Sevgili Okuyucular,
Avrupa Birliği yetkililerinin ve ABD siyasilerinin ve askerlerinin zaman zaman ülkemize gelerek veya buldukları her fırsatta ülkemizin kanunlarını hiçe sayarak ve insan haklarıyla Avrupa standartlarının gölgesine sığınıp birliğimize ve dirliğimize saldırdıkları, horlayıcı ifadelerle bize tepeden baktıkları sık sık rastladığımız “normal olaylar” haline gelmiştir.
Türkiye’ye gelir gelmez Diyarbakır’ı ziyaret etmeyi adet edinenlerin de Türkiye’ye vermek istedikleri mesaj da bu tür saldırılar gibi cevapsız kalmakta ve sanki tepemizde, kendi iktidarlarımızın dışında bir iktidar varmış ve biz bunlara mecbur ve mahkummuşuz gibi bir hava yaratılmış bulunmaktadır.
Burada önemli olan çocuklarımızın, torunlarımızın kafasına, iki asırdır yerleştirilmeye çalışılan aşağılık duygusunun ne derece katmerlendiğini, idarecilerimiz ve ilim adamlarımızın görmezlikten gelmeleridir. Bir millet için bundan büyük bir tehlike düşünülemez.
Şüphesiz bu tehlikeyi daha da büyüten, bu zaman içinde içimizden yetişmiş, rahmetli Cemil Meriç’in ifadesiyle “batının Yeniçerileri” olmuş Türk aydınlarının varlığı ve bunların batıdan aldığı destekle ülkemizde son derece itibarlı ve güçlü bir kadro oluşturduklarıdır. Bu kadrolar içinde dönmeliklerini unutmamış ve dolayısıyla dönmemiş dönmelerle dinsiz dinciler çoğunluğu teşkil etmektedirler.
Evlenmiş bir insanın karısının veya kocasının Almanya’ya Almanca öğrenmedikçe girişini yasaklayan zihniyet hangi hakla insanlıktan, insan haklarından bahsedebilir? Haber filmlerinde bizde nadir olan polis canavarlığının en şiddetlisini görebildiğimiz Avrupa ve Amerika polisini bırakıp da mütemadiyen bizim polisimize saldırılmasının neresinde hakşinaslık vardır? Mahkemeye intikal etmiş bir davanın tarafı gibi, yasak olduğu halde beyanatlar verebilmek hangi “hukukun üstünlüğü” ilkesine uyar? “Hukukun üstünlüğü”, “yargı bağımsızlığı” diyerek hukuku çiğneyen AB yöneticileri kadar Türkiye’deki ortaklarına kim sus diyecektir? Bir yabancıyı sırf çıldırdığı için öldüren cahil bir Türke bütün dünya ile birlikte saldıran ve bu saldırıyı aylarca kaleminden düşürmeyen batının yeniçerisi aydınlarla Avrupalıların, kendi ülkelerindeki masum insanların evlerini yakan ve bunu sistemli şekilde tekrar eden soydaşlarının suçlarını milliyetçilik ve hatta ırkçılık gözüyle görmemelerine karşı Türkiye’deki her türlü yabancı düşmanlığından nefret eden Türk milliyetçilerine her fırsatta saldırmaları sadece ve sadece Türk düşmanlığı değil midir? Türk düşmanlığının Türk milliyetçileri hedef alınarak her vasıtayla kusulmasının ifade özgürlüğü adına meşru görülmesi ve meşrulaştırılması için kanunlarımızın değiştirilmesi hangi çeşit bir özgürlüktür?
Avrupa Birliği’nin Türkiye’de yapılmasını istediği kanun değişikliklerinin hemen hepsinin Türkiye’de suçluları korumaya yönelik olduğu, dikkatle inceleyenlerin gözünden kaçması mümkün olmayan bir gerçektir. Avrupa’nın insanlık adına, hukuk adına, laiklik adına, adalet adına, özgürlükler adına bize dayattığı reformlara önce kendisinin ihtiyacı vardır. Newmark’ın dediği gibi Türk düşmanlığı kanlarında bir gendir ve bunu kendi suçlarını, tutum ve davranışlarını hiç görmeden, hiç düşünmeden her fırsatta kusabilmektedirler ve öyle anlaşılıyor ki, kusmaya devam da edeceklerdir.
Yugoslavya’yı, Çekoslavakya’yı kendi böldü ise bu doğrudur, Kıbrıs’ı biz bölünce bu bütün batının üstümüze gelmesi için bir sebebtir. Irak’da, Afganistan’da terörist avı için dünyanın öbür ucundan gelip milyonlarca insanı öldüren, perişan eden ve çağımızın en büyük insanlık suçunu işleyenlerin bizim teröristlerimizi ise korumaları, hatta desteklemeleri “insan hakları”nın gereğidir. Cani veya cinayete ortak olduğu şüphe götürmez bir insanı iade bir tarafa, koruma altına alıp Türkiye’deki hapse düşmüş Avrupalı esrar kaçakçısı için kıyamet koparmaları “eşitlik” anlayışlarıdır. Türkler adam kesti demek parlamentodan geçirilebilen bir kanun ve buna bağlı olarak bir ifade özgürlüğü meselesi iken, aksini söylemek suçtur. Bu da “adalet” anlayışlarıdır.
Bu misalleri artırmak mümkündür. Batının insan hakları, fikir ve ifade özgürlüğü, adalet, hukukun üstünlüğü … gibi kavramları kendi menfaatleri istikametinde kullandığı vasıtalardan başka bir şey değildir. Rahmetli Cemil Meriç “hümanizm” batının günah çıkartmak için kullandığı bir terimdir derdi. Her şey batının menfaati için “vasıta”dır. Bunları bize gaye olarak sürerlerken kendileri vicdansızca Türk’e düşmanlığın vasıtası olarak kullanmaya devam ederler.
Bu yazıda batı düşmanlığı arayanlar boş yere gayret etmesinler. Türk milliyetçileri “yaradandan ötürü bütün yaratılanları” sever.
Ama devletlerimize ve milletimize hâkim olmuş bu felsefe, milyonlarca kızılderiliyi katleden, milyonlarca siyah deriliyi Türkiye’de merkeplere dahi reva görülmemiş, bir tutumla kırbaç altında çalıştıranlar için aptallıktan başka bir mânâ ifade etmemiştir.
Tanrı Türk’ü Korusun.
Prof. Dr. Turan Yazgan
Bir yanıt yazın