Ermenistan’da önceki hafta yapılan seçimleri Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan kazanmıştır. Resmi sonuçlara göre Sarkisyan oyların yaklaşık yüzde 59’unu almıştır. Karabağ’da katliam yapan Ermeni kuvvetlere komutanlık yapan kişi Serj Sarkisyan’dır.
Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti üzerinde jeopolitik ve jeostratejik konumlarından dolayı geçmişte ve de günümüzde çeşitli ülke ve grupların çıkarları olmuştur. Bu ülke ve grupların çıkarları zaman zaman örtüşmüş, zaman zaman da çatışmıştır.
Ermeni terör örgütü ASALA 1973 yılında ortaya çıkarak, 1974 Kıbrıs Barış Harekatından sonra yurt dışındaki temsilciliklerimize ve diplomatlarımıza yönelik sabotaj ve suikastlar gerçekleştirmiş, 1984 yılına kadar eylemlerini sürdürmüş, bu yıldan sonra yerini PKK terör örgütüne bırakmıştır.
15 Ağustos 1984 tarihinde PKK Eruh’ta ilk eylemini gerçekleştirmiştir.
PKK, 21-28 Nisan 1980 tarihini Kızıl Hafta ve 24 Nisanı da Ermenilerin soykırım günü ilan etmiştir.
8 Nisan 1980 tarihinde Lübnan’ın Sidon kentinde PKK ve ASALA ortak basın toplantısı düzenlemiştir.
Abdullah Öcalan, Ermeni Yazarlar Birliği tarafından büyük Ermenistan fikrine katkılarından dolayı onur üyeliğine seçilmiştir.
4 Haziran 1993’de Ermeni Hınçak Partisi, ASALA ve PKK terör örgütleri mensupları batı Beyrut’ta bulunan PKK merkezinde toplantı yapmışlardır.
Tüm bunlar, düşmanımın düşmanı benim dostumdur görüşünün çok ötesinde PKK ve ASALA bilinçli işbirliğinin göstergeleridir.
ASALA ve PKK terör örgütlerinin arkasında, bu örgütleri kullanarak Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlenmesini istemeyen güçler vardır.
Osmanlı devletini parçalamak amacıyla Ermeni toplumu üzerinden siyasi ve ekonomik çıkar sağlamaya çalışan ülkeler asırlarca Türklerle dostça yaşayan Ermenileri kullanmışlar, onları kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmişlerdir.
Osmanlı devletinde Ermeniler askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulmuş, ticarette, zanaatta, çiftçilikte ve yönetimde önemli yerlere gelmişlerdir. Devlete bağlı, Türklerle kaynaşmış olduklarından Ermeniler “millet-i sadıka” olarak kabul edilmişlerdir.
Aralarında Hariciye, Maliye, Bahriye, Bayındırlık, Hazine, Posta-Telgraf, Darphane Bakanlıkları yapanlar olmuştur.
Osmanlı devletinin zayıflamaya başladığı dönemlerde, Avrupa devletleri ve Rusya’nın kışkırtması sonucunda Türk-Ermeni ilişkileri bozulmuş, Batılı misyoner din adamlarının faaliyetleriyle Ermeniler dini, kültürel, ticari, sosyal ve siyasi açılardan Türk toplumundan uzaklaşmıştır.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenilerin önemli bir kısmı düşman kuvvetlerinin yanında Türklere karşı savaşmıştır. Cephe gerisinde de komitacı Ermeniler kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın katliamlara girişmişler, yüz binlerce Müslüman’ın hayatına kastederek Doğu Anadolu’yu bir harabe haline çevirmişlerdir.
Devletin bunları durdurmak için aldığı önlemler istismar edilmiş ve Batılı ülkelerin vaatleriyle Ermeniler, yaşadıkları ülkeyi parçalamaya çalışmışlardır.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında mağlup Osmanlı devleti ile imzalanan Sevr Anlaşması’na göre (Md.88-93) Osmanlı devleti Ermenistan’ı tanıyacak, Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecekti.
Dönemin ABD Başkanı Woodrow Wilson, 22 Kasım 1920’de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan’a vermiştir. Ermenistan devletinin ve Ermeni diasporasının hayali “Büyük Ermenistan”dır.
Bu hayal yıkılmadıkça ve Batılı ülkeler bu hayali yıkmadıkça, Türkiye Ermenistan ilişkilerinde bir düzelme olmaz.
Çünkü;
*Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti’nin 23 Ağustos 1990 tarihli Bağımsızlık Bildirisi’nin 12’nci maddesinde “Ermenistan Cumhuriyeti, 1915 Osmanlı Türkiye’si ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen soykırımın uluslararası alanda kabulünün sağlanması yönündeki çabaları destekleyecektir” denilmektedir.
*Ermenistan Parlamentosu, 23 Eylül 1991 tarihinde aldığı bağımsızlık kararında Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi’ne sadık kalacağını açıklamış ve taahhüt etmiştir.
*1995 yılında kabul edilen Ermeni Anayasası’nda “Ermenistan’ın Bağımsızlık Bildirisi’ndeki ulusal hedeflere bağlı kalacağı” bir anayasa hükmü olmuştur. Soykırım yalanının uluslararası alanda tanınmasının Ermenistan’ın dış politika hedefi olduğu belirtilmiştir.
*Erivan´da yapılan Gelişen Ermenistan Partisi’nin 4’ncü Kurultayına katılan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan, “Bağımsızlık Karabağ halkının seçimidir. Uluslararası hukuk dahi bu konuda farklı yaklaşım ortaya koyamaz” demiştir.
*Ermenistan’daki okul duvarlarında asılan haritalarda Türkiye’nin 12 ili yer almıştır.
*Ermenistan Milli Marşı’nda ”topraklarımız işgal altında, bu toprakları azat etmek için ölün, öldürün” yazılıdır.
*Karabağ’da katliam yapan Ermeni kuvvetlere komutanlık yapan bugünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’dır.
*Sarkisyan İngiliz yazar Thomas De Waal’a, “Hocalı’dan önce Azeriler bizim şaka yaptığımızı sanıyordu, Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu- stereotipi- (zeka geriliği) kırmayı başardık” demiştir.
*Ermenistan, Türkiye’nin doğu sınırlarını tanımamakta ve Ağrı dağını kendi toprağı olarak görmektedir.
Hocalı’da Ermeni çeteleri tarihin en vahşi katliamlarından birini yapmış, çocuk, yaşlı, kadın, bebek demeden birçok Azeri’yi vahşice katletmiştir.
İnsanların kafa derilerini yüzmüş, sağ olarak ele geçirdiklerini işkenceye tabi tutmuş, testereler ile kol ve bacaklarını kesmiş, babanın gözü önünde evladını, evladın gözü önünde babayı kurşuna dizmiş, kesik kafaları sepetlere doldurmuş, 56 hamile kadının karnını yarmışlardır.
Tüm bu gerçekleri görmek istemeyip sözde Ermeni soykırımını Türkiye’ye kabul ettirmek isteyenler, Ermeni isyanlarını konu alan ve Amerikalı yönetmen Philip M. Callaghan tarafından çekilen Ermeni İsyanı 1894-1920 belgeselini izlemelidirler.
http:www.ttk.org.tr/index.php?Page=Sayfa&feature=youtu.be
Ermeni güçleri 1992 yılının 25 Şubatı 26 Şubat’ta bağlayan gece Hocalı kasabasında 83 çocuk, 106 kadın ve 70’den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 Azeri Türkünü öldürülmüş, 487 kişi bu saldırıda ağır yaralanmış, 1275 kişi esir alınmış, bunlardan 150 kişi geri dönmemiştir.
Bunlar kayıtlara geçen rakamlardır. Bir o kadar da kayıtlara geçmeyen kayıplar vardır.
Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başlarının kesildiği görülmüştür.
Eski ASALA eylemcilerinden Monte Melkonian, Hocalı’ya yakın bölgede Ermeni askeri birliklere komutanlık yapmış ve katliamdan bir gün sonra Hocalı çevresinde gördüklerini günlüğünde anlatmıştır.
Melkonian’ın ölümünden sonra Markar Melkonian ( ve Seta Melkonian) kardeşinin günlüğünü Benim Kadeşimin Yolu (My Brother’s Road: An American’s Fateful Journey to Armenia, I.B.Tauris,2005, s.235) isimli kitapta Hocalı katliamı için şunları yazmıştır:
“Hocalı stratejik bir amaç olmasından başka aynı zamanda bir öç alma eylemiydi: Khojalu had been a strategic goal, but it had also been an act of revenge.” (
Büyük Ermenistan idealist ve yazarlarından Zori Balayan 1996 yılında yayınlanan Ruhumuzun Canlanması (Revival of Our Souls , Vanadzor Publishing House) kitabında (Balayan, böyle bir kitap yazmadığını söylemektedir) Hocalı’da soykırımın yapıldığını şöyle itiraf etmiştir:
“Arkadaşımız Haçatur’la ele geçirdiğimiz eve girerken askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Türk çocuğunun bağırışları çok duyulmasın diye, Haçatur çocuğun annesinin kesilmiş memesini çocuğun ağzına soktu. Daha sonra 13 yaşındaki Türk’e onların atalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Başından ve karnından derisini soydum.
Saate baktım, Türk çocuğu yedi dakika sonra kan kaybından öldü. İlk mesleğim hekimlik olduğu için hümanist idim, bunun için de Türk çocuğuna yaptığım bu işkencelerden dolayı kendimi rahatsız hissetmedim. Ama ruhum halkımın yüzde birinin bile intikamını aldığım için sevinçten gururlanırdı. Haçatur daha sonra ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğradı ve bu Türk’le aynı kökten olan köpeklere attı.
Akşam aynı şeyi üç Türk çocuğuna daha yaptık. Ben bir Ermeni vatansever olarak görevimi yerine getirdim. Haçatur da çok terlemişti, ama ben onun gözlerinde ve diğer askerlerimizin gözlerinde intikam ve güçlü hümanizmin mücadelesini gördüm.
Ertesi gün biz kiliseye giderek ruhumuzun dün gördüğü kirden temizlenmesi için dua ettik. Ancak biz Hocalı’yı ve vatanımızın bir parçasını işgal eden 30 bin kişilik pislikten temizlemeyi başardık.” (The next day we went to the church to clear our souls from what done previous day. But we were able to clear Khojali from slops of 30 thousand people) s. 260-262.
Balayan’ın bu kitabı yazmadığına Onur Caymaz ve Ayşe Günaysu gibi Ermeni kökenli olmayan Türk vatandaşları da inanmaktadır. Bunlardan Günaysu, The Ermenian Weekly’de yazmaktadır. (Gunaysu: The Reign of Lies in Turkey, )
Balayan inkar etse de, Ermeni yazar Avetis Aharonian, “From Sardarapat to Sevres and Lausanne,” Armenian Review, Vol. 16, No. 3-63, Autumn September 1963, s. 47-57’de Ermenilerin Zangezour, Surmali, Etchmiadzin, ve Zangibasar’de soykırım yaptıklarını kabul etmektedir.
Fransa Parlamentosu, 29 Ocak 2001 tarihinde “Fransa 1915 yılındaki Ermeni soykırımını tanır” cümlesinden oluşan bir yasayı kabul ederek sözde Ermeni soykırımını tanımıştır.
Bu yasanın çıkmasından bir ay sonra Paris’in Sevr banliyösündeki müzenin önüne sözde Ermeni soykırım anıtı 8 Mart 2001 tarihinde dikilmiştir. Üzerinde “1915’te Jön Türk Hükümeti tarafından katledilen 1.5 milyon Ermenin anısına” yazılıdır.
Bu ifade Auschwitz-Birkenau toplama kampının önünde de vardır. Bir farkla. 1.5 milyon Yahudi 1.5 milyon Ermeni olarak değiştirilmiştir.
Paris’in Sevr banliyösünde 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Anlaşması’nın imzalandığı Porselen Müzesi’nin önüne bu anıtın dikilmesinin sebebi şudur:
“Biz Ermeniler Türkiye Cumhuriyetini kuran Lozan Anlaşmasını tanımıyoruz. Bizler Sevr Anlaşması’nın halen yürürlükte olduğunu kabul ediyoruz. Çünkü Sevr’de büyük Ermenistan vardır.”
Fransa, 24 Nisan 2003 tarihinde Paris’te Kanada meydanına Komitas Sogomonyan adına bir sözde Ermeni kin anıtı dikilmesini de onaylamıştır.
Azerbaycan, Fransa’nın hiçbir yerinde Karabağ’da Ermeniler tarafından Hocalı’da yapılan soykırımı ile ilgili bir anıt dikemez.
Bakü’de bir sanat eseri olan Hocalı Soykırım Anıtı yapılmıştır. Bu anıtın bir benzerinin (aynısının) Türk Dünyası Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında Eskişehir’de Sıhhiye Meydanı’na dikilmesini daha önce önermiştim.
Bu önerimi yeniliyorum.
Meydanın ortasına anıtın dikilmesi, Eskişehir’in bir Türk Dünyası Kültür Başkenti olmasına katkı sağlayacak ve de kalıcı bir eser olarak gelecek nesillere Hocalı soykırımını hatırlatacaktır.
Meydanın 100 metre ilerisinde de Kırım Türklerinin 18 Mayıs Kırım Sürgün Anıtı vardır.
Tarihte soykırıma ve sürgüne uğramış iki Türk kavminin anıtlarının aynı mekanlarda bulunması çok anlamlı olacaktır.
Hocalı soykırımını lütfen seyrediniz ve gerçekleri görünüz. htpp://www.kure.tv/haber/676-haber-belgesel/hacali-katliami-belgeseli/15-Bolum/112958/,http://www.indirvideo.net/hocali-soykirimi-vahset-goruntuleri-14438.html
Yazıları posta kutunda oku