Türkiye nereye gidiyor?

Türkiye nereye gidiyor?

TSK’ya kimler, neden saldırıyor?

03.07.2008 | Yiğit Bulut | Referans Gazetesi
Bugün kim Türkiye’yi kökünden değiştirmek istiyorsa karşılarında tek ciddi bir engel var; TSK. Ayrıca, Sinan Aygün’ün gözaltına alınması da tüccarın güvenilirliği ile oynamıştır. Buna kimsenin hakkı yoktur. Mülkiyetin korunması gibi kavramlar zarar görürse, bu ülkede önüne asla geçemeyeceğimiz büyük ekonomik bir çöküşe maruz kalırız.
 
Değerli dostlar, bu yazıyı gözaltına alınmaların yapıldığı gün başka bir gazetede tesadüf olarak yazmıştım. Bugün yazının özellikle İlker Başbuğ’un “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) yönelik yıpratma” açıklaması ve yaşananlar ile daha da önemli hale geldiğini düşünüyor ve aynen sizlere de aktarmak istiyorum. Bence yazının başına bir de soru eklemem de yarar var; Türkiye nereye gidiyor?
 
İşte o yazı…
 
Birkaç gün önce Genelkurmay bir açıklama yaptı ve TSK’ya bilinçli ve planlı saldırı düzeni içinde olan çevrelerden bahsederek, bağımsız yargı mekanizmalarını göreve çağırdı.
Bazı yazar arkadaşlarımız da Genelkurmay’ın kendi kendine kuruntuya kapıldığını iddia eder nitelikte yazılar kaleme alarak, yaşananların daha demokratik bir toplumun gereği olduğunu belirttiler.
Bu tespitler sonrası soralım; TSK’ya kimler, neden saldırıyorlar ve bilinçli bir şekilde yıpratma kampanyası yürütüyorlar?
 
Temeli 1997’de atıldı
 
Adım adım gidelim.
 
1- Bill Clinton Mayıs 1997’de “Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi” adı verilen belgeyi imzaladı. Belgenin özü, ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Aynı belgede Türkiye ve bulunduğumuz bölge ile ilgili şu cümleler yer aldı: iki yüz milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır. Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD’nin yaşamsal çıkarlarından biridir.
 
2- Bölgedeki dinamiklerin ve ABD’nin tavrının değiştiğini düşünen Türk Genelkurmay’ı, 1997 yılında Milli Askeri Strateji Konsepti’ni (MASK) değiştirdi ve aktif güvenlik politikası, bölgenin bağımsızlığı, TSK’nın modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların süratle tespit ve iyileştirilmesi gibi dinamiklere farklı bakmaya başladı. Bu değişim aslında Orta Doğu’da yerleşme derdini yavaş yavaş ortaya döken ABD’nin ne yapmak istediğini ilk algılayan yapı olma özelliğinden kaynaklanıyordu.
 
3- MASK’ın değişmesi ABD’yi herkesten fazla rahatsız etti. 1997-2000 arasında yaşananlar ve daha da ortaya dökülen ABD amaçları, 2000 yılında ABD Hava Harp akademisi Türkiye masası şefi Albay Hitckok’un hazırladığı raporla iyice gün yüzüne çıktı. ABD, kendi yapmak istediklerine karşılık, TSK’nın bölgede barışçıl merkezli bir yapıya sıcak bakmasından ve kararların Brüksel veya Washington yerine Ankara’dan alınmasından ciddi anlamda rahatsız olmuştu. Ayrıca MASK’ın ABD’ye danışmadan değiştirilmesi eleştiriliyor ve aynen şu ifade kullanılıyordu: Türkiye’nin bölgede bağımsız bir güvenlik faktörü olarak güçlenmesi ve artan askeri gücü, bölgedeki istikrarsızlığı artırmaktadır.
 
Türkiye’nin BOP’taki rolü
 
4- Aynı dönemde yazılan sorgulamaya yönelik ABD makamlarının raporlarında Türkiye’nin 2015 yılına kadar alacağı tavrın ve ülke içindeki gelişmelerin ABD’nin ana çıkarlarının bulunduğu Büyük Orta Doğu bölgesinde belirleyici olacağı belirtiliyordu.
 
5- Bütün bunlar olurken Türkiye 1999-2001 arasında tarihinin en büyük finansal manipülasyonu ile karşı karşıya kaldı. Bu manipülasyon ile bir taşla birkaç kuş vuruldu. 57. Hükümet pasifize edilip Kemal Derviş’e teslim edilirken, koalisyon ortağı partiler ortaya çıkan siyasi dinamik içinde eriyip gittiler. Halkın ekonomik kriz ile kabullenme katsayısı artarken, bugün gördüğümüz Türkiye’ni değerlerinin tasfiye edilmesi süreci başladı. 3 Kasım seçimleri ile yeni bir siyasi yapı ortaya çıktı.
 
6- TBMM’den geçmeyen tezkere ve TSK’nın ABD’nin istekleri doğrultusunda Büyük Orta Doğu Projesi’ne (BOP) dahil edilememiş olması Okyanus ötesindekileri daha da kızdırdı. 2004 yılının Nisan ayında BOP’u anlatan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel Türkiye’yi İslam Cumhuriyeti olarak tanımladı ve aynen şu cümleyi kullandı: Irak; Türkiye, Pakistan ve diğer İslam Cumhuriyetleri gibi bir İslam Cumhuriyeti olacak.
 
AB’den de girişim oldu
 
7- Orta Doğu ve Orta Asya’da kendi amaçları doğrultusunda TSK’yı tasarrufu altına almak isteyen sadece ABD değildi. Avrupa Birliği (AB) de aynı amaçta birçok giriş yaptı ve maalesef kağıt üstünde bazı kazanımlar elde etti. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül (bu arada hatırlatalım; bazı çevrelerin Cumhurbaşkanı adayı) 2005 yılında AB Savunma Bakanları Konseyi toplantısına katıldı ve Türkiye’nin AB muharebe guruplarında yer almasını öngören anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmaya göre; Türkiye, karar mekanizmalarında yer almayacak ama AB’nin herhangi bir bölgedeki olaylara müdahale etmesini sağlamak amacıyla oluşturulacak yapıya güç verecekti. Lütfen dikkat buyurun: Karar mekanizmalarında yokuz ama kaynak sağlamada tam bağımlıyız, aynen Gümrük Birliği ve diğer AB ilişkilerimiz gibi.
 
8- Türkiye’de ılımlı din devleti kurmak isteyenler, Sorosçular, rejimle düellosu olanlar ve devlet düşmanı eski bazı fraksiyon mensupları yukarıdaki dinamiklerle eşzamanlı harekete geçtiler ve TSK’ya saldırı içinde yerlerini aldılar.
 
Ekonomik çöküşe dikkat
 
Son söz:
 
Bugün kim Türkiye’yi kökünden değiştirmek-bölmek-kendine uydurmak istiyorsa karşılarında tek ciddi bir engel var; TSK. Saldırmasınlar da ne yapsınlar!
 
Not:
 
TSK’ya en ağır saldırıyı yapan yayın organlarında ABD’deki işini gücünü bırakıp apar topar Türkye’ye gönderilen bir bayan çalışıyor. Bu ablanın derdi neydi sizce Washington’dan koşarak Türkiye’ye geldi ve en önemlisi bu ablanın Amerikalı eşi ne iş yapıyor?
 
Not:
 
Rıfat Hisarcıklıoğlu, Sinan Aygün’ün gözaltına alınması ile ilgili olarak çok önemli bir detayın net olarak altını çizdi; tüccarın güvenilir olma dinamiği ile kimsenin oynamaya hakkı yoktur. Bu çok önemli bir kavram. Tüccarın güvenilirliği-mülkiyetin korunması gibi kavramlar zarar görürse, bu ülkede önüne asla geçemeyeceğimiz büyük ekonomik bir çöküşe maruz kalırız.
Türkiye nereye gidiyor?
TSK'ya kimler, neden saldırıyor?
03.07.2008 | Yiğit Bulut | Referans Gazetesi
Bugün kim Türkiye'yi kökünden değiştirmek istiyorsa karşılarında tek ciddi bir engel var; TSK. Ayrıca, Sinan Aygün'ün gözaltına alınması da tüccarın güvenilirliği ile oynamıştır. Buna kimsenin hakkı yoktur. Mülkiyetin korunması gibi kavramlar zarar görürse, bu ülkede önüne asla geçemeyeceğimiz büyük ekonomik bir çöküşe maruz kalırız.
 
Değerli dostlar, bu yazıyı gözaltına alınmaların yapıldığı gün başka bir gazetede tesadüf olarak yazmıştım. Bugün yazının özellikle İlker Başbuğ'un "Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) yönelik yıpratma" açıklaması ve yaşananlar ile daha da önemli hale geldiğini düşünüyor ve aynen sizlere de aktarmak istiyorum. Bence yazının başına bir de soru eklemem de yarar var; Türkiye nereye gidiyor?
 
İşte o yazı...
 
Birkaç gün önce Genelkurmay bir açıklama yaptı ve TSK'ya bilinçli ve planlı saldırı düzeni içinde olan çevrelerden bahsederek, bağımsız yargı mekanizmalarını göreve çağırdı.
Bazı yazar arkadaşlarımız da Genelkurmay'ın kendi kendine kuruntuya kapıldığını iddia eder nitelikte yazılar kaleme alarak, yaşananların daha demokratik bir toplumun gereği olduğunu belirttiler.
Bu tespitler sonrası soralım; TSK'ya kimler, neden saldırıyorlar ve bilinçli bir şekilde yıpratma kampanyası yürütüyorlar?
 
Temeli 1997'de atıldı
 
Adım adım gidelim.
 
1- Bill Clinton Mayıs 1997'de "Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi" adı verilen belgeyi imzaladı. Belgenin özü, ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Aynı belgede Türkiye ve bulunduğumuz bölge ile ilgili şu cümleler yer aldı: iki yüz milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır. Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD'nin yaşamsal çıkarlarından biridir.  
2- Bölgedeki dinamiklerin ve ABD'nin tavrının değiştiğini düşünen Türk Genelkurmay'ı, 1997 yılında Milli Askeri Strateji Konsepti'ni (MASK) değiştirdi ve aktif güvenlik politikası, bölgenin bağımsızlığı, TSK'nın modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların süratle tespit ve iyileştirilmesi gibi dinamiklere farklı bakmaya başladı. Bu değişim aslında Orta Doğu'da yerleşme derdini yavaş yavaş ortaya döken ABD'nin ne yapmak istediğini ilk algılayan yapı olma özelliğinden kaynaklanıyordu.
 
3- MASK'ın değişmesi ABD'yi herkesten fazla rahatsız etti. 1997-2000 arasında yaşananlar ve daha da ortaya dökülen ABD amaçları, 2000 yılında ABD Hava Harp akademisi Türkiye masası şefi Albay Hitckok'un hazırladığı raporla iyice gün yüzüne çıktı. ABD, kendi yapmak istediklerine karşılık, TSK'nın bölgede barışçıl merkezli bir yapıya sıcak bakmasından ve kararların Brüksel veya Washington yerine Ankara'dan alınmasından ciddi anlamda rahatsız olmuştu. Ayrıca MASK'ın ABD'ye danışmadan değiştirilmesi eleştiriliyor ve aynen şu ifade kullanılıyordu: Türkiye'nin bölgede bağımsız bir güvenlik faktörü olarak güçlenmesi ve artan askeri gücü, bölgedeki istikrarsızlığı artırmaktadır.
 
Türkiye'nin BOP'taki rolü
 
4- Aynı dönemde yazılan sorgulamaya yönelik ABD makamlarının raporlarında Türkiye'nin 2015 yılına kadar alacağı tavrın ve ülke içindeki gelişmelerin ABD'nin ana çıkarlarının bulunduğu Büyük Orta Doğu bölgesinde belirleyici olacağı belirtiliyordu.
 
5- Bütün bunlar olurken Türkiye 1999-2001 arasında tarihinin en büyük finansal manipülasyonu ile karşı karşıya kaldı. Bu manipülasyon ile bir taşla birkaç kuş vuruldu. 57. Hükümet pasifize edilip Kemal Derviş'e teslim edilirken, koalisyon ortağı partiler ortaya çıkan siyasi dinamik içinde eriyip gittiler. Halkın ekonomik kriz ile kabullenme katsayısı artarken, bugün gördüğümüz Türkiye'ni değerlerinin tasfiye edilmesi süreci başladı. 3 Kasım seçimleri ile yeni bir siyasi yapı ortaya çıktı.  
6- TBMM'den geçmeyen tezkere ve TSK'nın ABD'nin istekleri doğrultusunda Büyük Orta Doğu Projesi'ne (BOP) dahil edilememiş olması Okyanus ötesindekileri daha da kızdırdı. 2004 yılının Nisan ayında BOP'u anlatan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel Türkiye'yi İslam Cumhuriyeti olarak tanımladı ve aynen şu cümleyi kullandı: Irak; Türkiye, Pakistan ve diğer İslam Cumhuriyetleri gibi bir İslam Cumhuriyeti olacak.
 
AB'den de girişim oldu
 
7- Orta Doğu ve Orta Asya'da kendi amaçları doğrultusunda TSK'yı tasarrufu altına almak isteyen sadece ABD değildi. Avrupa Birliği (AB) de aynı amaçta birçok giriş yaptı ve maalesef kağıt üstünde bazı kazanımlar elde etti. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül (bu arada hatırlatalım; bazı çevrelerin Cumhurbaşkanı adayı) 2005 yılında AB Savunma Bakanları Konseyi toplantısına katıldı ve Türkiye'nin AB muharebe guruplarında yer almasını öngören anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmaya göre; Türkiye, karar mekanizmalarında yer almayacak ama AB'nin herhangi bir bölgedeki olaylara müdahale etmesini sağlamak amacıyla oluşturulacak yapıya güç verecekti. Lütfen dikkat buyurun: Karar mekanizmalarında yokuz ama kaynak sağlamada tam bağımlıyız, aynen Gümrük Birliği ve diğer AB ilişkilerimiz gibi.
 
8- Türkiye'de ılımlı din devleti kurmak isteyenler, Sorosçular, rejimle düellosu olanlar ve devlet düşmanı eski bazı fraksiyon mensupları yukarıdaki dinamiklerle eşzamanlı harekete geçtiler ve TSK'ya saldırı içinde yerlerini aldılar.
 
Ekonomik çöküşe dikkat
 
Son söz:  
Bugün kim Türkiye'yi kökünden değiştirmek-bölmek-kendine uydurmak istiyorsa karşılarında tek ciddi bir engel var; TSK. Saldırmasınlar da ne yapsınlar!  
Not:  
TSK'ya en ağır saldırıyı yapan yayın organlarında ABD'deki işini gücünü bırakıp apar topar Türkye'ye gönderilen bir bayan çalışıyor. Bu ablanın derdi neydi sizce Washington'dan koşarak Türkiye'ye geldi ve en önemlisi bu ablanın Amerikalı eşi ne iş yapıyor?
 
Not:  
Rıfat Hisarcıklıoğlu, Sinan Aygün'ün gözaltına alınması ile ilgili olarak çok önemli bir detayın net olarak altını çizdi; tüccarın güvenilir olma dinamiği ile kimsenin oynamaya hakkı yoktur. Bu çok önemli bir kavram. Tüccarın güvenilirliği-mülkiyetin korunması gibi kavramlar zarar görürse, bu ülkede önüne asla geçemeyeceğimiz büyük ekonomik bir çöküşe maruz kalırız. - TurkiyeHalki

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir