özel bir anlam kazanıyor.

Son olarak 17 Mayıs 2004 tarihinde Brüksel’de toplanan NATO Zirvesi hazırlık toplantısında konuşan Genel Sekreter De Hoop Schffer de NATO’nun güvenliği bundan böyle ancak yeni biçimde; yani, “Sıcak Barış” anlamını tarif ediyor.

“Yeni NATO, istikrarı tesis ederken üç yönteme dayanacaktır: Ortaklarının sayısını artıracak; Balkanlar, Afganistan ve Akdeniz’de gerçekleştirilecek müdahaleler; ve silahlı kuvvetlerinin yapısının, üye devletlerin kendi topraklarından uzakta gerçekleştireceği yeni misyonlara uygun hale getirilmesi”

Sonuç :

Türkiye’nin coğrafi ve stratejik konumu ve çevre ülkelerle yakın ilişkileri ayrıca Batılı tekellerle bağımlı ilişkiler içinde olması nedeniyle Türkiye’ye “model ülke” gömleği sıkça giydirilmeye çalışılıyor. Tekellerin bu bölgeyi yeniden biçimlendirmeye çalışması kendi yönetim ve müdahale araçlarını bu coğrafyaya daha da yaklaştırmasını gerektirmektedir. Bu sebeple Türkiye’de uzun yıllardan beri işgalci güçlerin hizmetine açık olan üslerin daha da genişletilmesi ve üs sayılarının arttırılması tasarlanmaktadır. Türkiye tekellerinin de seve seve onay vereceği bu kararların gerekleri masa başında yerine getirilmeye başlandı bile! Bu pazarlıkların sonucunu ilerleyen tarihlerde göreceğiz.

28-29 Haziran’daki zirvede Türkiye – NATO – ABD işbirliği çerçevesinde uygulamaya geçirilecek gündem şöyle özetlenebilir:

Önemli noktalarda üsler kurulması, ortak tatbikatların düzenlenmesi.
Napoli’deki Güney Müttefik Komutanlığı’nın genişleterek veya tamamen yeri değiştirilerek İstanbul’a taşınması. Ayrıca NATO’nun genel karargahının da Brüksel’den taşınması düşünülmektedir.
Amerika, Ortadoğu ve Avrasya’ya yönelik işgal politikalarının bir askeri uzantısı olarak Florida’daki Ortadoğu Kuvvetleri Komutanlığı’nı Irak’a ya da bölgedeki bir ülkenin topraklarına taşımaya hazırlanıyor.
İzmir’de ikinci bir üs açılması ve buranın NATO’nun hareket merkezi olması.
ABD ile Türkiye arasında 1980 yılında imzalanan “Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması” çerçevesinde her yıl yapılan “Yüksek Düzeyli Ortak Savunma Grubu” toplantısı düzenlendi ve görüşmelerde NATO’nun en önemli üç karargahının biri olan “Yüksek Seviyede Hazırlık Gücü” meselesi ve bunun birinin İstanbul Maslak’taki 3. Kolordu olması konusunda ABD onay verdi. Eğer bu gerçekleştirilirse Maslak, Türkiye’deki üslerin en önemli noktalarından birini oluşturacaktır.
İncirlik Üssü’nün kapasitesinin genişletilmesi. Asker, teçhizat ve silah sayısının arttırılması.
Karadeniz Bölgesi kıyılarında deniz üssü kurulması projesi. (Özellikle Trabzon ve Samsun olmak üzere)
Konya’nın askeri tatbikatlar için merkez olması.
Bu tasarıların NATO’nun geleceği için öneminin ne kadar büyük olduğu görülmektedir. Ayrıca Türkiye tekelleri açısından da önemi büyüktür. Türkiye’de egemen güçler, bazı tereddütler taşısa da göreve atılmak için sabırsızlanıyorlar! Görünen bu gelişmeler açık bir işbirliğini daha da kuvvetlendirecektir. Bu işbirliğinin sonunda Türkiye ekonomik ve siyasi olarak ABD’ye daha da bağımlı hale gelecektir. Türkiye’nin tüm askeri, siyasi, ekonomik varlığı, ABD’nin çıkarları uğruna kullanılacak bir araç olacaktır. Ülkemiz kardeş bölge halklarıyla düşman haline getirilecektir. Bölge halkları yaşadıkları acılardan ötürü ülkemize öfke duyacaktır. Gençlerimiz ABD çıkarları için bölge halklarına karşı savaşa sürülecektir. Ülkemizin kültürel zenginliğinin parçası olan halklar, Batı tarafından parçalanacaktır. Buna sessiz kalmak bu barbarlığa ortak olmaktır
 

 

 

Yaşar Büyükanıt - İlker Başbuğ

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir