Türkiye’deki danalar gerçekten de büyük bir tehlike atlattılar!
Bu yüzden onlara geçmiş olsun dileklerimi yollamak isterim!
Nedenine gelince; bizim A Milli Futbol Takımı yüzünden!
Hemen dudaklarınızı bükmeyin, açıklayacağım;
Hani bizim Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan dediydi ya, “Almanya’yı yenersek 1111 kurban keseceğim” diye.
O yüzden şey ettim.
Malum İslam’a göre, bir dana 7 kişiye kadar kurban olabiliyor.
Şimdi bölün binyüzonbiri yediye, karşınıza çıkar 158 baş dana ve 5 tane de koç.
Maazallah! Türk Milli Takımı dün akşam yanılıp da Alman Milli Takımı’nı yenseydi, bugün Türkiye’de 158 dana ve 5 koçun kellesi gidecekti.
Bilemediniz 1111 tane koçun başı…
Belki de Hasan Doğan’ın cömertliği tutar 158 değil de 159 baş tosunun kellesini uçururdu. Olsun, 59. tosun da 7 kurbana bedel olarak değil, 5 kurbana bedel olurdu…
***
Bugünlerde 159 baş tosunu veya 1111 adet koçu bir arada bulmak mümkün müdür bilmiyorum ama şöyle keçi meçi herhalde bu rakama ulaşacak sayıda hayvanımız kalmıştır.
Zira eğer yeterli sayıda hayvanımız olsaydı şu Kırım Kongo Keneleri insanlarımıza değil, en azından hayvanlarımıza musallat olurlardı.
Böylece her sene onlarca insanımızı kenelere kurban vermemiş olurduk!
Ben size bir şey söyleyeyim mi?
Siz bırakın Hasan Doğan gibilerin 1111 kurban fantezilerini, eğer sınırlarımızdan kaçak hayvan girmemiş olsa, insanımız Kurban Bayramı’nda bile kesmeye hayvan bulamayacak.
Zira Türkiye’de hayvancılık bitmiş durumda.
Tıpkı tarım gibi…
Yoksa Deli Dana, Kuş Gribi ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı gibi hastalıkların Türkiye’de ne işi olabilir?
Bu hastalıkların hemen hepsi sınırlarımızdan kaçak giriş yapan canlı hayvanlarla veya kaçak yoldan getirilen etlerle ülkemize gelmektedir.
Ha bir de göçmen kuşlar var tabiî.
Ancak Manyas, Sultan Sazlığı gibi sulak alanlar başta olmak üzere; göçmen kuşların geçiş yolları üzerinde bulunan sulak ve bataklık yerleri kuruttuğumuz için ve de yanlış avlanma yüzünden yerli yabani hayvan neslini bitirdiğimiz için göçmen kuşlar yoluyla dışarıdan bulaşıcı hastalık gelmesi de mümkün değildir.
Allah’tan Milli Takım yenildi de! Milletçe rüyadan uyanıp bu gerçeklerle tekrar yüz yüze gelme fırsatı bulduk!
***
Sevgili okuyucularım, bendeniz bir köy çocuğuyum ve çobanlık yaparak büyüdüm.
O yüzden pire, bit, kene gibi kan emerek beslenen asalakları iyi tanırım.
Hatta Kenenin küçüğüne Yavsı, bitin larvasına Sirke, ilk canlı haline Yavşak denildiğini de bilirim.
Konak (kongak) kelimesi de galiba bitgiller familyasının bir evresini anlatmak için kullanılmaktadır.
…
Köy insanı hayvanlarıyla mecburen içli dışlıdır.
Bunun tabiî sonucu olarak saydığım asalak hayvanlarla da.
Ancak ben bugüne kadar kene, pire ve bitten ölen, daha doğrusu hayvanlardan bulaşan hastalıklardan ölen insan hiç duymamıştım.
Bizim zamanımızda evcil hayvanlardan bulaşsa bulaşsa uyuz bulaşır, kellik bulaşırdı.
Onlar da sürersiniz üzerine katranı veya zifti geçer giderdi…
Ancak şimdi öyle mi?
Deli Dana’sı var, Kuş Gribi var, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi var, Ruam’ı var, Şap’ı var, Şarbon’u var, var oğlu var…
Onlara da değil katran ve zift gibi koca karı ilaçları, Avrupa’dan ve Amerika’dan ithal milyarlık ilaçlar çare olmuyor.
Allah’tan Milli Takım yenildi de! Milletçe rüyadan uyanıp bu gerçeklerle tekrar yüz yüze gelme fırsatı bulduk!
***
1111 kurban esprisinin nereden kaynaklandığını şahsen bilmiyorum.
Bunun anlamını açıklayan haberleri okumuş da değilim.
Futbol oyununun, yan yana gelince 1111 yapan onbirer kişilik iki takım halinde oynanmasından dolayı mı orasını da bilmiyorum.
Eğer öyle olsa, rakip takım için, yani elin gâvuru için neden 555,5 hayvan telef edelim?
O yüzden ben bu 1111 rakamına çok fena takmış durumdayım.
Arkadaşlarımdan birisi, bu 1111 rakamının, çeyrek final için 11 kurban, yarı final için 111 kurban, final için 1111 kurban esprisinden kaynaklandığını söyledi.
Eğer öyleyse Hasan Doğan yine insaflı davranmış;
Ya birde işi grup eleme maçlarından başlatsaydı!
Maazallah ülkede taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmazdı!
Aslında bu 1111 rakamı bana bir şeyler çağrıştırmaktadır dostlar;
Yanlış bilmiyorsam bu 1111 rakamı Türkiye Cumhuriyeti’nin Askerlik Kanunu’nun sayısı oluyor.
Ve bildiğim kadarıyla biz, 21.06.1927 tarihinde çıkarılan bu 1111 Sayılı Askerlik Kanunu gereğince askere alınan binlerce koçumuzu, binlerce kınalı kuzumuzu teröre kurban vermiş bir milletiz.
Daha dün Tendürek Dağı’nda teröristlerce girdiği çatışmada bir üsteğmenimiz yaralandı. Önceki gün de Lice’de bir askerimiz şehit oldu.
Dolayısıyla Hasan Doğan’ın uyduruk sebeplerle 1111 kurban kesmesine hiç gerek yoktur.
Biz, bu gidişle şu 1111’e daha çok kurban vereceğiz gibime geliyor.
Gerektiğinde elbette vereceğiz.
Ancak ülkemiz üzerinde kahpece oynanan oyunlardan dolayı değil.
Bu oyunları artık görmek, dahası bozmak zorundayız milletçe.
Ve görüldü ki; bu oyun, Avrupa Şampiyonası maçlarında bile oynanmaktadır.
Hem de hakemler lejyoner (paralı asker), düdük ve bayraklar uyarı ateşi, sarı kartlar tüfek, kırmızı kartlar top veya mayın olarak kullanılmak suretiyle.
Allah’tan Milli Takım yenildi de! Milletçe rüyadan uyanıp bu gerçeklerle tekrar yüz yüze gelme fırsatı bulduk.
***
Doğrusunu söylemek gerekirse; dün akşam ki Almanya maçına son derece üzüldüm.
Çünkü Milli takımımız turnuva boyunca ilk defa dün gece futbol oynadı.
İyi oynadı ve yenildi.
Önceki maçlarda oynamadan kazanmasına nasıl şaşırarak sevindiysek, dün akşam oynayarak kaybetmesine de yine aynı şekilde şaşırarak üzüldük.
Bana göre ve (tabi ki Rıdvan Dilmen gibi futbolu iyi bilen yorumculara göre de), futbol takımımızın bu başarısı, Fatih Terim’le değil, Fatih Terim’e rağmen olmuştur.
Bu bakımdan Fatih Terim’in, maçtan sonra “bırakıyorum” şeklindeki açıklamasını isabetli buluyorum.
Evet, Fatih Terim bir an önce bırakmalı, federasyon da kalması için çaba sarf etmemelidir.
Zira Fatih Terim’in oyuncu tercihi son derece yanlıştır.
Alman Kalecisi Lehman, dün akşam diyor ki; “Almanya gibi bir takıma karşı defanssız oynamanız yanlıştı!”
Evet, bu yanlıştır ve bu yanlış Fatih Terim’indir.
Çünkü Fatih Terim, Gökhan Zan, Servet Çetin ve Emre Belözoğlu gibi sezon içinde sakatlık yaşayan oyuncuları tercih etmiştir.
Tümer Metin gibi Yunanistan’da futbol oynamayı unutmuş bir adama vefa borcunu ödeyeceğim diye Yıldıray Baştürk gibi bir dinamoyu küstürmüş, Halil Altıntop gibi bir santrforu takımdan çıkartarak kardeşi Hamit’in moralini bozmuş ve kapasitesini düşürmüştür.
Gerçi Almanlar’a yenilmemiz o kadar şaşırılacak bir husus da değildir ve bu yenilgi futbolun tabiatı gereğidir.
Ne diyordu İngiliz futbol adamı G. Lenekar:
“Futbol 22 kişiyle oynanır, sonuçta hep Almanlar kazanır!”
Allah’tan Milli Takım yenildi de! Milletçe rüyadan uyanıp bu gerçekleri görme fırsatı bulduk.
***
Dün akşam Uğur Boral ilk golü atar atmaz silahlar patlamaya başladı bizim mahallede.
Elbette sizin mahallelerde de.
Demek ki; insanlarımız birkaç gündür özel olarak hazırlanmışlar bu işe.
Balkonlar ve pencere önleri cephanelik haline getirilmiş durumda.
Yetkililer her ne kadar medya aracılığı ile “Silah atmayı bırakın, çıkın sokaklara, caddelere ve meydanlara bağırarak ve halay çekerek, horon teperek sevincinizi dile getirin” demiş olsa da ne mümkün?
Çocukluğu elindeki sapanla kuş öldürerek geçen, gençliği zevkine avlanarak geçen, canlı hedefe ateş edip vurmayı erkeklik sayan bir milletin çocuklarını hiç bağırıp çağırmak keser mi efendim?
Küçük oğluna oyuncak olarak tabanca ve tüfek alan bir babaya “Silah atma” demek kâr eder mi?
O ille de sıkacak bir yerlere.
Ya benim gibi bir dağ başında boşluklara, ya da alttaki balkondan üstteki balkonlara doğru…
Dün akşam bu milleti gerçekten de Allah korudu.
Daha ilk golde, hatta anasına göre iki kişilik adam olan Kâzım Kâzım’ın direkten dönen şutunda silahlar patlamaya başladıysa, varın galip gelmemiz halinde olacakları siz hesap edin!
Vallahi ortalık kan gölüne dönerdi!
Allah’tan Milli Takım yenildi de! Milletçe rüyadan uyanıp bu gerçekleri görme fırsatı bulduk.
Allah’tan Hıncal Uluç’un 19 Haziran 2008 günü yapmış olduğu “İnşallah Eleniriz!” şeklindeki duası kabul edildi de bugün Türkiye’de birçok aile ağlamaktan kurtuldu.
Bu sebeple Duası makbul olan Hıncal’a bu millet ne kadar teşekkür etse azdır.
Ne de olsa Hıncal’ın dedesi müftüdür ve Hıncal, ağzı dualı bir soydan gelmektedir…
26 Haziran 2008
Ömer Sağlam
Bir yanıt yazın