Yilmaz Oztuna tarihci olarak her zaman takdirle andigim bir kisidir. Genclik yillarimda onun yonetiminde cikartilan HAYAT TARIH MECMUASI’ nin mudavimlerindendim. 12 ciltlik Turkiye Tarihi kitabininin tamamini okumustum. Yilmaz Oztuna’dan yine tarihi bir yazi okumak guzel bir sey. Gunluk kose yazilarinda yayinlanan bazi goruslerine (ozellikle AB hakkinda) katilmamakla bereber kendisini bir tarihci olarak her zaman takdir ederim. Cirkin bir dava’ya isim yapilan Ergenekon’un ne oldugunu hepimiz bilmeliyiz. Dava bir tarafa Turkiye bugun gercekten bir Ergenekon ortaminda cikis ariyor. Seriatcilarin demokrasi havarisi kesildigi Turkiye’de, Turklugu on plana cikaracak, Turk Devletinin asli unsurunu koruyacak yeni olusumlara cok ihtiyac var.
Turkiye’de Turk Yeniden Dogmali ve Destan yazmalidir. Bu destan bugun Turkiye icin tarihteki Cin konumuna gelmis AB/ABD ye karsi yeniden yazilmalidir.
MUSTAFA ERCILASUN [mercilasun@gmail.com]
Türk’ün yeniden doğuş destanı
12 Temmuz 2008 Cumartesi
HAFTALIK DURUM
Yazan: Yılmaz ÖZTUNA
ALTAYLAR’DAN DÜNYAYA
Bumın Kağan, kardeşi İstemi Kağan ile Ergenekon’da 96 yıl sıkışıp kalan milletini dağları eriterek Altaylar’dan indirdi. Onlara dişi bozkurt (asena) yol gösterdi, rehberlik etti.
TÜRK KİMLİĞİ BURADA OLUŞTU
Ergenekon’dan çıkışı başaran Bumın Kağan kardeşiyle Türk birliğini sağladı. Göktürk devleti ve hanedanı öyle bir prestij kazandı ki, artık bütün Türkçe konuşanlara Türk dendi. Millet ismimizin dayanağı da Göktürkler’dir.
Ergenekon, Orta Asya’nın kuzey-doğu kesiminde bir vâdînin adıdır. Sözlük anlamı ‘sarp dağ geçidi’dir. Altay Dağlarındadır Çinlilerin T’u-kü-e (Tukyu) dedikleri, kendilerine Kök Türük (Göktürk) diyen bir Hun boyu, Milâd’dan sonra 400’e doğru Çin’in Şansi eyaletinin batı bölgesinde yaşıyordu. Başlarında Aşına (Kurt) sülâlesinden Hunlar’ın Mete hanedanından hükümdarları vardı. Türkler, Mete’den inmeyen hiçbir kişiyi meşru hükümdar kabûl etmemişlerdir. Zira Türklerin ‘Kök Tengri’si (Gök Tanrı) yalnız Mete soyuna kut vermiştir. Mete’nin şeref adı Oğuz Han’dır. İlk Osmanlı tarihçileri, önce Kayıhanoğulları olan Osmanoğulları’nın Oğuz Han soyu yani Mete torunu olduklarını özenle vurgulamışlardır.
Çin imparatoru Tay-vy (saltanatı 424-451), Kök Türüklerin Tsiu-kiu-şi dedikleri Aşına uruğunu kılıçtan geçirdi. Sadece 500 aile, Altaylar’a can atıp kurtuldu. Ergenekon vadisine sığındı ve vadi girişini kayalarla kapattı. Çinliler bulamayıp döndüler. Şansi batısında Altay Dağları’na kuzey-batıya doğru 2.200 kilometredir. Göktürkler, Ergenekon’da demir madeni buldular. İşleyip silahlandılar.
EFSANE SANILIYORDU
Bu olay 439 yılında geçti. Bu tarihte Çinlileşmiş Türk asıllı, Türklerin Tabgaçlar dediği Kuzey Liang hanedanı, Çin’in bu kesiminde imparatorluk kurmuşlardı. Kendileriyle aynı sülaleden inen Göktürkler’i kılıçtan geçirdikleri anlaşılır. Özetlediğimiz olay, İslam devri tarihlerinde yazıldığı şekliyle, Türkler’in bir destanı, yani efsane sanılıyordu. 1864’te Fransız sinologu (Çince bilgini) Stanislas Julien, 6.000 ciltlik Pien-o-tien adlı Çin kronikinde bu olayı bulup Fransızca’ya çevirince, tarihi ve gerçek bir vak’a olduğu anlaşıldı. Bilindiği gibi Çin kronikleri yıl yıl vak’a-nüvislerce tutulduğu için, verdikleri bilgi kesindir (Stanislas Julien, Documents Historiques sur les Tou-kious T(Turcs), journal Asiatique, Paris 1864, VI. Seri, cilt II, s.348-9, tam tercümenin metni: III, 325-67, 490-549, IV, 200-42, 391-430, 453-477).
Türk milletinin exodus’u (hurûc’u olan Ergenekon’dan çıkış, 535 yılındadır. Şu halde Türkler, Ergenekon’da 96 yıl yani 3 nesil (kuşak) kalmışlardır. Çoğalmışlar, büyük demir madeninin hemen yanında yaşamışlardır. Ergenekon’a Giriş’te Türkler’in başında Göktürk prensi Bilge Şad vardı. Ergenekon’da ölünce yerine oğlu Tavu Şad geçti ve önce yabgu (kral), sonra uluğ-yabgu (büyük kral) unvanlarını aldı. Tavu’nun yerine oğlu Bumın geçti.
ERGENEKON’DAN ÇIKIŞ
Bumın Kağan, elinde örs, çekiçle demir dövdü. Demirden dağlar ateşte eridi. Yol açıldı. Ama geçitler bitip tükenecek gibi değildi. Bumın, yanında at süren kardeşi İstemi, kâh kucağında kâh atının önünde gizli geçitleri bularak geçiren Bumın’ın evcil dişi kurdu Börte Çine, kutlu bir günde Ergenekon vadisinden çıktılar. Bumın, kağan (hakan) unvanını alarak Ergenekon’u boşalttı.
552 yılı, Göktürk döneminin başlangıcıdır. Bumın Kağan’ın kardeşi İstemi Kağan’la tarihte az görülen bir âhenk içinde çalışarak Türk imparatorluğunu Japon Denizi’nden batıda Kırım’a, kuzeyde Sibirya’dan güneyde Himalayalar’a kadar yaklaşık 18 milyon kilometrekare büyüklüğünde bir cihan devleti kurmaları, bir buçuk asır sonra Bumın neslinden İlteriş Kutlu ve Kapgan Kutlu kardeşlerle Bilge Kağan ve Kül Tegin kardeşlerin ahenkli çalışmaları ile yüceldi.
TÜRKÇE’DE BİRLEŞTİLER
Göktürkler, Türk tarihinin dönüm noktasıdır. Gerçek başlangıcımız olduğunu söyleyen tarihçiler de vardı. Osmanlı Cihan Devleti’nin uzak temellerini, bambaşka bir coğrafyada çok sağlam şekilde attığını derin tarihçiler bilirler.
Osmanlı Cihan Devleti’nin temelleri de Orhan Bey-Alâeddin Bey ve Süleyman Paşa Sultan Murad Kardeşler’in çok ahenkli çalışmaları ile atılmıştır. Kardeş kavgası başlayınca Devlet çetrefilleşmiştir.
Göktürkler’e kadar Türkçe konuşan her kavmin, boy’un, oymağın ayrı isimleri vardı o isimlerle anılırlardı: Hunlar, Avarlar, Tabgaçlar, Uygurlar, Karluklar, Usunlar, Kanglılar ve daha sayabildiğiniz kadar sayınız. Göktürk devleti ve hanedanı öyle bir prestij kazandı ki, artık bütün Türkçe konuşanlara Türk dendi. Millet ismimizin dayanağı da Göktürkler’dir. Göktürk adının “Semavi Türkler” manasında iddialı bir şeref adı olduğu açıktır. Ergenekon’a sınmış (yenik, mağlub) bir Hun boyu olarak giren Türkler, o cendereden bir asır içinde şuurlanarak Göktürk kimliği ile çıktılar. Osmanlılar’ın gerçek atası, öncüsü, mürşidi ve müjdecisi olarak modern birçok Avrupalı tarihçi Göktürkler’den Osmanlılar’a tabirini kullanmıştır.
DARDA KALIŞIN SEMBOLÜ
Gençlerimiz, yoğun şekilde Ergenekon’un ne olduğunu soruyorlar. Bu yazımız bunun için ve aktüalite bakımından kaleme alındı. Gençlerimiz, nasıl tarih dersi okutuluyorsa, Ergenekon’u duymuşlar, ne idüğünü bilmiyorlar.
Ergenekon’a Girmek: Edebiyatımızda, Türk’ün cendereye girmesidir. Tıkanıp kalmasıdır. Ergenekon’dan Çıkış: Türk’ün eski varlığına, büyüklüğüne dönmek için yaptığı tarihî hamledir. Bu bakımdan Mütareke döneminde (1918-1922) Anadolu’nun işgal altında bulunmayan kısmı Ergenekon’a benzetilmiştir. Büyük romancı Yâkub Kadri Karaosmanoğlu, bu yıllarda, İstanbul basınının büyük gazetesi İkdâm’da Milli Mücadele’yi desteklemek için kaleme aldığı milliyetçi yazılarını 3 cilt halinde Ergenekon adıyla toplamıştır.
Bu bakımdan Ergenekon, bir milletin darda kaldığını, zorda bırakıldığını gösterir. Ama Ergenekon, aynı zamanda, bir küçük vadide Türk, 96 yıl çabalayıp kendini bulduğu ve çok şanlı bir geleceğe açıldığı için, şerefli bir isimdir.
Ergenekon, Türk’ün madene, tekniğe, silaha hakimiyetini ve milli iradesini de simgeler. Demirden dağlar eritilerek geçit açılıp cendereden çıkılmıştır. Üstün silahlar yapılarak Altaylar’dan inilmiştir. Geçidi Bumın Kağan’a, yanında at süren kardeşi İstemi Kağan’a, dişi bozkurt (asena) yol göstermiş, rehberlik etmiştir. Kurt’un köpekler gibi eğitilerek yol gösterebileceği bugün kesin şekilde biliniyor.
BOZKURT
Bozkurt (Göktürkçe: Kök Böri) (kök=gök, semâvî, mavi boz renk), Mete Hanedanı destanında olduğu gibi zaten Bozkurt Sülâlesi Denen “kut verilmiş” Mete oğulları’nca da kutsaldır. Bu milli sembol, Türkiye Cumhuriyeti kurulurken aynen kabul edildi. Zira Göktürk bayrağında -bugünkü madeni ay-yıldız yerine- bozkurt başı olduğu biliniyordu. Kırmızı da, Türk büyük-hakanlık hanedanlarının ve sonunda Selçuklular’dan Osmanlılar’a milli Türk rengidir ki bayrağımızın rengi olmuştur.
Ankara hükûmeti 1922’de 10 kuruşluk ve 1925’te 10 paralık posta pullarının üzerine -şüphesiz Atatürk’ün emriyle- Bozkurt koydu. 1925’te 5 liralık yıldız içinde büyük Bozkurt resmi bulunan banknotlar yayınlandı ve eski harfli olmasına rağmen 30’lu yıllarda tedavülde idi.
Atatürk’ün emriyle milli eğitim bakanlığının (o zamanki adıyla maârif vekâleti’nin) girişine Ratib Tâhir’e (Burak) yaptırılan muazzam bir Ergenekon’dan Çıkış tablosu asılmıştı ki at üzerindeki Bumın Kağan’a yol gösteren Bozkurt bütün haşmetiyle canlandırılmıştı. Acaba bu tablo kimin emriyle ne zaman kaldırıldı ve şimdi nerededir?
Atatürk devrinde üniversite gençliğinin teşkilatı Milli Türk Talebe Birliği ambleminde, üniversiteli gençlerin kasketlerinde bozkurt vardı. Daha pek çok askerî ve sivil kuruluşta, Kıbrıs Türk Mücâhid Teşkilâtı’nda bozkurt simgesi kabul edilmiştir. İlkokul izcilerine bile yavrukurt denmiştir. Bizans kartalı, Britanya arslanı, Japonya güneşi neyse bizde de millî simgenin bozkurt olduğu anlaşılır.
ERGENEKON’U KUTLAMAK
Türk hakanları asırlarca örste demir döverek Ergenekon Günü’nü kutladılar. (Bunun sonradan Nevrûz Günü’ne dönüştüğünü Prof. Abdulhalûk Çay uzun boylu anlatan bir kitap yayınladı.)
Ergenekon’un kutlandığı, Türk birliğinin beraberliğinin sembolü olarak Türk devletini yönetenlerin sırayla örse çekiç vurmaları geleneğini asırlarca sonra Alparslan Türkeş canlandırdı. O günlerde, gazeteniz Türkiye’ye yazdığım yazının son paragrafını aynen naklediyorum:
“Bu vesileyle Alparslan Türkeş dostumu candan kutluyorum. Bir hakanlık otağının gölgesinde Cumhurbaşkanı Özal’ı, Başbakan Demirel’i, başbakan yardımcısı Erdal İnönü’yü bir araya getirdi. Biz Batı Türklüğü ile Doğu Türklüğü arasında hoş bir mânâlı köprü kurdu. Altaylar’daki Ergenekon’dan nasıl açık denizlere ulaştığımızı Antalya’da simgeledi. Cenâb-ı Hak, emsâl-i kesîresiyle müşerref eyleye!…”
Göktürklerin tarih sahnesine yeniden çıkışlarını sembolize eden kabartmalar.
Bir yanıt yazın