Turhan FEYİZOĞLU
Kasım 1998
1961-71 döneminde Kendilerini sosyalist olarak tanımlayan gençlik örgütleri olarak Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF), Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO), Sosyalist Gençlik Örgütü (SGÖ), sayılabilir.
Bu örgütlerin genel olarak düşünceleri şöyledir: “Türkiye’de burjuva devrim aşaması tamamlanmıştır. Bundan sonra yapılacak olan devrim, sosyalist devrim’dir.”
SGÖ, amacını şöyle açıklamıştır:
“En genel olarak Sosyalist Gençlik Örgütünün amacı, işçi sınıfına, sosyalist devrimin gerçekleştirilmesinde ve giderek sosyalist toplumun kurulmasında yardımcı olmaktır.”
“Kemalist”, “Kemalist sosyalistler”, “Sol Kemalistler” olarak Milli Türk Talebe Birliği (MTTB), Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF), Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı (TMGT), Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB), Türkiye Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (TDGF), Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu (SDDF), Kemalist Devrimciler Birliği gibi örgütler söylenebilir.
Bu örgütlenmeler, “Mustafa Kemal’in başlattığı burjuva devriminin bitirilmemiş olduğu, bunun tamamlanması gerektiği” tezini savunan örgütlerdir.
Temel tezleri, “İkinci Milli Kurtuluş Savaşı” vererek “Demokratik Halk Devrimi”ni gerçekleştirmektir. Bu örgütlerden bazıları, bu düşünceye Mark’çı bir içerik kazandırmak istemişlerdir. Bu, ilk önce, “Milli Demokratik Devrim”, “Ulusal Demokratik Devrim” ya da “Burjuva Demokratik Devrim” olarak ortaya konmuştur. Daha sonra, “Halk Savaşı”, “Öncü savaş” tezleri gündeme gelir. Örgütlerin yönetim kadrosu değiştiği zaman, savunulan tezler de değişmiştir.
SDDF, düşüncelerini şöyle açıklamıştır:
“Sosyal demokrat gençler, çağdaş olmayı, ideolojik ayrıntılar yüzünden bir birine düşman olmamayı savunmuşlardır.. Kemalist çizgide Sosyal Demokrasiyle birleşmenin, Anayasa’nın tam olarak uygulanmasının mücadelesini vermişlerdir.”
Bugün, bazı kesimlerce belki gülünç karşılanabilecek, bu nedenle mi ayrışmalar, çatışmalar olmuş denilebilecek nedenlerle, o dönem, ciddi kavgalar yaşanmıştır.
1961-1971 döneminde, gençliği sol politik açıdan etkileyen iki akım vardır: Kemalizm ve sosyalizm. O dönem, gençlik örgütleri arasındaki mücadele daha çok sosyalistlerin kendi içinde ve sosyalistlerle sosyal demokratlar arasındadir.
1960 lı yılların ilk yarısında, Kemalizm veya bir deyişle Atatürkçülük, gençlik örgütlerinde egemendir. 1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren gençlik örgütlerinde sosyalist düşünce de egemen olmaya başlar. Fakat Kemalizmden tam kopuş değildir. Sol ile Kemalizmin buluşmasıdır.
Türkiye’de güçlü bir Kemalist gelenek vardır. Doğan Avcıoğlu, 22 Ağustos 1962 tarihli YÖN Dergisi’nde, “Sosyalizmi, halkçılık, devletçilik, devrimcilik, laiklik, cumhuriyetçilik ve milliyetçilik ilkelerine dayanan Atatürkçülük’ün en tabii sonucu ve devamı sayıyoruz. Sosyalizmin, Atatürk devrimlerini geliştirme ve ileri götürme yolu olduğuna inanıyoruz” der.
Tabii Senatör Muzaffer Karan da, 12.9.1962 tarihli, YÖN dergisinde yazdığı yazısında, “Kemalizmin altı oku, Türk sosyalizminin temel taşlarıdır.” der.
TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar ise, bu dönem sosyalizme, “Türkiye sosyalizmi”, Güler yüzlü sosyalizm” gibi yeni yorumlar getirir.
Gençlerin yaptığı bileşim ise ilginçtir. Ahmet Börüban, “1969’da ODTÜ’de öğrenci iken, bilgisayarda Che Guevera’nın silueti üzerine Atatürk’ün Bursa Nutku’nu yazar, bunu bildiri haline sokar, dağıtırdık” demiştir.
Hüseyin İnan, ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü’nün bir toplantısında, “Gök gözlü oportünist” diyen, birisinin üzerine, “Polis, provokatör” diye hışımla yürüyerek, dövmek ister.
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, 12 Aralık 1964 Cumartesi günü, CHP Parti Meclisinde günün olaylarını değerlendirdiği bir konuşma yapmaktadır. Konu üniversite gençliğine gelince, Başbakan İnönü, gençlerin girişimlerini anlatmış ve söz arasında, “Kendi kendilerine not vermek istiyorlar” der. Bu konuşma tartışmalara yol açar ve İnönü’ye gençlerin haklı oldukları söylenir. Üyelerden Nedim Tekin, “Üniversite gençliği CHP’den uzaklaşıyor, gençlik bizi bırakıyor” deyince, İnönü, “Gençlik AP’ye mi gidiyor?” diye sorar. Tekin, “Hayır paşam. Gençlik ve aydınlar sosyalizme gidiyor” karşılığını verir.
Yıldız Teknik Okulu Öğrenci Derneği Başkanı Niyazi Adıgüzel’in, 1969’da bu konuda, yaptığı değerlendirme şöyledir:
“1960 yılındanberi Türkiye’de her yıl, her ay, hatta her hafta öğrenci hareketleri olmuştur. 1964 yılına kadar CHP düğmeye bastığı zaman onbinlerce öğrenci sokağa dökülmüştür. Ancak, 1964’den bugüne kadar, bu idare, TİP’in eline geçmiştir.”
12 Aralık 1965 Pazar günü yapılan TİP Ankara il kongresine sunulan çalışma raporu, bu konuda gerekli bilgileri vermektedir:
“Ankara Üniversitesine bağlı fakültelerde bulunan sandıklardan hemen hepsinde partimiz çok yüksek oranda oy almış, hatta Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nda diğer partileri büyük oy çoğunluğuyla geçerek, en çok oy alan parti durumuna yükselmiştir.”
Geneli yansıtmasa da belli bazı merkezlerde yapılan anket ve seçim sonuçları konu hakkında bilgi verir.
ANT Dergisi’nin Istanbul Üniversitesi Merkez Binasında 150 öğrenciyle 1967 yılında yaptığı ve 31 Ekim 1967 günü yayınladığı bir ankete göre öğrencilerin beğendikleri liderler sırayla şöyledir:
Atatürk, De Gaulle, Che Guevera, Mao Çe Tung, Kennedy, Nasır, Castro, İnönü, Lenin, Lumumbo, Ho Şi Minh, Aybar, Alpaslan Türkeş ve Gandi.
2 Haziran 1968 Pazar günü, Kısmi Senato, Belediye, İl Genel Meclisi, Muhtar ve boş yerlerdeki milletvekili seçimi yapılır.
Istanbul’da bulunan öğrenci yurtlarında çıkan seçim sonuçları şöyledir:
Site Öğrenci Yurdu: CHP:160, TİP:115, AP:67, CKMP:43.
Çemberlitaş Kız Yurdu: CHP:70, TİP:31, AP:30, CKMP.:2.
1961-71 döneminde kendisini “Kemalist” ya da “Sosyalist” olarak tanımlayan birçok gençlik örgütünü çatısı altında toplayan üst kuruluşlar bulunmaktadır.
Tanımlamalar sadece bilinen anlamları açısından değil, kimin nasıl tanımladığına da bakmak gereklidir.
TMGT, DÖB, ODTÜ Öğrenci Birliği, Ankara Üniversitesi Talebe Birliği, 30 Ekim – 10 Kasım 1968 günleri, Samsun’dan Ankara’ya, “Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü” düzenler.
DÖB, yürüyüş hakkında şu açıklamayı yapar:
“Biz, Devrimci Öğrenci Birliği olarak hareketin niteliğinin, özünün Amerikan emperyalizmine – Feodalizme – İşbirlikçi sermaye çevrelerine karşı bir mücadele, gerçek demokrasi için bir mücadele olacağını belirttik. Zira Tam Bağımsız Türkiye, ancak bu güçlere karşı savaşın başarıya ulaşması ile gerçekleşebilirdi. Biz, Mustafa Kemal Gençliği olarak, Türkiye’nin istiklalinin zedelendiğini, elden gittiğini görüyorduk. Onun için atılması gereken devrimci adımın ‘İstiklali Tam Türkiye’ için olacağını, gerçekleştirilmesi gereken ilk amacın ‘Tam Bağımsız Türkiye’ olduğuna inayorduk. Ve bu fikrimizde de direndik.
Sosyalist şiarlar atmadığımız için diğer örgütler tedirgin olmadılar.”
Bir örgüt, “sosyalist şiarlar atmadığını” bildiride açıklama gereksinimi duyduğuna göre, ciddi veya önemli bulduğu bazı kesimler vardır ve bu kesimlere mesaj göndermektedir.
MDD’cilerin mesaj gönderdiği kesimlerle ittifak yapmayı olumlu bulmayan “sosyalist devrimciler” bunu nasıl değerlendirmektedir ona bakalım.
Sosyalist devrimciler, 13 Eylül 1969 Cumartesi günü, Ankara’da, “Pahalılığa karşı Miting” düzenler. Bir grup MDD’ci, hiç bir ilgileri olmadığı halde mitinge katılmaya çalışır ve olay çıkartır.
22 Eylül 1969 tarihli EMEK Dergisi’nde, mitingi sabote etmeye çalışan MDD’ci grubu, “Sosyalizmle Mücadele Derneği” diye adlandırarak, bu konu hakkında özetle şu değerlendirme yapılır:
“Mitingi sabote etmek niyeti ile geldikleri anlaşılan bir grup, miting boyunca devamlı yaygara kopardılar, bir araya toplanıp bağırıp çağırdılar. Sabote etmek deyince, insanın aklına, toplum polisleri ile komandolar gelir. Oysa bu kez, bunların kendileri değil, özentileri vardı ortalıkta. Mitingi baltalamaya, işçi sınıfının sloganlarının söylenmesini engellemeye çalışanlar, bu kez, her gün ne idükleri daha bir açığa çıkan demokratik devrimci diye geçinen gruptu. Sosyalist gelişmeyi engellemek veya saptırmak için hiç bir güçlükten kaçınmayan, bu küçük burjuvazinin sosyalist hareket içindeki truva atları, mitingde Sosyalist Türkiye sloganının söylenmesini, bsosyalist hareketi bölme, parçalama ve hançerleme siyasetlerine aykırı görmüş olacaklar ki, hemen başka sloganlarla taarruza geçtiler. Türkiye, sosyalist olmadan bağımsız olabilirmiş gibi, veya Türkiye sosyalist olduğunda bağımsız olmayacakmış anlamına gelecek bir tarzda Bağımsız Türkiye diye bağırdılar ve konuşmacıları engellemeye çalıştılar. Bu, sivil toplum polisi özentilerinin çirkin provokasyon denemesi mitingde bulunanlarca nefretle izlendi.”
SDDF, 23 Nisan 1970’de, “Ulusal bağımsızlık ve Ekonomi Haftası” başlatır. SDDF, yayınladığı bildiride özetle şu açıklamayı yapar:
“Kemalist devrimci hareketimiz her türlü baskıya karşı yürütülecektir. Amerikancı iktidar ve destekleyicileri bunu böyle bilmelidir.”
Peki Istanbul TDGF Bölge Yürütme Kurulu, Ulusal Egemenlik Bayramı dolayısıyla, 23 Nisan 1970’de nasıl bir bildiri yayınlamıştır, ona bakalım.
Bildiri özetle şöyledir:
“Yeraltı ve yerüstü servetlerini Amerika’ya peşkeş çekmiş; Mustafa Kemal’in tam bağımsızlık ilkesini emperyalist çizmeleriyle ezmiş ve ihanetlerini belgelemiş iktidarlara karşı, işçisiyle, köylüsüyle, Kemalist ordusuyla ve devrimci gençliğiyle artık ‘Dur’ demenin zamanı gelmiştir.”
Bu dönem ayrıca, Harp Okulu’nda eğitim gören bir kısım öğrencide, yaşanan politik gelişmelerden etkilenmiştir. İlk önce 69 deniz subayı (Daha sonra katılanlarla imza sayısı 110’a çıkmıştır) imzaladığı için “69 Deniz Subayının Bildirisi” olarak anılan ve Aralık 1969’da yayınlanan bildiride şu cümleler yeralmaktadır:
“Bu savaş bir avuç insanın değildi ki, dursun. Bu savaş senin; bu savaş ezilenlerin. bu savaş Mustafa Kemal’in savaşı… Milli Kurtuluş Savaşı’mızın en büyük dayanağı yiğit halkımızsa, onun yumruğu devrimci gençliktir. Onun yumruğu bizleriz. Gece yarılarından alacakaranlıklarda, gençliğe sıkılan kurşun gerçekte Mustafa Kemal’e sıkılıyor.”
Örnek olarak verdiğim bu açıklamalar esasında, o dönem, bu örgütlerin ve kendisini MDD’ci olarak olarak adlandıran kesimlerin bütün bildirilerinde yeralan ortak açıklamalardır.
Belli kesimlerce Dev-Genç’in teorisyeni olarak adlandırılan Mahir Çayan, bu konuda neler yazmıştır?
Mahir, Aydınlık Sosyalist Dergisi’nin Ocak 1970’te yayınlanan 15. sayısında, “Bugünün şiarı nasıl, Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye, şiarı ise, sekter ve gerici şiarı da Sosyalist Türkiye, şiarıdır.” diye belirttikten sonra, “Kemalizm” hakkında özetle şunları yazmıştır:
“Kemalizm, küçük burjuva devrimciliğinin, işgal altındaki bir ülkede -Türkiye’de- emperyalizme karşı bir isyan bayrağıdır…Küçük burjuvalar ülkesi olan Türkiye’de devrimci bir geleneğe sahip olan bu zümre, içinde bulunduğumuz evrede de çeşitli kurum ve örgütlerde yer alarak ülkenin politik hayatında aktif bir rol oynamaktadır.”
MDD’cilerin, “Sosyalist Türkiye” sloganına karşı tepkisinin birçok nedeni var.
Birincisi, “Türkiye, sosyalist değil milli demokratik devrim aşamasındadır.”
İkincisi, “Milli Demokratik devrim amacıyla ittifak yapılan diğer kesimleri ürkütmesi” nedeniyledir. Ürkütülmesinden korkulan kesim ise “sivil olmayan” kesimlerdir.
TİP ya da kendisini sosyalist olarak adlandıran kesim ise, bu ittifaka, “cuntacılık” bağlantıları olduğu gerekçesiyle tamamen karşı çıkıyor ve ittifaka yanaşmıyordu.
Gençler arasında ilk başta “Sosyalist Türkiye” ya da “Bağımsız Türkiye” sloganlarının söylenip söylenmemesi tartışmalarını sadece bir slogan olarak algılayan bazı gençler, çözüm yolu olarak, “Bağımsız Sosyalist Türkiye” sloganının atılmasını önermiş ve gösterilerde bunu kullanmışlardır. Konunun ideolojik boyutunun olduğu da zamanla kavranmaya başlanmıştır.
“Sosyalist Türkiye” sloganına karşı tepki, sadece bir sloganın soylenip söylenmemesi konusunda kalmamış, bıçaklı saldırıya döndürülmüştür.
28 Aralık 1970 Pazartesi günü, SGÖGenel Başkanı Muharrem Kılıç, Dursun Akdoğan, İbrahim Bakırcı, Oğuz Tekin, Hayrettin Seçmen, bu nedenle, Hacettepe Üniversitesi’nde TDGF’liler tarafından bıçaklanır.
SGÖ, 29 Aralık 1970 Salı günü, Dev-Genç’e şiddetle çattığı bildirisinde özetle şu görüşlere yer verir:
“Dev-Genç, burjuvazinin emrinde anti-sosyalist ve anti-demokratik eylem veren bir örgüttür. Burjuvazi sahneye koyduğu bu oyunlarla iki gerici gençlik örgütünü, Dev-Genç ve Ülkü Ocaklarını aktör olarak kullanmaktadır. Dev-Genç’in ilericilikle, demokratik güçlerle hiçbir ilgisi yoktur. Anti emperyalist mücadele adına emperyalizme nasıl köpeklik edecekleri konusunda birbirleriyle yarışırlarken aralarında küçük gruplara da bölünün Dev-Genç yöneticileri son günlerde sayıları daha da artan öldürülen gençler olayının da sorumlularıdır.”
TDGF ile SGÖ, bu saldırılara rağmen, 12 Mart döneminde ittifak için çaba gösterir. Bunun nedenini son TDGF Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, şöyle açıklamıştır:
“Bizim yönetimimiz sırasında ise gerek SGÖ, gerek Dev-Genç dışındaki, TİPyönetimine şöyle ya da böyşle yakın gruplaşmalarla daha iyi ilişkiler sürdürebildik. Bu biraz da bizim Kemalizm üzerindeki vurguyu azıltmamızdan ileri geldi ve 12 Mart’a karşı çok açık bir tavır takındııktan sdonra, onlarla (SGÖ’lülerle) daha yakın bir ilişki doğdu ama sıkıyönetim ilan edilip, dağılınınca bir daha birbirimizi göremedik.”
Ortak düşünceleri paylaşanlar, zaman zaman, ittifaka girer.
ODTÜ Öğrenci Birliği’nin 1969 yılında yapılan seçimler sırasında kavgalar çıkar. TDGF’liler, bazı SDDF’lileri ODTÜ’de döver. SDDF’liler de, ODTÜdışında yakalyadıklmarı ODTÜ’lülelir döver. Ertuğrul kürkçü, bu nedenle, 1969 Eylül ayında Kızılay’da SDDF’lilerden dayak yer.
ODTÜ Öğrenci Birliği seçimlerinde SDDF’liler ile MDD’ciler arasında çıkan kavga nedeniyle Öğrenci birliği yönetimi ortada kalınca, bir grup sosyal demokrat, kendilerini, “Milli Kurtuluşçu Sosyal Demokratlar” olarak adlandırıp, “Toplumcu” grupla işbirliğine gider.
21 Mart 1970 günü SDDF’lilerin yaptığı mitinge TDGF’liler el koyar ve bazı SDDF’lileri döver. Saldırılar daha sonra da devam eder.
O dönemin, en popüler gençlik örgütü olan TDGF’nin yaptığı eylemlere ve açıklamalarına bakalım.
TDGF, 14 Mart 1970 Cumartesi günü, Ankara’da, “Bağımsızlık Haftası” düzenler.
14 Mart 1970 Cumartesi günü, TDGF, ODTÜ Öğrenci Birliği, Ankara Üniversitesi Öğrenci Birliği, SBF Öğrenci Derneği, Üniversite Asistanları Derneği, Ankara Üniversite Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği, Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu Öğrenci Derneği, Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi Öğrenci Derneği ve bir çok kuruluş, DTCF bahçesinde bir forum yapar.
Forumda alınan karar gereğince, “Mustafa Kemal’in kurduğu Birinci Millet Meclisine gidilecek ve orada da forum” düzenlenecektir.
Binlerce genç, en önde Türk bayrağı koşarak, Ulus’taki ilk T.B.M.M.’ne gelir. Sanki ilk TBMM’deki gibi bazı konular tartışılır, görüşülür ve sonunda karara bağlanır.
İlk TBMM balkonundan, Ulus Meydanında bulunan binlerce gence şu duyuru yapılır:
“Mustafa Kemal’in yürüttüğü milli kurtuluş savaşımızın başarıya ulaşması için 23 Nisan 1920’de ilk toplantısını yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi, onurlu bir ulusun parlamentosuydu.
Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanan parlamento emperyalizmin kovulması, halkımızın kurtulması için kararlar alıyor, işgal kuvvetlerini atmak için planlar yapıyordu.
Biz, Türkiye’nin milli kurtuluşçu, devrimci gençliği olarak böylesine onurlu bir parlamentoyu özlüyoruz.
Biz, Amerikan emperyalizminin ve işbirlikçilerinin egemenliğindeki bir gerici politik düzeni değil, işçi – köylü – asker ve gençliğiyle tüm ulusumuzu temsil eden devrimci ve demokratik bir politik düzeni özlüyoruz.
Biz, devrimci gençlik olarak, Amerikan uşaklarının, oy pazarında para ile satın alınan kişilerin, halkımızın sırtından milyonlar vuranların at oynattığı bir politik düzeni tanımıyoruz.
Yaşasın Mustafa Kemal’in milli, onurlu, parlamentosu!.
Yaşasın işçi – köylü asker ve gençliğin devrimci dayanışması!.
Toplantıda alınan kararlar şunlardır:
1- Amerikan emperyalistleri, işbirlikçileri ve toprak ağaları halkımızın baş düşmanıdırlar.
2- Halkımızın ve gençliğin hiçbir siyasi partiye güveni yoktur.
3- Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye’yi kurmak için:
-Yurdumuz bütün Amerikan Askeri üslerinden ve tesislerinden, bütün Amerikan askerlerinden, Barış Gönüllülerinden ve bütün Amerikan sivil uzmanlarından temizlenmelidir.
– Yer altı ve yer üstü servetlerimizi sömüren bütün yabancı şirketlere ve yabancılarla işbirliği yapan zenginlerin mallarına el konmalıdır.
– Milli çıkarlarımızı zedeleyen bütün ikili anlaşmalar feshedilmeli NATO ve CENTO’dan çıkılmalıdır.
– Toprak ağalığı ve tefecilik ortadan kaldırılmalı ve ağaların toprakları yoksul köylülere dağıtılmalıdır.
– Bütün milli sınıf ve tabakaların, işçilerin, köylülerin, memurların, öğretmenlerin teşkilatlanmalarını ve demokratik mücadelesini engelleyen bütün kısıtlamalar kaldırılmalıdır.
– Bütün ilkokullar, ortaokullar, liseler, yüksek okullar ve bütün eğitim ve öğretim sistemimiz yabancılara değil, Türkiye halkına hizmet eder duruma getirilmelidir.
– İstiklali tam Türkiye için mücadele, gerçek demokrasinin kurulması için mücadele devrimci görevimizdir.
Bu uğurda mücadeleye katılmak her yurtseverin hem hakkı, hem de görevidir.”
Bu eylem ve kararlar, Atilla Sarp’ın TDGF Genel Başkanı olduğu dönemde yapılmıştır.
Ertuğrul Kürkçü’nün TDGF Genel Başkanı olduğu dönemde de en kalabalık yürüyüş 10 Kasım 1970 Salı günü yapılır.
Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (TDGF), Üniversite Asistanları Sendikası (ÜNAS), Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı (TMGT), Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), Ankara Üniversitesi Öğrenci Birliği, Hacettepe Üniversitesi Öğrenci Birliği ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliği, Yapı İşçileri Sendikası (YİS), Sağlık İşçileri Sendikası (Sağ-Kur), 10 Kasım 1970 Salı günü, “Mustafa Kemal Yürüyüşü” düzenler.
Ellerinde taşıdıkları “Mustafa Kemal”in kalpaklı afişleriyle çoğunluğunu öğrencilerin teşkil ettiği yürüyüş, saat 11.00’de Anıt-Kabir’de başlar.
İstiklal Marşı’nın okunması ve saygı duruşundan sonra TDGF Başkanı Ertuğrul Kürkçü, özetle şu konuşmayı yapar:
“Atatürk, istiklal-i tam Türkiye görüşünün ışığı altında anılmalıdır. Yeni bir kurtuluş savaşının eşiğindeyiz. Emperyalizmin bütün dünyada hızla çöktüğü bir dönemde Ata’yı anıyoruz. Ata’yı anmak için Birinci Kurtuluş hareketinin manasını iyi bilmek lazımdır.”
Gençler, “Bağımsızlık andı” içtikten sonra, Anıtkabir önünden yürüyüşe geçer.
Yürüyüşte, “Enternasyonal Marşı söylenir mi söylenmez mi, söylenirse provokasyon olur mu?” diye tartışma yaşanır.
“Atatürk geliyor”, “Kahrolsun Amerika”, “Bağımsız Türkiye”, “Devrimciler el ele, milli cephede”, “İşçi gençlik ele ele, milli cephede” sloganlarıyla Tandoğan Alanına gelen gençler, İstasyon yolu üzerinden eski T.B.M.M. önünde toplanır. Bu arada, bir grup genç, Cento binası önüne gelerek yarıya indirilmiş Amerikan bayrağını indirerek yırtar. Yürüyüşe devam eden gençler, Cemal Gürsel Alanında yapılan kısa konuşmalardan sonra dağılır.
Mustafa Kemal Yürüyüşü”nü düzenleyen kuruluşlar, Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi (DTCF)’nde de, saat 17.00’de “Mustafa Kemal” forumu düzenler.
Forumda TDGF Başkanı Ertuğrul Kürkçü, TÖS Başkanı Fakir Baykurt, Prof. Muammer Aksoy, i Milli Birlik Komitesi üyelerinden Tabii Senatör Suphi Karaman, Devrim Gazetesi Sahibi Doğan Avcıoğlu, ODTÜ Öğrenci Birliği Başkanı Erhan Erdoğmuş, konuşma yapar.
Kürkçü, düzenlenen bu etkinlikler hakkında, neler düşündüğünü özetle şöyle açıklamıştır:
“Şunu açık ve seçik bir şekilde belirtmek isterim ki, Atatürk ve o’nun düşünceleri olan Kemalizm’le bilimsel sosyalizmin prensipleri arasında uzlaşmaz bir ayrılık ve çelişki mevcut değildir. Ama bazı çelişkiler şüphesiz ki vardır.
Sosyalistler tarafından Atatürk’ün kurtuluş savaşı sırasındaki Mustafa Kemal vasfının benimsendiği ve Atatürk olarak mevcudiyetinin kabul edilmediği yolunda bir iddia mevcuttur. Bu iddia çok yanlıştır. Burada belirtmek isterim ki, bizim değerlendirmemize göre radikal küçük burjuvanın devrimcisidir ve sonuna kadar da öyle kalmıştır. Bu nedenle Atatürk’ün kurtuluş savaşları sırasında icraatına bakılıp, devrimci olarak Mustafa Kemal adı ile kabul edilip de bilahare devrimci çizgiden uzaklaşıp Atatürk olarak reddedilmesi şeklinde bir değerlendirme, kimlerin hangi arkadaşların yaptıklarını bilmiyorum. Ama uygun değildir. Kurtuluş savaşı ile ondan sonraki icraatı diyalektik bir sonucudur, mantiki bir neticesidir.
Ben, Dev-Genç Genel Başkanı olarak ve diğer Merkez Yürütme Kurulu arkadaşlarım Kemalist değiliz ve hiç bir zaman Kemalizm’in arkasına sığınmadık. Biz, her zaman proleter sosyalistler olduğumuzu açık ve seçik olarak belirttik. Ve kendi dünya görüş açımızdan Mustafa Kemal’in Türk tarihinde ilerici ve devrimci olarak rol oynadığını değerlendirip, belirttik.
Mustafa Kemal’in ideolojisini oluşturan Kemalizm’in temel ekseni anti emperyalisttir. Ve Mustafa Kemal’in diğer bütün düşünceleri bu anti-emperyalist eksen etrafında çeşitlenir. 1970’de Türkiye’deki başlıca çelişme milletlerarası tekelci sermaye ile Türk halkının çelişmesidir. Ve bu çelişmenin çözüm tarzı da anti-emperyalist ve anti-oligarşik bir devrim çizgisinden geçer. Dünyada milli kurtuluş savaşlarını vermiş bütün milletlerde bu savaşların öncüleri bayraklaştırılmış fakat devrimin sonraki safhalarında hiç bir zaman devrimciler, sosyalistler, bu bayraklaştırılan milli şahsiyetlerin arkasına sığınmamışlardır. Biz de aynı görüşle hiç bir zaman Mustafa Kemal’in arkasına sığınmadık, sığınmak istemedik. Amma Türkiye’de hiç bir kimse bizim kadar Mustafa Kemal’e de sahip çıkmamıştır. Sonuç olarak şunu belirtmek isterim ki, Mustafa Kemal’in ortaya koymuş olduğu mücadele ve Kemalizm’in anti-emperyalist olması ve belli bir evrede bizim de anti-emperyalist bir mücadeleyi ön görmüş bulunmamız, böylece, zikrettiğim şekilde muayyen bir devre içersinde anti-emperyalist savaş konusunda fikirler arasında ayniyet ve mutabakat bulunmuş olması sebebiyle o devrede de Mustafa Kemal’i benimseriz ve ona sahip çıkarız. Kaldı ki, 10 Kasım 1970 tarihindre Anıt-kabir’de ben bir konuşma yaptım ve bu konuşmamda Mustafa Kemal’i sosyalistler adına andığımızı belirttim.”
Yusuf Küpeli’nin yazdığı, “1965-1971 – Türkiye’de devrimci Mücadele ve Dev-Genç” adlı broşürün otuzumcu sayfasında, bu konuda özetle şu değerlendirme yapılmıştır:
“Şüphesiz o gençlik liderlerinin ve proleter devrimci gençliğin bir Kurtuluş Savaşı vermiş olan küçük burjuva devrimcisi Mustafa Kemal’e saygıları vardı. Ama Kemalizmi değil, proleteryanın ideolojisini benimsemişti.”
Mahir Çayan ve arkadaşları, 1971 yılında yaptıkları savunmada, bu konuyu şöyle açıklamıştır:
“Kurtuluş savaşı dönemini, daha sonraki Kemalist devrimciler döneminden ayırmak gerekir, şeklinde bizim görüşlerimizmiş gibi ileri sürülen görüşler bize ait değildir. Bu görüşe katılmadığımız gibi bize ait de değildir. EMEK Dergisi’nin görüşüdür. Ve bizim EMEK dergisi’yle hiç bir bağlantımız yoktur.”
Bu konuda, bir açıklama daha.
TDGF Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Sadun Tanju ile yaptığı ve 12 Şubat 1971 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan röportajında:
“Biz, siyasal bir parti değiliz. Üstelik sosyalizm gelsin de demiyoruz. Biz halkın iktidarı olan demokrasiyi istiyoruz.” açıklamasında bulunur.
12 Mart 1971 Cuma günü, askeri muhtıra verilir. İlk olarak, 16 Mart günü, “Kemalist” olarak adlandırılan subaylar, ordudan tasfiye edilir.
Türkiye, yeni bir siyasi dönemin içindedir artık.
Yazıları posta kutunda oku