24 Eylul 1945
En guzel deniz :
henuz gidilmemis olanidir...
En guzel cocuk :
henuz buyumedi.
En guzel gunlerimiz :
henuz yasamadiklarimiz.
Ve sana soylemek istedigim en guzel soz :
henuz soylememis oldugum sozdur...
Nazim Hikmet – 1946
CEVIZ AGACI
Basim kopuk kopuk bulut, icim disim deniz,
ben bir ceviz agaciyim Gulhane parkinda,
budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkindasin, ne polis farkinda.
Ben bir ceviz agaciyim Gulhane parkinda,
Yapraklarim suda balik gibi kivil kivil.
Yapraklarim ipek mendil gibi tiril tiril.
kopariver, gozlerinin, gulum, yasini sil
Yapraklarim ellerimdir tam yuz bin elim var,
Yuz bin elle dokunurum sana, Istanbul'a.
Yapraklarim gozlerimdir. Sasarak bakarim.
Yuz bin gozle seyrederim seni, Istanbul'u.
Yuz bin yurek gibi carpar, carpar yapraklarim.
Ben bir ceviz agaciyim Gulhane parkinda,
Ne sen bunun farkindasin, ne polis farkinda.
KARLI KAYIN ORMANINDA
Karli kayin ormaninda
yuruyorum geceleyin
Efkarliyim, efkarliyim,
elini ver, nerde elin?
Ayisigi renginde kar,
kece cizmelerim agir.
Icimde calinan islik
beni nereye cagirir?
Memleket mi, yildizlar mi,
gencligim mi daha uzak?
Kayinlarin arasinda
bir pencere, sari, sicak.
Ben ordan gecerken biri:
<<Amca, dese, gir iceri.>>
Girip yerden selamlasam
hane icindekileri.
Eski takvim hesabiyle
bu sabah basladi bahar.
Geri geldi Memed'ime
yolladigim oyuncaklar.
Kurulmamis zemberegi
kuskun duruyor kamyonet,
yuzduremedi legende
beyaz kotrasini Memet.
Kar tertemiz, kar kabarik,
yuruyorum yumusacik.
Dun gece on bir bucukta
olmus Berut, tanisirdik.
Bende boz bir halisi var
bir de kitabi, imzali.
Elden ele gecer kitap,
daha yuz yil yasar hali.
Yedi tepeli sehrimde
biraktim gonca gulumu.
Ne olumden korkmak ayip,
ne de dusunmek olumu.
En acayip gucumuzdur,
kahramanliktir yasamak:
Olecegimizi bilip
olecegimizi mutlak.
Memleket mi, daha uzak,
gencligim mi, yildizlar mi?
Bayramoglu, Bayramoglu,
olumden ote koy var mi?
Geceleyin, karli kayin
ormaninda yuruyorum,
Karanlikta etrafimi
gunduz gibi goruyorum.
Simdi surdan saptim miydi,
sose, tirenyolu, ova.
Yirmi bes kilometreden
piril pirildir Moskova...
Nazim Hikmet
YASAMAYA DAIR
1
Yasamak sakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yasayacaksin
bir sincap gibi mesela,
yani, yasamanin disinda ve ötesinde hiçbir sey beklemeden,
yani bütün isin gücün yasamak olacak.
Yasamayi ciddiye alacaksin,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kollarin bagli arkadan, sirtin duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleginle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmedigin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamisken,
hem de en güzel en gerçek seyin
yasamak oldugunu bildigin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksin ki yasamayi,
yetmisinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalir diye degil,
ölmekten korktugun halde ölüme inanmadigin için,
yasamak yani agir bastigindan.
1947
2
Diyelim ki, agir ameliyatlik hastayiz,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün degilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de gülecegiz anlatilan Bektasi fikrasina,
hava yagmurlu mu, diye bakacagiz pencereden,
yahut da sabirsizlikla bekleyecegiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüsülmeye deger bir seyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanip ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hinçla bilecegiz bunu,
fakat yine de çildirasiya merak edecegiz
belki yillarca sürecek olan savasin sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yasimiz da elliye yakin,
daha da on sekiz sene olsun açilmasina demir kapinin.
Yine de disariyla birlikte yasayacagiz,
insanlari, hayvanlari, kavgasi ve rüzgariyla
yani, duvarin ardindaki disariyla.
Yani, nasil ve nerede olursak olalim
hiç ölünmeyecekmis gibi yasanacak...
1948
3
Bu dünya soguyacak,
yildizlarin arasinda bir yildiz,
hem de en ufaciklarindan,
mavi kadifede bir yaldiz zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamiz.
Bu dünya soguyacak günün birinde,
hatta bir buz yigini
yahut ölü bir bulut gibi de degil,
bos bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlikta uçsuz bucaksiz.
Simdiden çekilecek acisi bunun,
duyulacak mahzunlugu simdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yasadim" diyebilmen için...
Nazim Hikmet
Subat 1948
SEN
sen esirligim ve hurriyetimsin,
ciplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
sen memleketimsin.
Sen ela gozlerinde yesil hareler,
sen buyuk, guzel ve muzaffer
ve ulasildikca ulasilmaz olan hasretimsin...
1948
Nazim Hikmet
Siirler 4.
Davet
Dortnala gelip Uzak Asya'dan
Akdenize bir kisrak basi gibi uzanan
bu memleket bizim.
Bilekler kan icinde, disler kenetli, ayaklar ciplak
ve ipek bir haliya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansin el kapilari, bir daha acilmasin,
yok edin insanin insana kullugun,
bu davet bizim...
Yasamak bir agac gibi tek ve hur
ve bir orman gibi KARDESCESINE,
bu hasret bizim...
Nazim Hikmet
[Kuvayi Milliye]
Tahirle Zuhre Meselesi
Tahir olmak de ayip degil Zuhre olmak da
hatta sevda yuzunden olmek de ayip degil,
butun is Tahirle Zuhre olabilmekte
yani yurekte.
Mesela bir barikatta dovuserek
mesela kuzey kutbuna kesfe giderken
mesela denerken damarlarinda bir serumu
olmek ayip olur mu?
Tahir olmak da ayip degil Zuhre olmak da
hatta sevda yuzunden olmek de ayip degil.
Seversin dunyayi doludizgin
ama o bunun farkinda degildir
ayrilmak istemezsin dunyadan
ama o senden ayrilacak
yani sen elmayi seviyorsun diye
elmanin da seni sevmesi sart mi?
Yani Tahiri Zuhre sevmeseydi artik
yahut hic sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliginden?
Tahir olmak da ayip degil Zuhre olmak da
hatta sevda yuzunden olmek de ayip degil.
1949
Nazim Hikmet
Yatar Bursa Kalesinde 4