Turk toplumunun yuzyillik cagdaslasma atilimlarinin ortacagin karanlik ve bagnaz dusuncelerinden oturu, basarisiz kaldigini en iyi anlayanlardan biri Ataturk'tu. Dogru yolu bulmak icin, simdiye dek inandirilmis oldugumuz neler varsa hepsini aklin supheci suzgecinden gecirip inanclarimizi olumlu bilimlerin aydinliginda yeni bastan kurmak, akilcilik ilkesinin ozudur.
"Bizim akil, mantik ve zeka ile davranmamiz, yonetimimizdir. Butun yasantimizi dolduran olaylar bu gercegin kanitidir." diyen Ataturk, saglam bir dusunce duzenine ve kafa yapisi ile girisim ve eylemlerine engel olacak tum gerici, tutucu ve her cesit ozgurluk dusmani davranislari ezerek, devrimciligini akilcilik temeline oturtmustur.
Bilimin yol gostericiligini tum girisimlerinde bir mesale gibi cizdigi ve actigi yolu aydinlatan "aklin" tek ve yanilmaz denektasi" oldugunu gostermistir.
Ataturk ilkeleri arasinda on siraya aldigimiz "akilcilik" ilkesinin pek onemli bir yani da Turk toplumuna acilan gercekci yolun, bir dogma ve ogreti kalibina sokulmamasidir. Cunku Ataturk, her zaman bunlara karsi olmus, ancak olumlu bilimlerin isiginda yurumekle giristigi uygarlik yolunun ulusunu duzluge cikaracagina tum yuregiyle inanmisti.
"Ogreti istemem, donar kaliriz, biz yuruyus halindeyiz" diyerek buyuk sagduyusu ve sevgisiyle dunya savaslarinin ideoloji ve ogreti ayriliklari yuzunden insanligi nasil bolup parcalayabilecegini gormustu.
Ataturk ilkelerinin kati ve bagnaz bir kaliba sokulmayarak bu akilcilik olculeri icinde butunlesmesi, onun ozgurlukculuk ve devrimcilik ilkelerine hiz veren bir guc kaynagi olmustur.