Boğaziçi’nde dört yılın en vahim krizi Ermeni Konferansı’ydı

Boğaziçi’nde kadın yöneticilerle ilgili

tereddütleri kaldırmaya muvaffak olamadım

13 Temmuz 2008

Boğaziçi Üniversitesi’nin rektörlük koltuğuna oturduğunda değişimin adayıydı. Bu bilinmesine rağmen, yine de hem üniversite içinde hem de dışında giyim tarzı, rahatlığı ve bakış açısıyla yadırgandı. Boğaziçi’nin ilk kadın rektörü Prof. Dr. Ayşe Soysal, bu görevde yalnızca dört yıl kalabildi. Bu sürede Ermeni Konferansı, türban gibi krizlerden rahatlıkla sıyrıldı.

İkinci dönem için yapılan seçimde ikinci sırayı aldı. Prof. Dr. Kadri Özçaldıran 170 oy alırken, Soysal 146 oyda kaldı. Buna rağmen YÖK’ten ve üniversite içinden de “görevde kal” telkinleriyle karşılaştı. Ayşe Soysal, “Arkadaşlarımın verdiği oya ve en yüksek oyu alan adaya saygılıyım” diyerek buna karşı çıktı. Boğaziçi’nin ilk kadın rektörü, 2007-08 dönemi öğrencilerinin mezuniyet törenindeki duygusal konuşmasında da kızlara seslendi. “Lütfen beni o koridorda erkek rektör fotoğraflarıyla yalnız bırakmayın. Benden sonra rektörlük koltuğuna siz de oturun.” Prof. Dr. Soysal ile rektörlük koltuğunu bırakmadan önceki son günlerinde konuştuk.

Dört yılın en vahim krizi Ermeni Konferansı’ydıBaşka bir ülkede, bir akademik toplantı dolayısıyla bir üniversite böyle muhasara altına alınmış mıdır, çok merak ediyorum. Rektörlüğe gelirken bir sürü zorluk çekeceğimi biliyordum. Ama bu tip bir şeyin başıma geleceğini bilmiyordum. Bu piyangodan çıktı. Tabii, tarih bölümündeki arkadaşlar bu Ermeni konferansı projesiyle bana geldiğinde, bizi nelerin beklediğini görüyorduk. Ama görmek başka, yaşamak başka. Çünkü, sabah mailinizi açıyorsunuz, sürü sepet deklarasyonlar, tehditler, öfke tezahürleri, telefonlar… Ben sakin ve tutarlı bir duruş sergilemeye çalıştım. Arkadaşlarıma “Bu gidişat normaldir, konferansı yapıyoruz” şeklinde moral verdim, onları sakinleştirdim. Ama, konferansı düzenleyen arkadaşlar çok daha duygusaldı. Travma kelimesini dahi kullanabilirim, o derece çarpıcıydı yaşananlar.

 

Bunun bir temsil ve vicdan meselesi olduğunu düşünüyorum. Türkiye tarihini konuşamayan bir ülke olmakla itham ediliyor. Bir Türk vatandaşı olarak bu ithamın kalkmasını istiyorum. Tarihimizi cesaretle konuşabilmeliyiz. O nedenle burada konferansı yapmak isteyen arkadaşların durduğu temel noktayla vicdanen de barışıktım. Yoksa taşınır, kaldırılır dava değildi. Üniversite içinden birinin, bir akademik birimin düzenlediği konferansı eleştirmesinin Boğaziçi kültüründe pek yeri yok. Bu nedenle belki içeriden gelen eleştiriler en azından açık ortamlarda dile getirilmedi, ben duymadım. Ama, tabii insanları ürküten bir yönü vardı. O yıl hatırlıyorum, “Eyvah biz Ermeni Konferansı yapıyoruz. İyi öğrenciler artık bize gelemeyecek” kaygısı bile vardı. Bu paniklerin yersiz olduğunu, Boğaziçi’nin Ermeni Konferansı yapmanın ötesinde bir kurumsal kimliğe sahip olduğunu, o kimliğin devam ettiğini gördüm. Öğrenci problemi olmadığı gibi giriş puanları arttı. Arada sebep sonuç ilişkisi olmayabilir ama puanlar yükseldi.

13 Temmuz 2008 - ermeni isyani

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir