Dünya tarihini bilmek için Türklerin tarihini bilmek gerekir

Turhan FEYİZOĞLU
2 Ocak 2006, sayı: 98

“Türkçe konuşulan, Türk’e yurtluk etmiş olan yerler
kıyamete kadar Türk’ün hükmü altında kalacak.”

Oğuz Kağan

Dünya tarihi Türklerin tarihinin bir özetidir. Dünyanın tarihini Türkler oluşturmuştu. Halen öyledir.

Türkleri tanımayanlar için 2005 yılında gazetelere yansımış bazı haberlerden örnekler vererek bunu anlatmaya çalışacağım.

Neden bunu anlatma gereği duyuyorum? Çünkü “Türk dünyası” hakkında Türkler bile yeterli bilgiye sahip değil.

Bakın bir olay anlatayım. Tarih: 21-23 Mayıs 1993. Yer ve olay: Türkiye’de, Antalya’da “Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk-Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı” düzenlendi.

Bu toplantıda ilk kez bütün Türk boylarının temsilcileri bir araya gelmiş ve tanımıştı. Güney Sibirya’da yaşayan Şor Türkleri de bu kurultaya katılmıştı. Kurultaya katılan Şor Türkleri temsilcisi o kadar Türk’ü bir arada görünce şaşırmış ve şunları söylemişti: “Biz Şor Türkleri ancak 3000 kişiyiz. Kendimizi az zannederdik. Oysa ne kadar çokmuşuz.”

“Türk dünyası” kendi gücünün farkına varmalı ve bu işbirliğini geliştirmelidir. Türk’ün gücü nedir? Dünya tarihine bakalım. Türk donanması 16. yüzyılda dünya güçler dengesini değiştirecek işler yapıyordu. Bu yüzyıldan 21. yüzyıla geliyoruz. Aradan 500 yıl geçmiş. 25 Aralık 2005 tarihinde “Deportivolu Taraftarlar, Her Maçta Ay Yıldızlı Türk Bayrağı Açıyor” başlığıyla bir haber yayınlandı.

Bu haber özetle şöyledir: “İspanya’nın kuzeyinde Portekiz sınırına yakın Galicia bölgesinde, ‘Vigo’ ve ‘La Coruna’ adında iki kent var. Bu iki kentin tepük oyuncuları karşı karşıya geldiğinde, ‘Deportivo La Coruna’ adlı tepük takımının taraftarları, rakip tepük takımı karşısında ellerinde Türk bayraklarıyla sahayı dolduruyor ve “En Büyük Türkiye!” diye bağırarak tepük takımındaki oyuncuları ve taraftarları coşturuyor.

Tepük oyununun taraftarları öylesine bu işi benimsemişler ki, bu nedenle kurulmuş onlarca Türk taraftarı derneği bulunuyor. Türk taraftar derneklerinden “La Pasion Turca” adlı derneğin kurucularından Ricardo, “Türk bayrağına Deportivo Kulübü yaşadıkça sahip çıkacaklarını” söylüyor. Gazeteci Alberto Torres, bu ilginin nedenini şöyle açıklıyor:

“Barbaros Hayrettin Paşa, Akdeniz’e hükmettiği sıralarda İspanya sahillerine kadar ulaşmış. O sırada İspanya’da yiğitliğiyle ünlü Galicia bölgesinin delikanlıları, Barbaros’a büyük destek vermişler. Bu işbirliğini içlerine sindiremeyen komşu kent Vigo’nun halkı ise La Coruna’ya Türklerle ortaklığa girmelerinden dolayı, onlara ‘Türkler’ adını takmışlar. Bu ad sporda, özellikle de futbolda günümüzde büyük bir rekabete dönüşmüş.”

Bir başka olay ve yer. Felemenk ticaret gemileri, 1596’da Cava Adası’na (Endonezya) vardığında kendilerini karşılayanlar arasında İtalyanca bilen bir Türk tüccar da vardı. Bu nasıl olmuş? Bu tüccar orada nasıl bulunmuş? Osmanlı İmparatorluğu yönetimi sırasında “Sarı Selim” lakabıyla anılan “2. Selim” zamanında “Kurtoğlu Hızır Reis” komutasındaki 17 kadırga ve 2 levazım gemisinden oluşan Türk donanması, 1500’lü yılların ortasında Endonezya’ya gitmiş ve uzun yıllar o bölgede kalmış, halkı sömürgecilere karşı korumuş ve onlara her türlü bilgiye vermiş, onlarla kaynaşmışlar. Tekne-gemi yapımcılığını, tekne-gemi kullanmasını, ticaret yapılmasını öğretmişler halka.

Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünü kaybetmesiyle Endonezya’da Avrupa, İngiltere ve ABD işgalciliği-sömürücülüğü başlıyor. Aradan yaklaşık 500 yıl geçiyor. 21. yüzyıldayız. Endonezya’da bağımsızlık için savaşan gerillalar, zemininde kırmızı-beyaz renk olan bayraklarına simge olarak Türk bayrağının simgeleri olan “ay ve yıldızı” almışlar.

Tüm Avrupa ülkelerinden değil, bazı Avrupa ülkelerinden örnek verelim. 1700’lü yıllarda İsveç Kralı, Ruslara karşı savaşırken Ruslardan kaçmış ve Osmanlı Devleti’ne sığınmış. Bir süre Osmanlı Devleti’nin misafiri olmuş. İsveç ile Rusya antlaşma yapınca ülkesine geri dönmek isteyen İsveç Kralı’nın yanında 300 Türk askeri güvenlik amacıyla görevlendirilmiş. Uzun bir yolculuktan sonra İsveç’e varılmış. İsveç Kralı’nın yanında İsveç’e giden Türk askerleri geri dönmemiş orada kalmışlar.

Peki ne olmuş bu Türklere ve ne yapmışlar? İsveç’e giden bu 300 Türk askeri, “Askersund” Kasabası’na yerleşmişler ve hayatlarını orada devam ettirmişler. Almanya’nın özellikle güney bölgesinde bir çok yerleşim yerinin ismi Türk ismi taşıyor: Türkheim, Türkenfeld, Türkenkriege gibi. Kasabalardaki bu Türk isimleri 1960 sonrası giden Türkler nedeniyle kalma değil, daha çok 16. yüzyıldan sonra bu bölgelere giden Türk akıncılardan kalmadır. Almanya’nın Schwetzingen Kasabası’nda 18. yüzyıldan kalma ve Türklerin yaptığı bir camii vardır.

Avrupa’dan Afrika’ya geçelim.

22 Kasım 2005 tarihli bir gazetede, “Gambiya’da Türk Olmanın Cazibesi” başlığıyla yayınlanan haber özetle şöyledir:

“BBC Fransızca bölümünde çalışan gazeteci Jean-Michel Duffrene Ramazan ayının sonlarında Batı Afrika ülkesi Gambiya’nın büyükelçiliğine gitmiş ve Fransız pasaportuyla ülkeye giriş için vize almak istediğinde vize vermemişler. Eşinin Türk olması nedeniyle Türk pasaportuyla başvurmuş ve Gambiya’ya girebilmesi için hemen vize vermişler.

Gazeteci Duffrene, Türklerin burada yaptığı ekonomik-kültürel-eğitimsel katkılar sayesinde neredeyse Gambiya’nın her tarafında Türk izine rastlamanın mümkün olduğunu belirtiyor.

Bir örnek de Türkiye’ye yerleşen bir ABD’li aileden örnek vereyim. 29 Kasım 2005 tarihinde “Bursa’ya Yerleşen ABD’li Aile Türkleşti” başlığıyla yayınlanan haber özetle şöyledir:

“ABD’li David Mc Neill, bir otomobil yedek parça firmasındaki görevi nedeniyle 2 yıl önce eşi ve 4 çocuğuyla birlikte Türkiye’ye geldi. Türk kültürüne çok çabuk uyum sağlayan ve artık yaşamlarını Türkiye’de sürdürme kararı alan aile isimlerini de değiştirdi. David (Davut), eşi Angie (Ece), çocukları Graham (Görkem), Matthew (Mert), Murphy (Müfit) ve Austin de (Aslan) adını aldı. Çocuklarını özel okul yerine bir devlet okulu olan Nedim Öztan İlköğretim Okulu’nda okutan ailenin en sevdiği yemekler ise iskender kebap, fasulye ve pide çeşitleri. David Mc Neill, “Eşim ve çocuklarımla Bursa’ya yerleştik. Burada insanlar çok sıcak. Ben ve ailem çabuk adapte olduk. Burada çok mutluyuz, kendimizi bir Türk ailesi gibi hissediyoruz” demiş.

Bunun nedenini ABD’li aile açıklıyor: Türkler bulunduğu her bölgede huzur, adalet ve barışı sağlamıştır.

Türklerin egemen olmadığı bölgelerde savaş, yıkım, sömürü, işgal hakim olmuştur. Türkler dünyanın her bölgesinde, her tarafında bir dünya milleti olarak var ve yaşıyor. Dünya tarihi gösteriyor ki, Türklerin ve Türkiye’nin her şeyi yapabilecek gücü ve örgütlülüğü var. Yeter ki buna uygun hareket edip karar verebilelim. Gücünü ve etkinliğini hissettirsin.

ABD-İngiltere ve İsrail, Irak’ı işgal ettiği gibi şimdi de İran ve Suriye’yi de işgal etmek istiyor. İran’da 30 milyon, Suriye’de milyonlarca Türk yaşıyor. “Evlad-ı Fatihan” dediğimiz bu yurttaşlarımıza ve orada yaşayan insanlara sahip çıkmak bizlerin görevidir.

Türkler, bu bölgede, işgalci emperyalist-sömürgecilere karşı direnen tüm ülkelerle, güçlerle işbirliği yapıp buralardaki işgalcileri-sömürgecileri ve emperyalistleri bu bölgeden kovabilir. Bizlere her kesimin ihtiyacı var. Kimse Türklersiz iş yapamıyor ama Türklerin başında olanlar da bir iş yapmak istemiyor.

Bölgeye barışı ve huzuru Türkler getirebilir. Bunun tarihte örnekleri çoktur. Bir kere daha hatırlatırım.

Türk’ün olmadığı yerde barış, huzur, kardeşlik ve adalet olmaz.

Oğuz Kağan - slide 3

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir