Sarkozy Türkiye’nin AB yoluna bir engel daha koydu
Pazartesi günü Fransa’nın Millet Meclisi ve Senatosu ülke anayasasının hemen hemen iki maddesinden birini değiştirecek kapsamlı bir reform paketini kararlaştırmıştır. Böylece Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy uzun zamandan bu yana hazırladığı anayasa reformu için gereken 3/5 çoğunluğu bir oyla da olsa sağlamıştır.
Ancak söz konusu reform paketinin özellikle bir maddesi Avrupa Birliği’nin geleceği ile bağlantılıdır. Yeni anayasaya göre, AB’ye bundan sonra katılmak isteyen ülkelerin üyeliğine ilişkin Fransa’da halk oylaması yapılması kararlaştırılmıştır. Bu uygulama ilk bakışta sanki her aday ülke için geçerliymiş gibi anlaşılabilir, ancak detaylı incelendiğinde, Fransa’nın yine Türkiye karşıtı bir politika izlediği belirmektedir.
Öyle ki söz konusu referendum sadece AB’nin Temmuz 2004 den sonra üyelik müzakerelerine başladığı ülkeler için geçerli olacaktır. Bu, Ekim 2005 tarihinden bu yana AB ile müzakereleri olan Türkiye’nin üyeliğine ilişkin halk oylaması yapılacağı anlamına gelmektedir. Ancak yeni yasanın açık bıraktığı kapılar da vardır. Eğer iki bölümden oluşan Fransa parlamentosu 3/5 çoğunlukla bir aday ülkenin üyeliğine ilişkin referendum yapılmasına karşı çıkarsa, Cumhurbaşkanı söz konusu üyeliği halkın değil de, Fransa Parlamentosu’nun kararına bırakabilir. Fransa’nın yıllardan bu yana popülist politikalar yürüttüğü Türkiye gibi bir ülkenin üyeliğinin halk oyuna sunulacağı kesin. Ancak Fransa’nın çıkarlarına uyan ülkeleri de halk oylamasıyla engellememek için yine bir acık kapı bırakılmıştır.
İnsanın aklına hemen şu soru geliyor: Fransa acaba neden bazı konularda halkın kararına güveniyor da, bazı konularda güvenmiyor? Fransa’nın yeni anayasa değişikliğinde sergilediği referendumlara ilişkin çelişkili tutumu başka bağlamlarda da görülmektedir. Şu günlerde Sarkozy’nin Lizbon Antlaşması’nın İrlanda’da halk oylaması sonucu reddedilmesine gösterdiği tepkiye tanık oluyoruz. Referendum sonucuna, yani halkın kararına saygı göstermek yerine, Sarkozy İrlanda hükümeti yetkililerini, “sorun“ olarak nitelendirdiği bu duruma “çözüm“ bulmaya çağırmaktadır.
Sol Parti Meclis Grubu olarak Avrupa Birliği’ne üye olacak ülkelerle Kopenhag Kriterleri’ne dayalı olarak eşit sartlarda müzakereler yürütülmesini savunmaktayız. Ancak bu şekilde Avrupa Birliği’nin inanılırlığı korunabilir ve Avrupalı Hıristiyanlar Kulübü olması engellenebilir.
Hakkı Keskin
Bir yanıt yazın