ALİ H. ASLAN
a.aslan@zaman.com.tr
Dış Haberler
Türk halkı ABD’ye temelde Ortadoğu politikalarından dolayı kızgın. Hele Başkan George Bush’tan nefret had safhalarda. Bu tepki, Bush’un partisinin yeni başkan adayı Senatör John McCain’e ne ölçüde yansır bilemem.
Ancak Bush politikalarına muhalefeti temsil eden Senatör Barack Obama’ya Türk milletinin biraz daha sıcak bakma ihtimali yüksek. Obama’nın Afrika kökenli olması, sempati katsayısını iyice artırıyor.
Bu muvacehede, Obama’nın başkanlığı ilk bakışta Türkiye ile ABD arasında yeni bir sayfa açılmasına imkân verebilir gibi görülüyor. Ancak nihai durum, hem Amerika hem Türkiye’deki birçok farklı eğilime ve faktöre bağlı olacak. Bunlar arasında birisi var ki, özellikle psikolojik açıdan en belirleyicisi belki o: Obama başkan olursa, Ermeni soykırımı iddialarını resmen tanıyacak mı? Kongre’ye ilgili tasarılar tekrar gelirse, tavrı ne olacak?
Obama’nın Ermeni iddialarına destek verdiği, ABD hükümetinin ve Kongresi’nin ‘soykırım’ kelimesini kullanması gerektiği görüşünde olduğu biliniyor. Gerçi daha önce de birçok başkan adayı Ermeni lobisine göz kırpmış, ama iktidara geldiklerinde milli güvenlik lobisinin baskın çıkmasıyla o kelimeden uzak durmuşlardı. Seçimde bol vaat verip daha sonra üstüne yatan tipik bir Washington siyasetçisi olmadığını ispata çalışan Obama’yı siyasi ve ahlaki açıdan hayli zor bir tercih bekliyor. Ya şimdiye kadar Ermenilere verdiği sözleri yutacak, ya da Türkiye’yi kaybedecek.
Çoğu icraatı Obama tarafından tasvip edilmeyen Bush yönetiminin en büyük hatalarından biri, Irak Savaşı’nda Türkiye’yi kaybetmesiydi. Sonradan akılları başlarına biraz geldi ama özellikle yönetimdeki neocon kalıntıların, doğru resmi henüz tam gördüğü söylenemez. Onlar, Türklerin ABD’den uzaklaşma sebebini sırf Türkiye içi faktörlerle izah etmekte ısrarlı. Pentagon’daki uzantıları hâlâ ‘siyasal İslam yükseliyor’ vesvesesiyle RAND gibi düşünce kuruluşlarına araştırma siparişlerinde bulunuyor.
Amerika dahil tüm dünyada globalizasyonun sanıldığı gibi milliyetçilikte azalma değil artışa yol açtığı, Türkiye’nin de bundan nasibini aldığı muhakkak. Ancak Washington’un Türkleri kaybetmesinin ana sebebi, dış siyaset tarzıdır. Tek taraflı hareket (unilateralism) ve önleyici saldırı (preemptive strike) gibi doktrinleri kullanıp kendi çıkarı için uluslararası meşruiyet tanımaksızın dünyayı yakabilen, oraya buraya bomba yağdıran bir ülke imajı oluşturdular. ABD bugün Türkiye’de ne halka, ne de devlete tam güven vermektedir. Obama eğer Ermeni lobisinin zehirli tesirinden kendini kurtaramazsa, bu güven krizi daha da derinleşir. Belki daha da önemlisi, düzeltme fırsatı kaçırılabilir.
Ermeni konusunda Türkiye’nin yaklaşımlarını aşırı tepkisel bulanlar, bu tür meselelerin ancak ileri derecede demokratik ve müreffeh bir Türkiye’de daha serinkanlı tartışılabileceğini unutmamalı. Böyle bir Türkiye’ye giden en güvenli yol ise, ABD dahil Batı ailesiyle arayı açmamaktan geçer. ABD ne kadar dost algılanırsa, telkinleri de o denli etkili olur. Obama’nın Türkiye’de demokrasi ve reformları teşvik konusunda Bush’tan daha aktif bir çizgi izleyeceğinden şüphemiz yok. Ancak Obama yönetimi sözde Ermeni soykırımını tanırsa, çoğu kesimi rencide edeceğinden, teşvik kabiliyeti kaydadeğer ölçüde azalır. Reform telkinleri yapan AB ve ABD gibi ülkelere aleyhtarlığı körükleyen bazı resmi ve gayri resmi statükocu güçlere büyük malzeme verilmiş olur.
Ermeni lobisinin dar kafalı girişimlerinin başarılı olması ne ABD’nin, ne Türkiye’nin ne de Ermenistan’ın çıkarına. Acaba ABD soykırımı tanırsa Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşebileceği mi sanılıyor? Ne var ki, kimileri hiç uslanacağa benzemiyor. Geçen seneki son girişimlerinde küçük düşürücü bir yenilgiye uğrayan, Amerikan kamuoyunda bile tefe koyulan Demokratik Partili Kongre yönetimi de, yenilen pehlivan güreşe doymazmış misali, hâlâ aklını başına almış değil. Müsait bir zemin ve zaman kollamaya devam ediyorlar. Obama’nın başkanlığını bekliyorlar.
Demokratik Parti eğer böyle bir hata yaparsa, dış politika kabiliyetlerinde ciddi zaaf bulunduğu, ferasetlerinin Cumhuriyetçi Bush yönetiminden çok da ileri olmadığı anlaşılır. Türkiye, ABD için stratejik önemini görünür gelecekte kaybetmeyecektir. İster Irak, ister İran, ister İslam-Batı meseleleri, ister İsrail’in bekası gibi konular olsun, ABD’nin nice hayati çıkar alanı Türkiye’nin kazanılmasını, en azından karşıya alınmamasını gerektirmektedir. Türkiye artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi çantada keklik bir NATO uydusu da değildir. Giderek kendi ayakları üstünde durabilen bir bölgesel, hatta kısmen küresel bir oyuncu haline gelmeye başlamıştır.
Bunları, ‘Ermeni soykırımını tanırsa ABD ile köprüleri atmalıyız’ görüşünü savunmak için yazmıyorum. Amerika’nın böyle bir adım atması kendi adına ne denli büyük bir akılsızlık olursa, sırf bu yüzden Washington ile gemileri yakmak da Türkiye açısından o denli büyük ferasetsizlik olur. Her şeye rağmen, ABD ile ortak savunulması gereken demokratik değerlerimiz ve stratejik çıkarlarımız azımsanamaz. Ankara’ya düşen, yeni Amerikan yönetimini ve Kongre’yi ikna için elinden geleni yapmak, başarılı olamazsa da aşırı duygusal tepkilerden kaçınmak ve elden geldiğince halkı teskin etmektir.
Obama başkan olursa, Ermeni meselesi yüzünden Türkiye ile tatsız bir başlangıç yapmaması, belki Ankara’nın girişimlerinden çok, alacağı danışmanlık hizmetlerine bağlı. Birileri ona etnik bir lobinin küçük hesapları yüzünden Türkiye gibi kilit bir ülkeyi kaybetmenin (ya da kazanamamanın) bedelini iyi izah etmeli.
Bir yanıt yazın