DEMOKRATİK MÜCADELE

Ergenekon davası, sadece bir örgüt davası gibi gösterilse de aslında çok daha büyük bir anlam taşıyor. Bu davanın temelinde “cumhuriyet mi demokrasi mi” tartışması bulunmakta ne yazık ki. Halkın 1946’dan bu yana cumhuriyetin kazanımlarını yıpratma ihtimali olan muhafazakâr partilere oy vermesi, “cumhuriyeti kurtarma” fikrinin canlı kalmasını sağlayan bir etken olmuştur. Ve cumhuriyeti demokrasi içinde korumaktan umudunu kesenler için askeri müdahaleler bir sığınma alanı konumuna geldi. 27 Mayıs 1960 ihtilalinin ardından demokratik ve ilerici bir anayasa yapılması, sol hareketlerin bu ihtilalin ardından güç kazanıp toplumu etkilemeleri söz konusu oldu. aslında oluşumları gereği askeri darbelere en fazla karşı olması gereken sol çevreler için de ihtilaller bir çıkış gibi görünür hale geldi. Zira bugün bile kendisini sol olarak niteleyen kimi çevrelerin “cumhuriyet için demokrasiden feragat etme” fikriyle bir kavram kargaşası etkisindedirler.Öyle bir durum söz konusudur ki “Boş ver demokrasiyi, yeter ki vatanımız şeriatın eline düşmesin, bölünmesin” fikri neredeyse tüm bireylerin kafasında yer etmiş durumda. Oysa siyasi iktidardan kuşku duyduğumuz ama onu sandıkta yenemediğimiz zaman askeri göreve çağırmak demokrasiye duyulan inançsızlık değil de nedir? Her canımız yandığında “Asker göreve” diye bağırıyoruz bir çoğumuz. Ancak demokratik yollardan çözüm aramak, bu uğurda çalışan sivil toplum örgütleriyle iç içe çalışmaktan da imtina ediyoruz devamlı. Yani pek çoğumuz istiyoruz ki hem herşey istediğimiz gibi olsun hem de biz hiç yorulmayalım. Bir süreliğine demokrasiden de feragat ederiz, yeter ki olaylar bizim istediğimiz güzargaha girsin düşüncesi taşıyor birçogumuz. Ancak bu yaklaşım hem bize hem de ülkemize zarar verecektir.Demokrasinin bütün kurumlarıyla yerleşmediği, muhafazakâr ve sağ partilerin sürekli olarak “dini” temalar ve cemaatlerle en azından dirsek temasında bulunduğu bir ortamda yaşıyor oluşumuz da aslında demokrasiyle ilgili kuşkuları besleyen bir başka etken durumundadır. AKP hükümeti ise toplumun kafasından bu kuşkuları gidermek adına çok güçlü imkanlara ve desteklere sahip olmasına rağmen ısrarla bunu yapmaktan kaçınmıştır. Israrla bir kargaşa ortamı yaratmaya çalışmıştır. Şimdi gerçek anlamda birşeyler yapmak isteyenlere düşen görev askeri göreve çağırmak değildir. Yapmaları gereken şey; inananların örgütlenmesi, siyasete girmesi ve devamı olan siyasetleri “sandıkta yenmek” için çalışması olacaktır. Bu yaklaşım ise “hem cumhuriyeti hem demokrasi” yi istemenin ve ikisinin de bir arada olabileceğine inanmanın da gösterdiği yoldur.

Ergenekon davası, sadece bir örgüt davası gibi gösterilse de aslında çok daha büyük bir anlam taşıyor. Bu davanın temelinde “cumhuriyet mi demokrasi mi” tartışması bulunmakta ne yazık ki. Halkın 1946’dan bu yana cumhuriyetin kazanımlarını yıpratma ihtimali olan muhafazakâr partilere oy vermesi, “cumhuriyeti kurtarma” fikrinin canlı kalmasını sağlayan bir etken olmuştur. Ve cumhuriyeti demokrasi içinde korumaktan umudunu kesenler için askeri müdahaleler bir sığınma alanı konumuna geldi. 27 Mayıs 1960 ihtilalinin ardından demokratik ve ilerici bir anayasa yapılması, sol hareketlerin bu ihtilalin ardından güç kazanıp toplumu etkilemeleri söz konusu oldu. aslında oluşumları gereği askeri darbelere en fazla karşı olması gereken sol çevreler için de ihtilaller bir çıkış gibi görünür hale geldi. Zira bugün bile kendisini sol olarak niteleyen kimi çevrelerin “cumhuriyet için demokrasiden feragat etme” fikriyle bir kavram kargaşası etkisindedirler.Öyle bir durum söz konusudur ki “Boş ver demokrasiyi, yeter ki vatanımız şeriatın eline düşmesin, bölünmesin” fikri neredeyse tüm bireylerin kafasında yer etmiş durumda. Oysa siyasi iktidardan kuşku duyduğumuz ama onu sandıkta yenemediğimiz zaman askeri göreve çağırmak demokrasiye duyulan inançsızlık değil de nedir? Her canımız yandığında "Asker göreve" diye bağırıyoruz bir çoğumuz. Ancak demokratik yollardan çözüm aramak, bu uğurda çalışan sivil toplum örgütleriyle iç içe çalışmaktan da imtina ediyoruz devamlı. Yani pek çoğumuz istiyoruz ki hem herşey istediğimiz gibi olsun hem de biz hiç yorulmayalım. Bir süreliğine demokrasiden de feragat ederiz, yeter ki olaylar bizim istediğimiz güzargaha girsin düşüncesi taşıyor birçogumuz. Ancak bu yaklaşım hem bize hem de ülkemize zarar verecektir.Demokrasinin bütün kurumlarıyla yerleşmediği, muhafazakâr ve sağ partilerin sürekli olarak “dini” temalar ve cemaatlerle en azından dirsek temasında bulunduğu bir ortamda yaşıyor oluşumuz da aslında demokrasiyle ilgili kuşkuları besleyen bir başka etken durumundadır. AKP hükümeti ise toplumun kafasından bu kuşkuları gidermek adına çok güçlü imkanlara ve desteklere sahip olmasına rağmen ısrarla bunu yapmaktan kaçınmıştır. Israrla bir kargaşa ortamı yaratmaya çalışmıştır. Şimdi gerçek anlamda birşeyler yapmak isteyenlere düşen görev askeri göreve çağırmak değildir. Yapmaları gereken şey; inananların örgütlenmesi, siyasete girmesi ve devamı olan siyasetleri “sandıkta yenmek” için çalışması olacaktır. Bu yaklaşım ise “hem cumhuriyeti hem demokrasi” yi istemenin ve ikisinin de bir arada olabileceğine inanmanın da gösterdiği yoldur. - islamcilik demokrasi hayir

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir